Bu yazı Çerkes Ulusal Sorunu üzerine düşünce ve çözüm önerilerini kamuoyuna aktarmak için kaleme alınmıştır. Şu günlerde, Kafkasya halklarının içinde bulunduğu belirsiz ve provokatif ortam; farklı görüşlerin ivedilikle tartışılmasını, bu tartışmalarda üretilen günümüze ve geleceğe ilişkin çözüm önerilerinin, aynı ivedilikle hayata geçirilmesini kaçınılmaz kılmaktadır.
İnsan hak ve özgürlüklerinin önündeki engellerin şiddetle sorgulandığı ve mahkûm edilmeye çalışıldığı böylesi bir dönemde, göz göre göre yok olma noktasına gelen Kafkasyalıların, bizzat kendi aydınlarının “somut ve uygulanabilir” projelerine gereksinimi vardır. Anavatan ve diasporada yaşayan Kafkas aydınları arasında, hiç zaman yitirilmeden diyalog kurulmalı ve ortak paydalarda işbirliği yapılmalıdır.
Tespit ve Önermeler
1-Kafkasya Rus Toprağı Değildir.
15. yüzyılda başlayıp, 19. yüzyılda bittiği söylenen, ancak günümüzde de sürmekte olan Kafkas-Rus Savaşları’nın bir sonucu olarak, emperyalist Rusya Devleti, masallar ve mitler ülkesi Kafkasya’yı sömürgeleştirmiş, halklarını sürgün ve soykırımlarla, “nerdeyse artık hiçbir zaman özgüryaşayamayacakları”bir konuma sürükleme çabası içine girmiştir.
Kafkasya, 1864 Mayıs ayından günümüze dek, Sovyet Dönemi’nin kısa bir aralığı dışında, Rus yönetimleri tarafından her zaman sömürge politikaları ile yönetilmiş, Kafkas halkları da, baskı, zulüm ve soykırım dahil olmak üzere, her türlü faşizan yöntemle sindirilmeye çalışılmıştır.
Sıcak denizlere ulaşmış Büyük Rusya’yı oluşturma sevdasındaki teorisyenler tarafından bu da yeterli görülmemiş, üzerinde yaşayan halkların iradesi tamamen gözardı edilerek, Rus Devleti’nin tüm olanakları seferber edilip, Kafkasya’nın tarihsel Rus toprağı olduğu tezi ısrarla işlenmiştir ve hala da işlenmektedir.
2006 yılının bu ilk günlerinde de, Rusya’nın acımasız politikalarında değişen hemen hiçbir şey yoktur. Çeçenler için sıcak, diğer Kafkas halkları için soğuk; yok etme, yok sayma, sindirme ve kişiliksizleştirme politikaları Rusya devleti tarafından sistematik olarak sürdürülmektedir.
2-“Gönüllü Birliktelik”, “Gönüllü Göç” ve “Ubıh Halkı Yeryüzünden Silinmiştir” Tezleri Gerçek Dışıdır.
Hiçbir Kafkas halkı kendi rızası ile Rus devleti ile bir arada olmamıştır ve gönüllü olarak topraklarından göç etmemiştir. Gönüllü olarak göç ettikleri lanse edilmeye çalışılan halklar da, Rus devletinin baskıcı politikaları nedeni ile topraklarını terk etmek zorunda kalmıştır.
Dilleri bugün istisnalar dışında konuşulmuyor olsa da, Ubıh Halkı, Diaspora Çerkesleri arasında “artarak” varlığını sürdürmektedir. Kaldı ki, Ubıh dili konuşan yaşlılar hala hayattadır. Bu dile gönül vermiş bilim adamları, rahmetli Tevfik Esenç ile başladıkları çalışmalarını günümüzde de azimle sürdürmektedir. Ubıh dilinin tekrar yaşamın içinde yer alması “şartların olgunlaşması”na bağlıdır.
Başta Soçi olmak üzere Ubıh halkının topraklarına, bir oldu bitti ile sahip çıkan Rus devletinin politikalarına karşı söylem ve eylemler geliştirilmelidir.
