Mashadov ve Barış

0
628

1992 yılında Dudayev’in çağrısı ile Çeçenya’ya gelen Mashadov, 1994 yılında, önce Çeçenya Genel Kurmay Başkan yardımcılığına, daha sonra ise Genel Kurmay Başkanlığı’na getirilmiştir. “Önce Barış” diyen Mashadov’a 8 Mart 2005 tarihinde düzenlenen bir suikastle katledilmiştir. Bu olayla ilgili Çeçen Çalışma Grubu’nun (DCU-W) yaptığı açıklamayı yayınlıyoruz

23/24 Şubat 1944 de, Kı-zılordu’nun 26.kuruluş yıl dönümünün Çeçen-İnguş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde şenliklerle kutlandığı gece, Nazilerle işbirliği yaptıkları suçlamasıyla tüm Çeçen-İnguşların bir gecede Kazakistan’a, Sibirya’ya sürgün edildiklerinde o henüz doğmamıştır. 21 Eylül l951’de Kazakistan’ın Osakarovski Kentine bağlı Sakay Köyü’nde, sürgünde dünyaya gelir. Ata toprağı Kafkasya’ya duyulan özlemle dillendirilen ninnilerle, şarkılarla tanışır.

Sürgünden 13 yıl sonra, 9 Ocak 1957 tarihinde, Yüksek Sovyet’in kararıyla Çeçen-İnguşların tekrar yurtlarına dönmelerine izin verildiğinde; Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 20. Kongresinde Başkan Kruchev’in, bir ulusun topyekün sürgününden dolayı Stalin’i Leninizm’den sapmakla suçladığı ve sürgünü “canavarca hareket” olarak nitelediği günlerde; özerk cumhuriyetleri lağvedilerek 580.000 kişi olarak sürgüne gönderilen Çeçen-İnguşların 225.000’inin yeniden yurtlarına dönerek Çeçen-İnguş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni kurdukları tarihte, Aslan Mashadov, henüz beş buçuk yaşında bir çocuktur. Ninnilerde şarkılarda duyduğu, hayalini kurduğu dağı, havası, suyuyla ülkesindedir artık.

1972’de Tiflis Askeri Topçu Akademisinden, 1981’de de Kalinin Topçu Akademisi’nden mezun olur. Macaristan’da Albay rütbesiyle görev yaparken ordudan istifa ederek Çeçenya’ya döndüğünde tarih 1992 ‘yi göstermektedir.

Bombalı bir saldırı sonucu katledilen Dudayev

6 Eylül 1991’de Çeçen-İnguş Yüksek Sovyeti ve Hükümeti, Çeçen Ulusal Kongresince yapılan darbe ile dağıtılmıştır. 27 Ekim 1991 de yapılan devlet başkanlığı seçimlerine %70 oranında katılım olmuş ve katılanların %85 nin oyu ile Dudayev, devlet başkanı seçilmiştir. Çeçen muhalefet liderleri ve Rusya Federasyonu Yönetimi seçimlerin silahların gölgesinde, şaibeli bir ortamda yapıldığını ileri sürmüşlerdir. Çeçen Ulusal Kongresinin mutlak çoğunluk sağladığı yeni meclis tarafından 1 Kasım 1991 ‘de ülkenin bağımsızlığı ilan edilmiştir. 30 Kasım’da ise referanduma giden İnguş halkı tercihini Rusya Federasyonu’na bağlı kalmaktan yana kullanmış ve federasyona bağlı özerk bir cumhuriyet olmuştur.

Bu süreçte görüş belirten ve miting yapan grupları 5 ana kategoriye ayırmak mümkündür: şeriatçılar, demokratlar, koşulsuz bağımsızlık yanlıları, Rusya Federasyonu’ndan ayrılmak isteyen ama soyyete bağlı kalmak isteyenler, Rusya Federasyonuna bağlı kalmak isteyenler. Bu gruplar içerisinde koşulsuz bağımsızlık yanlısı grup içerisinde yer alan Waynah Demokratik Partisi gerek bu sürecin bu şekilde yaşanmasında, Çeçen Ulusal Kongresi’nde ve bağımsızlık ilanında kararlı, organize ve silahlı yapısıyla belirleyici olmuştur. Kongrenin ve Dudayev’in halkın gözündeki popülaritesinin artmasında kuşkusuz Çeçen-İnguş Yüksek Sovyeti Başkanı Doku Zavgayev’in Ağustos 1991’deki darbe girişimi karşısındaki tutarsız davranışlarının ve halkın gücünü yanına almak yerine çözümü Moskova’ da aramasının da rolü büyük olmuştur.

