Ürpertici Bir Tanım: Son Ubıh

0
577

”Bu Tevfik Esenç’in mezarıdır.Ubıhça adı verilen dili konuşabilen son kişiydi.” 8 Ekim 1992’ de yitirdiğimiz Tevfik Esenç’ in mezar taşı için vasiyeti idi.  

Ubıhlar; Kafkasya’nın Karadeniz kıyısı-Soçi bölgesinin otokton halkı. 82 sessiz, 3 sesli harften oluşan Ubıhça, yaklaşık 170 yıl önce 50.000’den fazla insanın konuşabildiği kuzeybatı Kafkas dillerinden biri. Yıllar süren Kafkasya-Çarlık Rusyası savaşlarının sonucu nüfusları 25.000’e kadar düşen Ubıhlar, meclislerinde yaptıkları toplantı sonucu, komşuları olan Abzehler’in (Adıgeler’in bir boyu) dilini konuşma kararı aldılar. Savaşların sonucu, Adıge ve Abhazlar’la birlikte 21 Mayıs 1864 ile başlayan sürgün yolculuğu, Ubıhlar açısından yoğunlukla Manyas-Bandırma ve Samsun çevresine yerleşimle son buldu. 12 kadar Ubıh ailesi Hacı Osman liderliğinde, Ubıhça ‘Lakaşüe’ -yürüyen beyaz tavşan- adını verdikleri köyü kurdular, köyün adı şimdi Hacıosman, Manyas’a bağlı. Zamanla 60 hane kadar oldular. Ancak I. Dünya savaşı ile başlayan süreç, nüfuslarının tekrar azalmasına neden oldu. Esenç, dedesinin dil konusundaki telkinleri ile büyüdü. Esenç’in dedesi, Ubıh dilini O’nun belleğine kazıdı. ”Ubıhça masallar ve efsanelerle büyüdüm. Köyün ilkokuluna başladığımda Türkçeyi öğrendim” diye anlatırdı Esenç. 

Prof.Georges Dumezil (1898-1987),1925-31 yılları arasında İstanbul Üniversitesi öğretim görevlisi olarak Dinler Tarihi dersi vermişti. Osetler’le ilgili araştırma hazırlığında olan Dumezil, Güney Marmara’da Ubıhça konuşulduğunu öğrenince araştırmalarını bu yönde derinleştirmiş, Tevfik Esenç’e ulaşmış, birlikte çalışma teklifinde bulunmuş ve yaklaşık 30 yıl süren Ubıhça’nın kurtarılması(!) çalışması 1956’da başlamıştı. Ardında hiçbir iz bırakmadan yok olmakta olan bir dil, insanlığın evrensel kültürüne kazandırıldı, diller mezarlığından diller müzesine taşındı. Esenç, ilki 1959’da olmak üzere, Fransız Bilim Araştırma Merkezi’nin davetlisi olarak 4 kez Paris’e, Paris’te tanıştığı Norveçli dil bilimci Hans Voght’ un daveti ile de Oslo’ya gitmişti. 

 “Benim için bu çalışmanın nedeni,kendimi mesleki olarak sadece benim yapabileceğim bir işin karşısında bulmuş olmamdır”diyen Dumezil, Ubıhça konusundaki çalışmalarını “hayatta en az günah işlediği ve en çok benimsediği” yapıtları arasında kabul ediyor. Türkçe dahil 36 dil bilen Dumezil ve dilini kurtarmaya çalışan Esenç, aralıklarla bir araya geldi. Bir dilin labirentlerinde dolaşıp durdular. Dünyada sadece iki insanın konuşabildiği bir dilde sohbetler yaptılar. Dumezil ve Esenç imzalı ‘Ubıh fiili’ kitabı ile bir sözlük hazırladılar. Dumezil, Esenç için: ”Benim için O bir meslektaştır ve Ubıh akademisini temsil etmektedir” diyordu. Dumezil’in ölümünden sonra, asistanı Kafkasolog Georges Charachidze ile Ubıhça çalışmalarını sürdüren Esenç, Türkiye’de Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlisi Sumru Özsoy ile de çalışmaya başladı. 

 “Bir ömür, bir yaprak…Zaman alır götürür,kuyusu derin. İçinde belki bir zerre kadar hükmümüz var” 

Ubıhçayı konuşabilen son insan Tevfik Esenç’in ürpertici yalnızlığını işleyen ‘Son Sesler’ filminin başlangıç cümleleri bunlar.  

Paris kaynaklı bir haberle, son Ubıh Tevfik Esenç’i aramaya başlayan İsmet Arasan’ın Manyas’ın Hacıosman köyünde çektiği 26 dakikalık film: Son sesler. Eylül 1987’ de çekimleri tamamlandı. Paris’te, (1-15) Mart 1988 tarihleri arasında yapılan ‘Cinema du Reel’ festivalinde, sosyal antropolojik dokümanter kategorisinde Türkiye’yi temsil eden ilk film oldu. 500 film arasında son değerlendirmeye kalan 32 film arasına girdi. 

Son seslerin çekimleri sırasında, Hacıosman köyünde bulunan Charachidze ile Esenç’in Türkçe konuşup Ubıhça ilerledikleri Arasan’ın dikkatini çeker. ”Bir gün Ubıhça konuşulurken kahkalarla güldüklerine tanık oldum. O an, o iki kişi yalnız kendilerinin konuşabildikleri bir dilde anlaşabiliyor, kahkaha atabiliyorlardı. Kuşkusuz o an, son seslerin imkanlarıyla bir dilin hayatı nasıl kuşatabildiğini, yudumlayabildiğini gösterebiliyorlardı” diyor Arasan. 

 “Bir dile bir ömür yetmiyor” demişti, son Ubıh Tevfik Esenç. 

 ‘Son’, ‘yok oldu’, ‘gömüldü’ …. ürpertici sözcükler. Hiç bir dil, kültür ve halk tarihe gömülmesin,son bulmasın, yok olmasın. Müzelik değil kullanılır dil olmayı her dil hak ediyor.  

Artık kimse “Süvenje” –denizin ötesindeki şehir- diyemeyecek mi İstanbul için?  

Tevfik Esenç’ i saygıyla anıyoruz  

Jineps 

 

Sayı : 2006 10