Çerkesler’in Gündemi Ne Olmalı?

0
1983
Türkiyeli Çerkesler sorunlarının çözümleri için görüş oluştururken, genelde yapıldığı gibi belli tesbitlerden yola çıkıyorlar. Bugüne kadar oluşturulan çözümler, en azından gerçekleşmesi anlamında irdelendiğinde, kitlesel destek bulabilmiş değil. Temel sorunun analizinin yapıldığı, sorunun nihai çözümü için yol haritasının oluşturulduğu, yaşanan/yaşanabilecek güncel sorunlara da bu temel çerçeve üzerinden çözüm oluşturulabilecek kitlesel katılımlı bir mekanizma gerekli. Diasporik bir halk konumundaki Çerkesler için bu mekanizma siyasal olmak ve geneli (anavatan ve diaspora) kapsamak durumundadır. Diğer her çeşit örgütlülük ise tartışmasız gereklidir ve siyaseten ulaşılması hedeflenen çözüm için önemlidir.
Bir çözüm olarak anavatana dönüş konusunun, Çerkesler’in Osmanlı dönemi örgütlenmeleri ile gündeme girdiğini biliyoruz. Dönüş anlayışının başlangıçtan bugüne gelişinin/seyir defterinin analizi ayrı bir yazı konusudur. Son dönemde anavatan cumhuriyetlerinden nüfus sorunu yaşayanların Adıgey ve Abhazya olduğu; Çeçenya, Osetya ve Dağıstan’ın böyle bir sorunu olmadığı sıkça dile getirilir oldu. (Bağımsız bir cumhuriyet olan Abhazya, diasporada yaşayan Abhazlar’ı doğal vatandaşı olarak ilan etmiş durumda, yani Abhazya’ya dönüş yasal olarak daha da kolay). Özelde nüfus sorunu yaşadığı ifade edilen cumhuriyetlere dönüşü özendirmek adına bir yaklaşım gibiydi bu, aynı zamanda söz konusu cumhuriyetleri diğerlerinden ayırmak ve o cumhuriyetlerin diasporasına bu anlayışı yerleştirmeyi de hedefler gibiydi. Şimdilik nüfus sorunu olmayan(!) Kabardey’in ve gözden çıkarılmış gibi duran Karaçay-Çerkes’in durumu bu çerçevede bir yerlere oturtulacaktır.
Adıge Kültür Derneği kurulması gerekir tezinin gerekçelerinden biri yine nüfus sayısı, diasporadaki nüfus sayısı bu kez. Diasporadaki Çerkesler’in içinde çoğunluğu(!) oluşturan Adıgeler’den söz ediliyor. Türkiye diasporasında çoğunluk olan Adıgeler, Adıgey Cumhuriyeti’nde %20 nüfusa sahip iken, yani azınlık iken parlamentonun çoğunluğunu elde ediyordu, anayasa gereği cumhurbaşkanı Adıge oluyordu. (Şimdilik halen öyle). Rusya Federasyonu içinde nüfusları fazla olan Ruslar ve diğer halklarla birlikte yaşayan Adıgeler’in geleceğe taşınabilmesi ve Dünya kültür mozaiği içinde yerini alabilmesi için gerekli idi bu. Yani kısaca siyaseten böyleydi, demokrasinin gereği buydu. Eşitlik (paritet) yasası ve cumhurbaşkanı için Adıgece bilme zorunluluğu gibi yasalarla sağlanan durum nereye vardı/varacak? Bu yasalara ne oldu? ‘Bu coğrafyada nüfus sorunumuz var’ tesbiti yaparken, 150 milyonluk devasa Rusya Federasyonu içindeki Adıgey’e götürebileceğimiz birkaç milyonun bir öneminin olabileceğini mi düşünüyoruz? Demokrasi olmadıkça kafa sayısının hiç bir önemi yoktur. Bir arkadaşımızın aktardığı bilgiyi anımsarım hep; Kafkasya’ya gelen araştırmacıları konuksever Çerkesler her zaman saygıyla karşılar. Araştırmacılardan bir gruba ise tepki gösterirler, insanları saymaya kalkıştıkları için: “Kafa sayısına göre değer kazanan hayvanlardır, biz hayvan mıyız ki bizi sayıyorsunuz”.
Halkların/etnisitelerin kendini ifadesi, ancak demokratik gelişmişlikle olabilir. Biz de nerede yaşıyor olursak olalım kendimizi ifade etmek için, ‘demokrasi daha fazla demokrasi’ talep etmek, demokratik güçlerle birlikte hareket etmek, uluslararası dayanışmayı zorlamak durumundayız.
Ve önemlisi; Adıgeler’in soykırım ve sürgüne uğramış bir halk olduğunu tescil ettirmenin zorunluluğunu kavramalıyız. Yıllar önce bu konuda UNPO (Birleşmiş Milletler’de Temsil Edilmeyen Halklar Örgütü) üzerinden yapılmış girişime sahip çıkmalı ve ileri götürmek için uğraş vermeliyiz. Anavatana dönüş ve çifte vatandaşlık hakkımız iktidarların yasa düzenlemeleri üzerinde tescillenmeli, bunun bağış değil bir hak olduğu net ifade edilmelidir. Bunun için diaspora ve anavatan bir arada hareket etmeli, bu siyasi çıkışı yaparken, ‘diasporadan anavatana siyaset üretmeyin’ yaklaşımını bir kez daha irdelemeliyiz. Bunlar olurken dönüşün sürekliliğinin organize bir şekilde devam etmesi gerekliliğinin de altını çiziyorum.
Günümüz dünyasında gücün üstünlüğü/hakimiyeti söz konusu, hukukun üstünlüğü cilalı bir laf durumunda. ABD Irak’ta; İsrail, Filistin ve Lübnan’da; RF Çeçenya’da temel insan hakkı olan ‘yaşama hakkı’nı hiçe sayıyor, çocukları katlediyor. Böyle bir dünyada, yazılmış senaryolarda figüran olmaktan sıyrılmanın yolunu bulmalıyız, kendi senaryomuzu yazmalıyız. Hiçbir halka ve zümreye ayrıcalığın olmadığı başka bir dünya istediğimizi yüksek sesle haykırmalıyız.
Özelde Çerkesler olarak; anavatana dönüş yapmadığımız, Adıge derneği kurmadığımız için değil, siyaseten çözüm üretemediğimiz, sessiz kaldığımız, evimizin odaları arasında aşılmaz duvarlar ördüğümüz için bitebileceğimizi düşünmeliyiz bir de. Düşünmeye devam etmeli; kapı kapalı ya da açık yaklaşımından sıyrılıp yol haritamızı oluştururken birlikte hareket edebilmek için kapının aralık kalabileceğini/olabileceğini, uğruna fedakarlıklar yaptığımızı düşündüğümüz-kimimizin canını feda ettiği HALKIMIZIN çıkarının bu noktadan başladığını görmeliyiz.
Güncel tartışmaya dair tek lafım var; Adıgeler, Dünya kültür mozaiği içinde diğer halklar kadar, ne eksik ne fazla yer almalıdır.
 

Sayı: 2006 09
Yayınlanma Tarihi: 2006-09-01 00:00:00