Aralık 1991’den itibaren Çeçen Cumhuriyeti’ne karsı Rusya sıkı bir ambargo uygulamaya başlamış, ambargonun kaldırılmasına yönelik girişimlerin sonuçsuz kalması üzerine Dudayev yönetimi, kendi ambargosunu uygulamaya başlamış ve Çeçenya’dan Rusya’ya petrol sevkiyatım durdurmuştur. 17 Mart 1992’de onaylanan Çeçen Anayasası ile farklı dinlere de mensup olsalar herkese eşit haklar ve olanaklar öngörülmüş, Çeçence ve Rusça resmi dil olarak kabul edilmiş ve çifte vatandaşlık hakkı tanınmıştır. Ambargo, herkesi etkileyen işsizlik ve güvenlik sorunu nedeniyle, ancak kesinlikle Çeçenlerin bir baskısı olmadan, 50 bin civarında Rus’un Cumhuriyeti terketmesine rağmen 200 bin Rus, gerek ülkeleri olarak benimsedikleri ve gerekse gidecek yerleri ve paraları olmadığı için Çeçenya’da yaşamaya devam etmiştir.

Çeçenya’da “Onurlu Barış” mücadelesinde katledilen Mashadov

1992 yılında Dudayev’in çağrısı ile Çeçenya’ya gelen Mashadov, 1994 yılında, önce Çeçenya Genel Kurmay Başkan yardımcılığına, daha sonra ise Genel Kurmay Başkanlığı’na getirilmiştir. Boris Yeltsin’in 1994 sonunda Çeçenya’ya müdahale kararı iktidarıyla muhalefetiyle Çeçen halkının Dudayev etrafında birleşmesi sonucunu doğurmuş, Dudayev’in
4000 kişilik dinci ağırlıklı militanlarından oluşan askeri gücü bir anda 30.000 kişilik gerçek orduya dönüşmüştür. 1994 sonunda başlayan savaşta, gerek Çeçen tarafında ve gerekse Rus tarafında ağır kayıplar meydana gelmiştir. Sivil-askeri yerleşim yeri ayrımı yapmadan bombalar halkın üzerine yağdırılmış, kentte küçük çocuklar bomba sessinden ninnilerle -bir daha uyanmamak üzere- uyumuşlardır. Haziran 1995 de Şamil Basaev önderliğindeki bir grup silahlı Çeçen eylemcinin Güney Rusya’daki Buddennovsk kentindeki bir hastaneyi basmasından, Ocak 1996 da Dudayev’in damadı Salman Raduyev’in Dağıstan’ın Kızılyar kentindeki bir hastaneyi basmasından, Çeçen başkenti Grozni başta olmak üzere bir çok kent ve köyün bombalarla yerle bir edilmesinden ve Dudayev’in bombalı bir saldın sonucu öldürülmesinden sonra savaşın gittikçe çığırından çıkması üzerine Rusya Federasyonu Generallerinden Aleksandre Lebed ile Çeçen Genel Kurmay Başkanı Aslan Mashadov arasında 31 Ağustos 1996 tarihinde eşit koşullarda barış anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre Çeçenistan’ın statüsü 2001 yılı sonuna kadar görüşmeler yolu ile belirlenecektir. Bu anlaşma Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin tarafından da onaylanmış böylece Çeçenya’nın meşruiyeti Rusya Federasyonu’nca da kabul edilmiştir. 27 Ocak 1997 de Çeçenya devlet başkanlığı için yapılan seçimde Aslan Mashadov seçmenin %69 oyunu alarak devlet başkanı seçilmiştir. Eski Yüksek Sovyet başkanı Zavgayev’in ülkeyi terkettiği için katılmadığı seçimde, Mashadov, seçime katılan 4 aday arasında, Rusya’ya karşı ılımlı tek adaydır.

Basayev’in Dağıstan macerasıyla, kanla yazılan tarih sayfaları, gıptayla bakılan, “cesaret” sözcüğü ile anılan, saygı duyulan Çeçen imajı, kendi kaderini belirleme hakkı tanınmadığı için meşru müdafaa hakkını kullanan halkın onuru hoyratça harcanmaya başlanmıştır. Bu olayı ve ardından Rusya kentlerinde, 250 kişinin öldüğü terör eylemlerini gerekçe göstererek Putin (2001 yılını beklemeksizin) Çeçenya’ya müdahale kararı almıştır.

Bu karar doğrultusunda Rus askeri 2 Ekim 1999’da Çeçenya’ya girmiş ve Başkent Grozni’yi ele geçirmiştir.

