Yaşanmış Asimilasyon Görüntüleri: Diaspora’dan Yorumsuz İnsan Manzaraları 

0
482

-I- 

1970’li yıllar. Düzce. Bir Çerkes köyünde hısım-akraba ziyaretindeyim. Gittiğim evde, öğrenci değişimi programı çerçevesinde ABD’nin Texas eyaletinden bir aylığına Düzce köylerinde staj yapmak üzere gelmiş ziraat fakültesi yeni mezunu genç bir kız da konuk. Bir ayda ve sözlük yardımıyla Türkçeyi sökmüş. Ben de evin kızı ile birlikte bu konuk kızla sohbet ediyorum. 

-Kaldığım öteki köylerden farklı bir köy burası, insanları daha temiz ve daha kibar. Bir türlü anlayamadım bunun nedenini,-diye sordu Amerikalı kız. 

-Bu köy 90 yıl kadar önce Kafkasya’dan gelen Çerkesler tarafından kuruldu. Yani gördüğün köylerden farklı bir etnik köy. Ben de burası gibi Çerkes olan ayrı bir köydenim, Çerkesim,-dedim. 

-Peki, siz de Çerkes misiniz?-diye sordu evin kızına konuk kız. 

-Hayır, biz Çerkes değiliz,Türküz!-dedi kız. 

-Nasıl olur? Bu köy bir Çerkes köyü, “Haç’emzıy” diye Çerkesçe bir adı bile var, sen de Çerkessin. Niye böyle konuşuyorsun?!- dedim. 

-Hayır, biz Çerkes değiliz, Türküz!- diye ısrar etti kız. 

Bu durum karşısında Amerikalı kız sözü aldı: 

-Peki, dedeleriniz nereden gelip bu köye yerleştiler?- diye sordu kıza. 

-Kafkasya’dan,- dedi kız. 

-Kafkasya’dan geldiklerinde Türkçe biliyorlar mıydı?. 

-Bilmiyorlardı. 

-Hangi dili konuşuyorlardı o zamanlar? 

-Çerkesçe konuşuyorlardı. 

-Yani dedeleriniz Çerkes idiler ve buraya geldiklerinde de Çerkesçe konuşuyorlardı. Ama şimdi siz Çerkes değilsiniz, sadece Çerkes kökenlisiniz. Öyle mi anlamalıyım?. 

-Evet,öyle!-dedi kız. 

 

-II- 

1980’li yıllar.Düzce. Uzaktan akraba, güzel, şık giyimli, lise mezunu, evli ve küçük çocuklu genç bir hanım, Besleney kökenli, ama Şapsığca konuşuyor. Sordum: 

-Almanya’da, nerede çalışıyorsunuz? 

-Wuppertal’da. 

-Wuppertal’da bir Çerkes derneğinin bulunduğunu duyuyoruz. Uğradınız mı oraya hiç? 

-Amann, bir kere uğradım. Sıkmabaş (türbanlı) kadınla doluydu. Bir daha gitmedim! 

 

-III- 

1995 sonrası. Bandırma. Gönen’den Vıbıh kökenli, Çerkesçeyi konuşamayan, ama anlayan bir öğretmenle oturuyoruz. Atatürkçü ve demokrat olduğunu söylüyor. 

-Demokratım diyorsunuz, çok güzel. Demokrasi, herkesin anadilini serbestçe öğrenmesi ve kullanması hakkını da içerir. Siz de Çerkessiniz, ama dilimizi çocuklarımıza öğretmek, okul müfredatına koydurmak hakkından bile yoksunuz. Demokrasi anlayışına aykırı bir durum bu. Ama, Çerkesçe Kafkasya’da ve İsrail’de okulda okutulan bir dil. Bizde de öyle olması gerekmez mi ?.. 

-Peki, o zaman Atatürk ilkeleri ne olacak? Çerkesler olarak böyle bir şey istersek Kürtler’in konumuna düşmez miyiz? Biz istersek Lazlar, Pomaklar ve daha başkaları da ister, ülke bölünür, birbirimizle konuşamaz hale geliriz !-dedi. 

