Kafkas Tarihinden Yapraklar

0
521

En Amansız Acımazsızlık En Evrensel Olanı Doğurdu 

Kuzey Kafkasya halkları, sadece başkaldırıları ve özgürlük savaşlarıyla ün yapmış değildi. Tarih sayfaları arasında kalan ve öğrenilecek o kadar çok şey var ki… Zengin ve muazzam kültürel gelenekler insanlık tarihinde önemli yer tutmaktadır. Halkın geçmişindeki enerjik hayat, her zaman bir hammadde kaynağı olmuştu. En canlı olan, en temel ve bitmez tükenmez olan, her zaman halkın yaşantısıdır. Temel sorun halka ait; coğrafi, siyasi, kültürel dokuyu belirleyen bilgiler bütününü kavramaktır. Tarihsel olarak halkın kültürü geride kalsa da büyük önem taşır. Dünya tarihinde de Kuzey Kafkasya’nın tarihinde de itici güç halkın kültürüdür. Yaratıcı olan halktır. Halk bütün yaşamı boyunca doğruyu aramaktan geri durmadı. Bu arayış bir güçtü. Güç halkın kültürüydü. Disipline ve bilince dayanıyordu. O olası zorluklar karşısında dik durdu doğaya ve saldırılara karşı çelişkiler içerisinde çözüm üretti. Çeşitli çözümleri yaşamına yansıttı. Bunu; birikimi, donanımı ve bilgisiyle başardı. Bilgi yaşamın tamamlayıcısıydı. Yaşamda zorbalığa, sömürgeciliğe karşı, erdemiyle, doğrularıyla, inançlarıyla kültürel bir gelenek bıraktı. Geçmişle gelecek arasında bir kopukluk yoktu. Süreklilik vardı. Kuzey Kafkasya halkları da tarihsel süreklilikle geldiler bugüne. İlişkileri, inandıkları inançları, söyledikleri anlatısal olguları, dilleri, kültürleri tarihleriydi. Birikimlerini olgulardan, olguları yaşama ait gerçeklerden aradılar. 

Geçmişten günümüze ulaşan kültürel birikim özgürleştikçe, yeni bir güce dönüşecektir. Bu, yeni insanın yeni bakışıyla, bilgiyle gerçekleşecektir. Öyleyse yeni, bilgidir ve güçtür. O eskiden doğar. Eski yeniyi, yeni eskiyi boğar. Çatışma burada başlar. Çatışmayla halkın tarihinde doğan, bir diğerine benzemiyordu. Yeni, geleneksel olanı derinden vuruyordu. On bin yıl, on milyon lokma attı karnına, ama on bin yılda, on milyon geleneği eskitti. En amansız acımazsızlık, en evrensel olanı doğurdu. Çerkes insanının yaşamına yönelik her güzellik uzun süreçlerden süzüldü. Bu süzülmüşlük nahiflik ve incelikti. Bin yıl sonrasının Çerkes insan güzellikleriydi. 

Daha en baştan beri halk pek çok eski inançlar yaşamıştı. Pek çoğu yakın tarihe kadar getirilmişti. Halk arasında yaşanan eski Çerkes toplumunda dua ve yakarıların büyük kısmı; toprağın bereketi, ürünün bolluğu, yağmur vb. için, salgın hastalıklardan, düşman saldırılarından, türlü felaketlerden korunmak için yapılan yakarılardı. 

Kuzey Kafkasya tarih yaprakları arasında yer alan pek çok törenler gibi, geleneksel törenler de vardı. Bunlar arasında bir ilginç tören de Axın töreniydi. Axın geleneksel inançlar içerisinde Hayvanlar Tanrısı’ydı. Hayvanların üreyip çoğalmasını sağlardı. Ayrıca daha o zamanlardan başlayarak eski Adığe inançları arasında hayvan hakları da vardı. Bu hayvan haklarını Axın Tanrısı biçimlendirirdi. Hayvanların çoğalması, türün devamı totem gereğiydi. Sevdiği hayvanın türünü çoğaltıyordu ya da öldürdüğünde bile onun doğal haklarını Axın inancı belirliyordu. 

Adığeler her yıl güz ayları geldiğinde kurban edilmek üzere bir inek seçerlerdi. Tanrı Axın’a kurban edilmek üzere kesilecek inek, kendi ayaklarıyla kesileceği yere giderdi. Sığır sürüsü içerisinde kurban edilecek inek kendini davranışlarıyla belli eder, açığa çıkarırdı. Halk onu 

önce sütle yıkardı. Sütle yıkanıp temizlenen, sonra da kurulanan inek yabana salınırdı. Arkasından kalabalık topluluk ineği izlerdi. İnek yabanda gezinir sonunda kesileceği yere kendisi ayağıyla giderdi. Tanrı Axın için kurban kesilen yer genellikle Kıyıboyu Şapşığ Bölgesi’nde Şaxe ırmağının boylarında bir yerdi. Yabana bırakılan inek ırmağın başına gittiğinde orada kurban edilirdi. 