3-Hiçbir Kafkas Halkı Rus Devleti ile Gönüllü Olarak Bir Araya Gelmemiştir.
Kafkasya Rus Devletinin Sömürgesi, Kafkas Halkları da Sömürge Halklardır.
Bugün Kafkas halklarının tamamı Rusya’nın ikinci sınıf vatandaşıdır. Buna uygun muamele görmekte, ayırımcılık ve aşağılamaya tabi tutulmaktadır.
Rusya Devleti bünyesinde “kendi rızası ile” yer alan tek bir halk bile yoktur. Aynı durum, ezilen, sömürülen, sıradan Rus halkı için de geçerlidir.
Rus halkı da dahil olmak üzere, Rusya Federasyonu (RF) bünyesindeki tüm halklar, yüzyıllardır zorba, yayılmacı, insan sevgisi ve saygısından uzak, iki yüzlü devlet politikalarının kurbanı durumundadırlar.
Muazzam boyutlarda topraklara ve yeraltı zenginliklerine sahip olan RF’nda ve Federasyon’ a bağlı birimlerde, tüm zenginlikler küçük bir sınıf tarafından hoyratça kullanılmakta, sıradan insanlara yaşamlarını onurlu bir şekilde sürdürebilme olanağı bırakılmamaktadır.
Mafyöz devlet sisteminde yer al(a)mayan erkek nüfus, yasadışı yollara başvurmak zorunda kalırken, özellikle büyük bir kadın nüfusu 21. yy.’ın modern köleleri haline gelmiştir.
Yüzbinlerce kadın, yaşayabilmek için dünyanın dört bir yanına dağılıp, vücutlarını kiraya vererek ayakta durmaya çalışmaktadır. İlginçtir ki, bu insanlık dışı durum, Çarlık Rusyası’nın şaşaalı günlerine dönme düşleri kuran RF’nun pişkin yöneticilerinin yüzünü kızartmamakta; fuhuş sektörünün malzemesi olan, sömürülen, zavallı Rusya kadınları, yalnızca yaşamlarını devam ettirebilmek adına, bu utanç dolu yaşama razı olmak zorunda bırakılmaktadır.
Üstelik, çocukları da Çeçenya’da yürütülen kirli savaşta can verme riski altındadır.
Küçük bir kısım insan ise, kapitalizmin sahte parıltılarını yakalamanın peşinden bilinçsizce koşmakta; “kutsal Rus devleti” ne kulluk etmeyi sürdürmektedir.
Bu durum Kafkasya’da, Kafkas halkları için çok daha acımasızdır.
4-Rusya Modern Dünyanın Aktif Kolonyal Tek İmparatorluğudur; Adı İster Çarist, İster Stalinist, İster Putinist Olsun.
Roma LA Sapienza Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Karşılaştırmalı Edebiyat Profesörü Armando Gnisci, La Republica gazetesi editörü Corrado Augias’a yazdığı okur mektubunda, yukarıdaki gerçeğin altını cesaretle çizip, “AB için Türkiye’ye değil, asıl Rusya’ya hayır” diyor ve “Eğer Rusya AB’ne üye olmak istiyorsa, Asya halklarını ezmekten, Kafkasya’da Çeçenler’e zulmetmekten, Japonya’nın Kurusuli adalarının balıkçılarına çile çektirmekten vazgeçmelidir” diye devam ediyor.
RF, dünya barışı ve insanlık onuru önündeki en büyük engel olan dünya güçlerinden birisidir.
RF, ayırımcılık, insana değer vermeme, sindirme, bölme ve yok etme politikalarının da yüzyıllardır liderliğini yapmaktadır. Çarlık rejimlerinden bugüne değişen pek bir şey yoktur.
Aynı gerçeği birtakım Kafkas aydınlarının hala görmezden gelmesi bile, bugünlere nasıl geldiğimizin ve hala çözümü konuşamamamızın göstergelerinden biridir.
Sayı : 2006 02