Çifte Vatandaşlık

0
860

ÇÖZÜME GİDEN YOLDA ÖNEMLİ BİR ADIM

Dünyada varlığını sürdürmekte zorlanan bir çok halk gibi ulus-devletleşemeyen saflarda yer alan, iç dinamikleri ile gelişmesi savaşlarla kesintiye uğrayan Çerkesler, bugün etnikliklerini bulundukları ülkelerin demokrasi düzeyine bağlı olarak yaşıyorlar.

UNPO-Temsil Edilmeyen Halklar ve Uluslar Örgütü (Unrepresented Nations and Peoples Organization) Birlemiş Milletler’de Temsil Edilmeyen Devletsiz Toplumların Uluslararası Kuruluşu

15-19 Temmuz 1997

Genel Kurul 5. Toplantısı – Genel Kurul Kararı 1

Çerkes Ulusunun Durumu Üzerine Karar

Genel Kurul,

Dünya Çerkes Birliği temsilcisinin Çerkeslerin bir kısmının Rus-Kafkas savaşlarında imha edildiği ve sağ kalanların %90’ının Türkiye, Suriye ve Ürdün’e sürgün edildiği; ulusun uzun bir süre soykırım ile karşı karşıya kaldığı; gurbette yaşayan Çerkesler’in kendi dil, kültür ve kimliklerini korumada zorluk çektiği; konusundaki raporunu dinlemiştir.

Bu nedenle UNPO,

Rusya Federasyonu ve uluslararası topluluğa, 19. yüzyılda Çerkes ulusuna soykırım yapıldığını kabul etmeleri ve Çerkes halkına sürgün ulus statüsü verilmesi çağrısını yapar.

Rusya Federasyonu’na, Çerkeslerin hem Rusya, hem de yaşadıkları ülke vatandaşlığı olmak üzere çifte vatandaşlık hakkı verilmesi çağrısını yapar.

Rusya Federasyonu’na, Çerkes Halkının kendi tarihsel topraklarına dönebilme garantisi vermesi çağrısını yapar.

Dünyada varlığını sürdürmekte zorlanan bir çok halk gibi ulus-devletleşemeyen saflarda yer alan, iç dinamikleri ile gelişmesi savaşlarla kesintiye uğrayan Çerkesler, bugün etnikliklerini bulundukları ülkelerin demokrasi düzeyine bağlı olarak yaşıyorlar. Örneğin Ürdün, Suriye ve İsrail’de kültürel hakları var, ana dille eğitim kısmi de olsa söz konusu. Türkiye’de yasalar manzumesi gereği cumhuriyet sonrası “Çerkes” tanımı ile resmi örgütlenme oluşturamadılar, sınırı aşmamak şartıyla ve Kafkas adı ile dernek-vakıf örgütlenmelerine icazet verildi. Etnik kimlikleri yok sayılıyordu, AB dayatmaları ile atılan adımları biliyoruz. Anavatan Kafkasya’ da, SSCB döneminden kalan hakları var ancak tehdit altında.

Çerkes sürgününden bir kafile

Yaşadığımız coğrafyada siyasi otorite yıllarca tanımadığı etnik kimliğe kültürünü yaşatması-yaşatıyor gibi yapması- için dernek kurma izni verdi. Etniğin kültürünü yaşatabilmesi siyasi anlayışa bağlıyken, derneklerin siyaset yapıp-yapamayacakları veya ne kadar yapabileceklerinin sınırlarını da çizildi. Bir yandan da “kültürünü anadilini kullanmadan yaşat” çelişkisi oluşturuldu. Mevcut demokrasi düzeyinde çok dilli yaşama fırsat verilmedi, çünkü dil farklı kimliklerle ve o kimliklerin yaşam hakkı ile ilgiliydi. Kullanılmayan dilin yazıya geçmesi, ürünler vermesi güçtü, öyle de oldu. Etniğin kültürünü yaşatabilmesi, geleceğe taşıyabilmesi için etnik kimliğin tanınması gerek, anadilini kullanabilmesi gerek. Bunun için de demokrasi, daha fazla demokrasi zorunlu. Bir etnik grubun dili, insanlığın ortak kültür zenginliğine katkısıdır ve her etnik grubun insanlığın ortak kültür mirasına katkısı vardır. Katkı dillerin özgürce kullanılabilmesi ve gelişebilmesi oranında daha bir anlam taşıyacaktır. Bir ülkede var olan etniklerin kendi dillerini istedikleri gibi kullanmaları en doğal varoluş biçimidir ve insan haklarına dayalı bir öğrenim için, öncelikle başka dillerin tesbiti ve bunun tanınması gerekmektedir. AB dayatmaları ile yapılan şirin görünme düzenlemeleri ise, çocukları şekerle kandırmak ve susturmak gibi. İç dinamiklerle gelişmesi sürekli kesintiye uğratılan demokrasi, ithal ürünlerle göstermelik geliştiriliyor gibi yapılıyor. Yarın “bu elbise bol geldi” lafının edilebileceğini biliyoruz. 1960 Anayasası ile tepeden getirilen kısmi hak ve özgürlüklerin bol geldiğinin sakız edildiği günlerin üzerinden çok geçmedi.