-Gönen’in hangi köyündensiniz? 

-Dereköy’den. 

-Gönen’de kaç tane Çerkes köyü var? 

-15-20 köy vardır. 

-Bu kadar az ve dağınık bir köyle değil 70 milyonluk bir ülke, Gönen bile bölünmez. Dereköylü ya da başka bir köylü bir Çerkes ya da Pomak çocuğunun, istesek bile, Türkçe öğrenmesini önlemek mümkün mü? Komşu köye ya da Gönen’e hergün gidip geliyorsunuz, böylesine bir ortamda herkesin konuştuğu Türkçeyi öğrenememek diye bir şey olabilir mi? 

Düşündü: 

-Olamaz,-dedi. 

-O halde endişeleriniz yersiz, dışarıdan empoze ve temelsiz bir endişe bu. Çerkesçe ya da Pomakça öğretilse bile, genel bir dil olduğundan, yine herkes Türkçe konuşmaya devam eder. Ama eskiden beri var olan ve bu ülkeye ait olan etnik dillerimiz geliştirilmiş ve bütün bu kültürel zenginliklerimiz korunmuş olur. Bunun ülkeye ne gibi bir zararı olabilir? -dedim. 

Yine düşündü: 

-Haklısınız. İşin o yönü hiç aklıma gelmemişti,-dedi. 

 

-IV- 

Yıl 2006. Bandırma. Almanya’dan malulen emekli edilmiş Gönenli bir kız. Güzel bir Abadzehçe konuşuyor: 

-Almanya’da Türk olduğuma bir türlü inanmıyorlardı. Yaşlı bir Alman karı-kocanın bahçeli evinin bir odasında kiracıydım. Beni kızları gibi seviyorlardı. Yaşlı dede, birgün bana, “Kızım ben senin Türk olduğuna inanmıyorum, sen Türk olamazsın, Türkler’den farklı bir kökenden geliyor olmalısın, aslın nedir?- diye sordu. 

-Türküm, niye sordun?- dedim. 

-Dikkat ediyorum, kapıdaki kiraz ağacından şimdiye dek bir tek kiraz olsun kopardığını görmedim. Saygılı, tertipli ve kibarsın. Ziyaretine gelen kadınlar ise senin gibi değiller. Giderlerken, sormadan ve utanmadan kiraz ağacını yolup gidiyorlar. Sen o Türkler’den olamazsın,- dedi . 

-Peki, sen nasıl bir yanıt verdin?-diye sordum. 

-Türküm dedim, yine. 

-Niye yanılttın onları, doğrusunu niye söylemedin, Çerkes olduğunu gizleme gereğini neden duydun? 

-Bilmem, -dedi. 

 

-V- 

Yıl 1919 ya da 1920. Bir yerlerden aklımda kaldığına göre, Çerkes Ethem Bey (‘Pşave Etem’) ile Çerkes tarihçisi Yusuf İzzet Paşa (‘ Çunatıko Met İzzet’ ya da Çerkesler’in verdiği Türkçe saygınlama adıyla ‘Bilge İzzet’), Paşa’nın karargahında konuşuyorlar. Bilge İzzet Çerkesçe soruyor, eski Osmanlı Teşkilat-ı Mahsusa örgütü militanı, ittihatçı (yani Türkçü) ve yeni milis kumandanı Ethem Bey de Türkçe yanıt veriyor. Gerisini Ethem Bey’den dinleyelim: 

-Yusuf İzzet Paşa hemşehrileriyle özel görüşmelerinde Çerkesçe konuşurdu. Bana da, Çerkesçe olarak, “Bildiğin halde, benimle niye Çerkesçe konuşmuyorsun?” -diye sordu. -Şaşırdım,ama verecek bir yanıt da bulamadım, sadece gülümsemekle yetindim… 

  

Sayı : 2006 12