Çerkes Ethem, 1948’de 21 Eylül günü öldü. Bugünün tarihi, pek hatırlanmayan bu ölüm yıldönümüne tesadüf ediyor.
Kabri, Ürdün’ün başkenti Amman’da Vadi-i Kır’daki Kabartay Mezarlığı’nda bulunuyor. Kurtuluş Savaşı’nın İzmir’in işgalinden 1921 yılı başına kadar geçen gerilla savaşı evresinin (bu evreye o dönemde “Çete Harbi” denirdi) önde gelen bu kumandanı, öldüğü sırada yoksul bir sürgün hayatı yaşıyordu. 1920’de Büyük Millet Meclisi’nde “Münci-i Millet” olarak ayakta alkışlanan, “Kuvva-i Seyyare ve Kuvva-yı Tedibiye Umum Kumandanı” unvanı verilen Çerkes Ethem daha sonra “vatan haini” ilan edildi. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında Çerkes Ethem’in payını kimse inkâr edemez. Öyleyse bir borcu yerine getirmeli; tarihimizle barışmak adına bu adamın itibarını iade etmeliyiz.
1922’nin Eylül ayından geriye giderek, zafere ulaşmış bir mücadelenin hikâyesini dinlemeye alışkınız. Tarih hep kazananlar tarafından yazılır. Oysa bu tarihin içinde en kritik evrelerde zafere giden yolu inşa edenler arasında, iktidar oyununa kurban giderek yarı yolda saf dışı kalanlar var. Göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçek: Kurtuluş Savaşı, aynı zamanda bu savaşın önde gelen isimlerinin iktidar hesaplaşmasına sahne olmuştur.
Olup bitenlerin özeti şöyle: 1917 yılında Teşkilat-ı Mahsusa (bugünün “Özel Kuvvetler”i), Cihan Harbi’nin kaybedileceğini, Anadolu’da bir kurtuluş mücadelesi verileceğini öngörür. Bunun için Anadolu’da silah depoları kurulur. İşgal başlayınca teşkilatın tecrübeli isimleri gerilla savaşına önayak olur. Bu arada İttihat Terakki teşkilatları Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’ne dönüşür. Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı sıralarda Ege’de Salihli hattında Çerkes Ethem liderliğinde Yunan işgaline karşı direniş başlatılır. Kasım 1919’da Garp ve Merkez Cephesi’nde komuta Çerkes Ethem’indir. Yunan Ordusu’nun durdurulması, isyanların bastırılması ve Ankara’da Meclis’in toplanabilmesi Çerkes Ethem’in sayesinde mümkün olabilmiştir. En önemlisi, isyanlardır. Kurtuluş Savaşı, bir yönüyle otorite boşluğundan yararlananların Ankara Hükümeti’ne karşı başlattığı bir iç savaştır. Nutuk’ta bu ayaklanmaların neredeyse asıl cepheyi oluşturduğu anlatılır. İç savaşı sona erdiren, Ankara’nın otoritesini pekiştiren asli güç Çerkes Ethem’in kuvvetleridir.
Kurtuluş Savaşı’nın önder kadroları esas olarak Çerkesler ve Rumelililer(Makedonyalılar)den oluşur. Anavatanlarını kaybeden bu insanlar “son vatan”larını savunurken, kendi aralarında da rekabet halinde olmuştur. 1921 yılının Ocak ayı geldiğinde, düzenli ordu işe el koymuş, “Çete Harbi” sona ermiştir. Bağımsız gerilla gruplarından oluşan Kuvva-yı Milliye birliklerinin düzenli orduya intikali bu aşamada zorunludur. Mücadelesini genel siyasî hedeflere bağlayamayan Çerkes Ethem direnir, akabinde iktidar mücadelesini kaybeder ve tasfiye edilir. Karşısında yenik düştüğü kişi, Millî Mücadele’ye Nisan 1920 gibi geç bir tarihte iştirak eden İsmet Paşa’dır.
Çerkes Ethem’in “hıyanet” hikayesi tartışmalıdır. Karşımızda duran “hıyanet”ten ziyade, iktidar mücadelesinden yenik çıkmış bir adamdır. Tartışmasız gerçek, bu adamın tarihimizin en kritik evresinde yerine getirdiği önemli hizmetlerdir. Tıpkı Enver Paşa’nın mezarının İstanbul’a nakledilmesi gibi, Çerkes Ethem’den kalanlar da Amman’dan Türkiye’ye getirilmeli ve Bandırma’da bir anıtmezara defnedilmelidir. Merak edenler için belirtmeliyim: Bu satırların yazarı Çerkes değildir, Çerkeslerle bir kan bağı da bulunmamaktadır. Sadece kadirşinaslıkla bir borcu ifa etmektedir. Geçmişine haksızlık ve saygısızlık edenin geleceği olmaz. Ethem Bey’in, “hain” olarak nitelenirken “Çerkes” sıfatı ile anılması, Kurtuluş Savaşı’nın sembolünün “Çerkes Kalpağı” olduğunu bile unutturmaktadır. Bu eski yaranın sarılması da, Çerkes Ethem’in şahsında Millî Mücadele’nin ateşten günlerinde “son vatan”ı savunanlara, sonrasında yolları ayrı düşmüş olsa da itibarlarının iade edilmesiyle mümkündür.
* 21.09.2006 Zaman Gazetesi
Sayı : 2006 10