Dünya ölçeğinde yaşanan pratikler göstermiştir ki; evrensel değer yargısı olarak kabul gören “her etniğin eşit ve özgür gelişebilmesi” anlayışı egemen kılınmadıkça çatışmalar-savaşlar bitmeyecek. Geçmişten bugüne taşınan etnikler arası sorunların kızıştırılması ve kışkırtılmasından çıkar arayan anlayışın, barış-demokrasi ve insan hakları adına mağlup edilmesi gerekiyor.

Çeşitli etnisitelerden Türkiyeliler, demokrasi ve insan haklarını merkeze koyarak birarada yaşama becerisini gösterecektir. Kendi kültürleri, değerleri ve inançları ile etniklerin yaşama hakkının olması, toplumsal barışa katkı sağlayacaktır.

Kafkasya’ nın kadim halkı Çerkesler’in, Çarlık Rusyası ile giriştikleri eşitsiz savaşın sonucunda yenildikleri ve %90’a yaklaşan nüfusun ana vatanlarını terk ettikleri, bir cümle ile ifade ettiğimiz ancak uğruna ciltlerle kitabın yazıldığı tarihi gerçektir. Bu gerçeği yazının girişinde alıntılanan bir karar, kısa ve öz ortaya koymaktadır.

Son dönemlerde Rusya Federasyonu Çerkeslerle ilgili siyasi manevralar peşindedir. Bunlardan biri; 21 Mayısın “Sürgünü Anma Günü” olarak değil “Savaşın Sona Eriş Günü” olarak yerleşmesini istemesidir. 21 Mayıs 1864, Kafkas-Rus Savaşının sonucunda yaşanan sürgünü simgeleyen bir tarihtir ve Karadeniz’ in her iki yakasında her yıl anılır.

Bir diğer manevra; yıllardır Kafkas – Rus Savaşı olarak yazılan-çizilen olayı, terminolojiyi tartışmaya açarak değiştirmek ve Kafkas Savaşları olarak anılmasını sağlama çabasıdır. Etnik tanımla savaş-işkence-soykırım gibi ifadeleri eşleştirmeyi doğru bulmamakla birlikte, çarpıtma girişimi hiç doğru olmadığından, gerçekler uluslararası kamuoyuna mal olana dek böylece korunmalıdır. RF’ nin maniple etmesine izin verilmemelidir.

Bu manevralardan amaç; sürgün konusunun kapanması ve Çerkeslere uygulanan soykırım gerçeğinin yeni nesillere unutturulmasıdır. Soykırım suçtur ve insanlık yıllar geçse de bunun hesabını soracak ve tescil edecektir. Sürgün gerçektir ve anavatan topraklarına dönebilmek ve yerleşebilmek sürülen halkın hakkıdır. ÇİFTE VATANDAŞLIK, anavatan toprakları dışında yaşayan Çerkesler’ in hakkıdır. RF eski başkanı Yeltsin, sürgünün 133. yılında yani 1997’de bir mesaj yayınladı; sürgünü kabul etti ve geri dönüş hakkını onayladı. Slav milliyetçiliğini şaha kaldırma girişiminde bulunan Putin ve yandaşlarının konuya yaklaşımı ise ortada. Kendi vatandaşlarını öldürmekten, apartman kundaklamaktan dahi kaçınmayan bir anlayışın etniklere yaşam hakkı tanımayacağını rahatlıkla yazabiliriz. Son gelişmelerden biri bunu kanıtlamaktadır; RF’ nin küçük ama özel cumhuriyetlerinden biri olan Çerkesler’ in yaşadığı Adıgey Cumhuriyeti çeşitli gerekçelerle ortadan kaldırılıp Krasnodar’a bağlanmaya çalışılmakta, bunun için de sözcüler aracılığı ile nabız yoklanmaktadır.

RF’nin üçüncü siyasi manevrası da coğrafi isim değişikliği peşinde oluşudur. Kuzey Kafkasya yerine GÜNEY RUSYA tanımını yerleştirmeye çalışmaktadır. Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız iki manevranın tamamlayıcısı da bu manevra olacaktır. Doğal olarak bizler de bu ve benzeri manevralar karşısında gerçekleri dile getirmeye devam edeceğiz ve sonuç alınmasına karşı duracağız.

İçinde yaşadığımız toplumların demokratikleşmesi, kimliğimizin gerçek anlamda ifadesi ve geleceğe taşınması açısından önemlidir. Diaspora dahil her yerde demokratikleşmeye katkı sağlanmalıdır. Türkiye için de Kafkasya için de var olmanın dayanağı demokrasidir.

Bu, yaşanılan her toprak parçasında – her coğrafyada, anavatan dahil böyledir. Yukarıda andığımız Adıgey Cumhuriyeti’ nde Çerkesler’ in % 20 ‘ den az nüfusla meclis çoğunluğunu elde tutmaları , cumhurbaşkanı belirleyebilmeleri demokrasidir örneğin. Eleştirilse de sosyalist anlayışın uyguladığı denklik – paritet yasası gereği böyledir. Ama % 20 oy ile diğer etniklere karşı güç kullanmaya kalkarsanız bu demokrasi değildir. Demokrasiden den kasıt; olması gerekendir, yani EŞİTLİK – ÖZGÜRLÜK – ADALET’i esas alan, hiçbir ayrımcılığa prim tanımayan yapıdır. Çerkesler de dünya kültür mozayiği içinde yerlerini almak istiyor; diğer halklar kadar – ne eksik ne fazla.

Sayı : 2005 12

Yayınlanma Tarihi: 2005-12-01