Kitap: Şaheser – Yıldız Saklayan Yürek

0
531

Hulusi ÜSTÜN 

RomanAKİS kitap, 2005  

Roman, İstanbul’un Eğrikapı semtinde yaşayan, üç kuşak boyunca aynı evi paylaşan, üç farklı coğrafyanın, üç farklı kültürün renklerini evinde barındıran bir ailenin sıcacık öyküsünü anlatmaktadır.Baba Adıge ve Abhaz, anne İstanbullu Rum bir nineyle Konyalı bir dedenin torunu…bir de evdeki cici anneyi unutmamak lazım. Romana hayat veren karakterlerin bir çoğunun geçmişte gerçekten yaşamış olduklarını düşünmek insanı heyecanlandırıyor. Yazar, Şaheser’in ağzından “Çerkes kadar uçarı ve protokolcüydük, Rum kadar eyyamcı ve neşeli, Türk kadar sabırlı ve mütevekkil” dedirterek evde oluşan bu kültür çeşnisini bize sunuyor. Romanın baş karakteri olan Şaheser ise; iki eşli, beş evlatlı ailenin en küçük çocuğu, en haşarısı, en ele avuca gelmezi! Çocukların hepsi farklı yaratılış özelliklerine sahip, ablalar Gülbahar, Devadar, Ziyaver, erkek kardeş Bahtiyar ki o Şaheser’in en yakını, sırdaşı, oyun arkadaşı. 

“Şaheser”; hayatla adeta oyun oynayan deli fişek bir kadındır aslında , zamanın öğüttüğü, un ufak ettiği bu kız yirmi yedi sene önce baba evini, sonra tüm sevdiklerini geride bırakarak, tatil için gittiği Amerika’da ani bir kararla moda evi açıp, hayata yeniden başlar. Ve yıllar sonra acı da olsa bu geride bıraktığı baba evine gelir. Çok sevdiği, ilk göz ağrısı oğlu Burak’ı bir trafik kazasında kaybeden Şaheser onun cenazesi için on dört yıldır görmediği ülkesine, ailesine, sevdiklerine geri döner. Bu dönüş yolculuğu aynı zamanda onun kendi içine yaptığı bir yolculuktur da. Oğlunun ölümüyle, hayat karşısında ilk defa yenik, bitmiş hisseder kendini Şaheser, “Hayat benimle ödeşmiş olmanın, beni yıkmış ve yenmiş olmanın verdiği rahatlıkla sakin ve durağan bir şekilde sürüp gidecek” der. 

Gitmek mi daha zor kalmak mı diye sormadan edemez insan. Bu soruya aslında Şaheser şöyle bir cevap veriyor: “İnsan nereye giderse gitsin kendisini götürüyor, zaaflarını, zayıflıklarını, günahları ve vicdanıyla birlikte kendisini”. 

Çarşıkapı tekstil atölyesinde öğrendiği sanatını Kansas’ta Çerkes motifleriyle bezediği oryantal tarzda tasarımlarına uygular Şaheser. Bu tasarımları oldukça ilgi görür. Yine de mutlu etmez onu bu sürgünler coğrafyasında yaşamak, “Biyolojik ihtiyaçlarına özgülenmiş evcil hayvanların tavrını sergiliyor” dediği insanlarla yaşamak.   

Kıtalar ötesine göçen, yaşam karşısında dimdik duran bu Çerkes kadını, kendine özgü yaşama felsefesiyle sizi sayfalar boyunca peşi sıra sürüklüyor. Romanı okurken Şaheser’in hayattaki savruluşlarını, mücadelesini derinden yaşıyorsunuz. Yalnızca bir kadının hayata tutunma macerası değil bu roman, ayrıca yazar; çok kültürlü, çok renkli, sıcacık bir dünya karşısına buz gibi soğuk, tamamen maddileşmiş, erdemden uzak bir dünya da koyuyor. 11 eylül saldırılarıyla beraber dişlerini tüm dünyaya gösteren Amerika’nın “ötekine” uyguladığı baskıyı ve toplumsal tramvayı gözler önüne seriyor.    

Bu roman evet; “Ali kıran baş kesen” bir kadının romanı ama bu roman aynı zamanda hayatın ta kendisinin romanı…. 

Elif Ergün 

eliffel@mynet.com 

 

Sayı : 2006 09