2000 Yılında Viladimir Putin, Çeçenya’nın Moskova’dan idare edileceğini açıklayarak Mashadov’u devre dışı bırakmıştır. Rusya, eski Çeçen müftüsü Ahmet Kadirov’u Çeçen Hükümetinin başına getirmiştir. Bu karar savaşın, kaosun, terörün sürmesinde menfaati olanların işine yaramıştır. Ürdünlü İbn-i Hattap başta olmak üzere, Afganistan, Bosna-Hersek gibi ülkelerde savaş tecrübesi edinmiş eylemcilerin de katılımıyla Çeçenya’da “bağımsızlık” yerini “terör”e bırakmaya başlamıştır.

İster “direniş” diyelim, isterse “terör”, ister istihbarat örgütlerinin yönlendirmesi, is-
terse eylemcilerin inisiyatifi, ister eylemcilerin “acımasızlığı, isterse Rus güvenlik güçlerinin ve yöneticilerinin “basiretsizliği” diyelim bu durum yüzlerce ilgisiz, masum, sivil, halkın zarar görmesi sonucunu doğurmuştur: 23 Ekim 2002 tarihindeki tiyatro baskınından sonra,- bu tarihe kadar dolaylı da olsa süren-Mashadov ile Rusya’nın arasındaki temaslar kesilmiştir. Mashadov’un teröristlerle bir ilgisinin olmadığını açıklamasına rağmen, bu açıklamalar Rusya tarafına inandırıcı gelmemiştir. İnandırıcı gelmemesinin nedenini de Mashadov’uıı diğer gruplar üzerindeki kontrolü tam olarak sağlayamamış olmasında aramak gerekir.

Rusya Parlamentosu’nun eski Başkanı Ruslan Hasbulatov (Çeçen asıllıdır), Kasım 2002’de halkın ve entelektüellerin bir araya gelmesini engelleyen faaliyetlere dikkat çekerken, binlerce insanın ölümünden Mashadov, Basayev, Hattab yanında Rus Hükümetinin de -yürütülen yanlış politikalar nedeniyle- sorumlu olduğunu dile getirmiştir. Şamil Basayev ise Hasbulatov’un savaşın durdurulması yönündeki çabalarına saygı duyduğunu ancak tek katıldığı beyanının ” Rusya ve İçkerya (Çeçenya) arasında 200 bin ceset bulunması ve tek devlet olmanın mümkün olmadığı” yönündeki beyanları olduğunu açıklamıştır.

1 Eylül 2004’de gerçekleştirilen ve Basayev’in üstlendiği ve Rus güvenlik güçlerinin operasyonu sırasında 350’ye yakın sivilin yaşamını yitirdiği Beslan’daki okul baskınından dolayı Rus yönetimi Basayev ile birlikte Mas-hadov’u da sorumlu tutmuş hatta başına 10 milyon dolar ödül koymuştur. Buna rağmen Mashadov “savaş bitince yasadışı faaliyetlerde bulunanlar mahkemeye sevkedilecek” diyerek Basayev’in yargılanacağını ima etmiş, kendisinin terör eylemlerine destek vermediğinin önemle altını çizmiştir. “Şamil, Ruslara karşı savaşta tüm yolların ınübah olduğunu düşünüyor, ben bu görüşü kabul edemem” diyen Mashadov ayrıca hiç bir zaman Çeçenistan’ı terketmediğini ve ülkenin “tüm bölgelerini” düzenli olarak ziyaret ettiğini de belirtmiştir.

23 Şubat 2005’de yani Çeçen-İnguş halkının topluca Stalin tarafından sürgüne gönderilmesinin 61.yıldönümünde Mashadov “savaşı ancak bizim iyi niyetimiz ve irademiz durdurabilir” diyerek savaşı sona erdirmek için müzakerelere başlama teklifinde bulunmuştur “Putin ile yüz yüze ve dürüstçe yapılacak 30 dakikalık bir görüşme bu savaşı sona erdirmeye yeter, böylece Putin’e ne istediğimizi anlatabiliriz. Çünkü, bence Putin, bunlardan haberdar değil, Putin’i danışmanları yanıltıyor.” diyen Mashadov, Çeçenlerin sadece güvenlik, Rusya’nın ise Kafkaslarda bölgesel ve askeri çıkarlarını korumak istediğini belirtmiştir. Bu röportajın yapıldığı günlerde Avrupa Parlamentosu ve AGİT de Moskova’yı barışa zorlamak için hazırlık yapıyordu. Rus Asker Anneleri Komiteleri de İngiltere’de bulunan Çeçen temsilci Ahmet Zakayev ile Londra’da görüşmüştü.