Adığeler kendi ayağıyla tören yerine giden kurbanlık ineğin yoluna “Axın ineğinin yolu” derlerdi. Günümüzde bile yoldan çıkanlara geleneklerin yüklediği anlamda yoldan çıktı derler. 

İnsan tarih boyunca arkasında sayılamayacak kadar gelenekler bıraktı. Kökenine ve amacına göre yine de o evrenseldi. Binlerce yıllık bir zaman görüp geçirmişti. 

Yaşamı, ışığın ve karanlığın çatışmasında öğrendi. Tarihin öznesi insandı. 

İnandığı tapınırlar nerden kaynaklanıyordu? İnsanın en büyük özelliği düşünsel merakıydı. İnançları doğadaki gerçekliğin biçimlenişiydi. Doğanın, kültürün ve inançların tarihi; özde insanın tarihiydi. İnsanla doğa arasında denge açısından yaklaşımların en arka planındaki inançlar, eski tapınırlardı. Törensel toplantılarda, temsil ettiği etkinliklerde inanırlıklar vardı. Bin bir biçim etkiyle insan, doğa karşısında kendini ortaya koydu. Törenler düzenledi. Başlangıçta törenleri yerine getirmek için belirli yerler seçmişti. Daha sonraları insandan insana gelen, zorunlu bir niteliğe bürünen özel ibadet yerleri oluşturuldu. 

Tarihsel süreçte halkın inançları içerisinde pek çok kültürel ilişkiler yaşandı. Toplumun doğayı, olayları anlayışı, kavrayışı, uygarlık düzeyinin gelişmesine paralel olarak ilişkilerinin biçimlenişi de değişiklikler gösterdi. Çerkes inançları içerisinde Güneş inancı da önemli bir yer tutuyordu. Bütün dua ve yakarılar halkın ve ülkenin, toprağın ekinin bolluğu, bereketi, insanın refahı, huzuru için yapılırdı. Yaşlı bir atlı Adığe’nin ve Abhaz’ın, sabah güneşin doğuşuyla atından inip güneşe yakarışı, dua edişi şu şekildeydi: “Ey ulu güneşim, ulu Tanrımız! Yağmurumuzu yağdır, ekinlerimizi bereketlendir, çocuklarımızın hayrını bize göster, yaşlılarımızın yaşamlarını uzun kıl. Tanrım benim konukseverliğimi arttır.” Konuklarını tanrı misafir ediyormuşçasına karşılarlar. Gelen konuğa karşı her zaman sevecen ve saygılıdırlar. Konuklarını kapıda karşılar, uğurlarlarken köyün dışına dek uğurlarlar. 

Halk, özgür yaşamları içerisinde kavramıştı kültürel bu gelenekleri. Kuzey Kafkasya halkları arasında bir ilginç gelenek daha vardı. Tğaha Töreni. Ayrıca tarih yaprakları arasında kalan pek çok gelenek gibi bir tören de Ç’apşe Töreni idi. Tarihsel bir bakış açısına sahip olan eski zamanların insanları doğayı, doğadaki olayları yorumlarlarken yeni bir bakışında sahipleriydiler. Eski bakışlarla yeni bakışlar çatışma halindeydi. Zorluk buradaydı. Bunu aşmak yıllar aldı. Kuzey Kafkas halklarının ilginç huyları da vardı. Onlar kafayla kalpağa aynı değeri verirlerdi. 

Derler ki: 

Bir gün devler toplanmış aralarında tartışmışlar. Çerkes erkeklerinin en zayıf yanları nedir? Sonunda karar vermiş pusu kurmuşlar. Bir gün Nart Şebetniko’yu öldürmek istemişler. Takip etmişler. Dağda, ovada, ormanda, kırlarda. Pusu kurmuşlar ama onu yenememişler. Çerkeslerin en zayıf noktalarının ne olacağını düşünürlerken başındaki kalpağı kapıp kaçmışlar. Devler nereye gittiyse o da arkalarından gitmiş. Şebetniko kalpağını geri almadan eve dönmemiş. 

Turabi Saltık 

turabisaltik@mynet.com 

 

Sayı : 2006 07