Devlet Başkanlığının normal süresi 2001 yılında dolan Mashadov, yeni seçim yapılamadığı ve Rusya Tarafından yapılan seçimlere de dahil edilmediği için görevini sürdürmeye çalışıyordu, ancak Rusya’ya yaptığı barış görüşmelerine başlanması istekleri, kendisini de “terörist” listesine koyan ve kırmızı bültenle aratan Putin tarafından dikkate alınmamıştır. Mashadov’un bu teklifine iki hafta sonra 8 Mart 2005 tarihinde düzenlenen bir suikastle cevap verilmiş, Aslan Mashadov öldürülmüştür. Mashadov’un aslında iki gün önce Ramzan Kadirov’un adamlarınca yakalandıktan ve sorgulandıktan sonra öldürüldüğü ancak, kan davasına sebebiyet vermemek için böyle bir senaryo yazıldığı da iddia edilmektedir. Mashadov’un ölüm haberi yerli ve yabancı basında geniş yer almıştır: Özellikle Mashadov’un barışçı kişiliği ve barış masasına oturulabile-çek tek çeçen direnişçi olduğu konusunda benzer görüşler ileri sürülmüştür..

Sonuç olarak;

Mashadov’uıı kim tarafından ve ne şekilde öldürüldüğü kuşkusuz önemli olmakla birlikte Mashadov’un ölümünü kimlerin istediği ve bu durumdan kimlerin karlı çıkacağını düşündüğü sorusuna cevap aramak bizi doğru çözüme yaklaştıracaktır. Maşhadov’un ölümünü/devre dışı bırakılmasını savaşın devamında çıkarı olanlar istemiştir. Peki savaşın devamında çıkarı olanlar kimlerdir? Bu soruya doğru yanıtı bulabilmek için, savaşın devamında çıkarı olmayanlar kimlerdir sorusuna yanıt vermek gerekir.

Gerek Çeçenya’da ve gerekse diasporada, Bağımsız-Demokratik bir Çeçenya isteyenlerin de, Özerk-Demokratik bir Çeçenya isteyenlerin de savaşın devamına ilişkin bir istekleri ve çıkarları yoktur. Rusya Federasyonu halklarının da bu savaşın devamı için istek ve çıkarları yoktur. Genel olarak Türkiye, ABD, AB, Gürcüstan, Abhazya ve diğer dünya halklarının da bu savaşın devamında çıkarları yoktur.

“..Bakü-Grozni-Novoroski petrol boru hattına karşı çıkan bazı bölge ülkeleri, ABD yönetimi ve çok uluslu petrol şirketleri, Güney Osetya ve Abhazya’yı sınırları içerisinde tutmak isteyen Gürcüstan yönetimi, Hazar denizindeki mevcut statünün değişmesini istemeyen İran, Çeçenistan’da terörle beslenen gruplar, Çeçen-Rus savaşının uzamasından karlı çıkacak olanlardır” denilebilir.

Bunun yanında Basayev’in “terör’ünün, “şeriatçının da Rusya’nın “kuralsız” savaşımının bir sonucu olduğu söylenebilir. “Sürekli barış çağrısı yapan Aslan Mashadov’uıı katledilmesinin gerçek sebebi, Putin’in, kafasındaki “Büyük Rusya’yı” oluşturabilmek için barışa değil, savaşa ihtiyacı olmasıdır.” denebilir. “Çeçenlerin federal güçlerle karşıtlığı savaşçılarla yaşadıkları karşıtlıktan daha güçlüdür” de denebilir.

Büyük oranda doğru olan bu saptamalar ne yazık ki; savaş öncesi sadece 1.000.000 nüfusa sahip Çeçenya’da, 45.000’i çocuk 250.000 sivilin öldüğü, 400.000’nin mülteci konumunda yaşadığı, alt yapıları dahil şehir ve köylerin önemli bir kısmının yerle bir edildiği, her türlü insan hakları ihlalinin yaşandığı ve yaşanmakta olduğu ve tüm bunlar olurken dünyanın “sessiz” kaldığı gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır.

Waynahlar’ın (Çeçen-İnguş-Tuş) bir kısmının Gürcüstan’da yaşadığı bir kısmının da Rusya Federasyonu’na bağlı Özerk İnguş Cumhuriyetinde yaşadığı; bir kısmının Rusya Federasyonuna bağlı Özerk Çeçen Cumhuriyetinde yaşadığı; bir kısmının “bağımsız” Çeçen (İçkeriya) Cumhuriyetini kurmak için savaştıkları, bir kısmının göçler ve savaşlar nedeniyle dünyanın dört bir yanına dağılmış olmaları karşısında çözüm, daha fazla ayrışma, çatışma ve savaş olamaz. Ancak, Çeçenya’nın SSCB’ndeki özerk konumundan daha geride bir konumu; (Adıgey de Krasnador’a bağlanmak istenmektedir) Rusya Federasyonu’nun bir eyaleti olması da kabul edilemez. 300 yıllık savaşa rağmen 70 yıllık Sovyet ortak geçmişi de göz ardı edilemez. İnsanlık suçu işleyerek, insanlık suçu işleyenler durdurulamaz. Laik-demokratik bir sistem hedeflenmeden Çeçen halkının hak ettiği bağımsızlığa ulaşılamaz, ulaşılsa bile korunamaz. Küreselleşen dünya da -çeşitli bahanelerle-Afganistan’ın, Irak’ın işgal edildiği bir zamanda, kuruluş itibariyle üniter devlet yapısına sahip Türkiye için bile “Kürt Sorunu”nun iç sorun olarak görülmediği bir ortamda , özerk statüden anayasal hakkını kullanarak bağımsızlığa yönelen Çeçen halkını “Çeçen sorunu, Rusya’nın iç sorunudur” diyerek yalnız bırakmak kabul edilemez. Ancak bu gerçeklik dünya emperyalizminin ne kadar belirleyici, ne kadar organize ve ne kadar “paylaşımcı” olduğunu göstermesi açısından ibretle değerlendirilmelidir.

Çözüm önerisi olarak;

  • Çeçenya’daki savaş derhal durmalıdır. Waynahların tek bir millet olduğu bilinciyle Çeçen’in Çeçen’i öldürmesine son verilmelidir; Çeçen’in Rus’u, Rus’un Çeçen’i öldürmesine de. Taraflar arasında ateşkes sağlanmalı; Birleşmiş Milletler ya da tarafların onay vereceği bir başka uluslararası gücün gözetim ve denetiminde görüşmeler başlamalıdır.
  • Çeçenya ve Rusya karşılıklı olarak birbirlerinin toprak bütünlüğüne saygı göstereceklerine ve terörist eylemde bulunmayacaklarına dair taahhüt vermelidir.
  • Çeçenya bağımsız olmalı ve bağımsız kalmalıdır. Bağımsız bir devlet olarak Bağımsız Devletler Topluluğu’na girmelidir.

Bağımsız, laik ve demokratik bir Çeçenya, Bağımsız Türkiye ve Bağımsız Rusya arasında barış, dostluk ve ticaretin köprüsü olmalıdır.

V. Putin, arzu edilen genel olarak budur. Ancak yine de Çeçenya’nın bağımsız olmasına ya da özerk statüde Rusya Federasyonu’na katılmasına, mülteci kamplarında ve ülke dışında yaşayanlar dahil Çeçenya halkı karar vermelidir. Bunun için BM veya AB gözetiminde referandum yapılmalıdır.

Yukarıda üç bent halinde sıralanan çözüm önerilerinin bir hayal olarak kalmaması için başta Çeçen aydınları olmak üzere, Rus, Kafkas ve Türk aydınlarına, BM’ye, uluslararası hukuka ve insan haklarına saygılı dünya kamuoyuna büyük görevler düşmektedir. Nükleer santrallerin, çevre kirliliğinin, doğal felaketlerin, açlığın, depremlerin, savaşların artık tüm dünyayı ilgilendirdiği gerçeği karşısında aydınlara düşen görev, olaylara yaşadığı ülkenin “iç işi” penceresinden değil dünyaya bir bütün olarak bakmak olmalıdır.

Tarihteki kahramanlıkları, direnişleri her ne kadar övgüyü hak etse de artık Çeçenlerin; Waynahların, Kafkasyalıların, teknolojisiyle, bilim adamlarının başarısıyla, kültür ve sanat zenginliğiyle, ticari ve ekonomik zenginliğiyle, turizmiyle, emeğe, insana ve doğaya saygısıyla anılmalarının zamanı gelmiştir. Bu uğurda çaba sarf ettiğimizde, 45,000 uyuyan çocuğun kulaklarına ninniler, melodiler gelir ve belki, belki bizi bağışlarlar. Aslan Mashadov’u anlamanın, anlatmanın ve yaşatmanın en doğra yolu -sanırız- budur.

Ekim 2005 -İstanbul

ÇEÇEN ÇALIŞMA GRUBU (DCU-W)

 

Sayı:2005 12