Anadolu Bir Mozaiktir / Rumlar – 2

0
488

Rumların Altın Devri  Yunan ihtilalinin yankıları dindikten ve Tanzimat – Islahat Fermanı gibi reformlardan sonra, 19. yy’ın ortalarından başlayarak 1908’e kadar olan özellikle Yunan devletinin genişleme eğilimleri sergilemediği yıllarda, Rum cemaati en parlak dönemini yaşadı, devletin güvenini yeniden kazandı ve özellikle Batılı devletlerin ticaret işlerinde aracılık yaparak zenginleşti.

Osmanlı Batı’nın Pazar ekonomisi yörüngesine girdiği 19. yy’da özellikle 1838’de İngilizlerle imzalanan antlaşmadan ve Batı sermayesinin girmesinden sonra (1855, 1858, 1860 yıllarındaki devlet kredilerinden sonra), Rumların bir kesimi tüccar, İngiliz ve Fransız tüccarların komisyoncuları, aracıları ve banker (sarraf) olarak önem kazandılar. II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) Leonidas Zarifis, Hristakis Zoğrafos gibi bankerler devlete kredi verir konumdaydılar. Ayrıca kimi Rumlar hekimlik, mühendislik, avukatlık, öğretmenlik alanlarında da önemli mevkiler elde ettiler. Avrupa kökenli şirketlerde önemli idari görevler üstlendiler. Kalifiye işçi statüsünde olan işçiler de genellikle Rumlardı.  

 

Kültürel Gelişim

Rumlar bu dönemde çok geniş ve etkili bir kültür ve eğitim gelişmesi sergilediler. 1870’lerde İstanbul’da 26 dernek (silogoi) kurulmuştu. Bunların en önemlisi 1861’de kurulan ve bir eğitim bakanlığı gibi yoğun bir çalışma içine giren Elinikos Filoloyikos Silogos Konstantinopoleos’tu. Bu yıllarda 105 okulda 15.000 öğrenci eğitim görüyordu. 1844’te Heybeliada Ruhban Mektebi kuruldu, 1875’te Zappas’ın parasal yardımıyla Zappion Kız Lisesi, 1881’de Zarifis ve başka zenginlerin yardımıyla Fener Lisesi (Megale tou Genous Schole), 1890’da banker Zoğrafos’un yardımıyla Beyoğlu’nda Zoğrafyon Rum Erkek Lisesi inşa edildi. 1892’de gene Heybeliada’da Ticaret Okulu, 1909’da Beyoğlu’nda Dil ve Ticaret Okulu kuruldu. Gene Beyoğlu’nda Hacihristos’un Lycee’si, Kendrikon Kız Lisesi, Ayia Triada, Ayios Konstantinos-Ayia Eleni kiliseleri kurulmuştu. Bu dönemde kilise inşa etme yasağı da kalktı.  

Cemaat parasıyla inşa edilen hayır kurumları da vardı. 40 kadar binadan oluşan Balıklı Rum Hastanesi 1753’te hizmete girdi. 1853’te Büyükada’da yetimler evi kuruldu. Rumların yoğun olarak yaşadıkları Tatavla’da 19. yy’ın sonlarında bir spor kulübü ve müzik derneği kuruldu. 1906’da “Ara Olimpiyat Oyunları” şampiyonu olan Yorgo ve Nikolas Alibrantis kardeşler bu spor kulübünden idiler.  

Kimi Rumlar önemli devlet görevleri üstlendiler. Stavrakis Aristarhis ve Spiridon Mavroyenis (Marko Paşa) II. Abdülhamid’in kurduğu Kanun-i Esasi hazırlama komisyonuna girdiler. Aleksandros Mavroyenis Viyana’ya, İoannis Aristarhis Berlin’e, Grigoris Aristarhis Washington’a elçi olarak gönderildi. Konstantinos Muruzis Atina’da elçi oldu; 1869’da Paris Kongresi’nde, 1871’de Londra’da Osmanlı Devleti’ni temsil etti. Aleksandros Karateodoris (1833-1906), Roma’da elçi olarak bulundu ve 1878’de Berlin Kongresi’nde Osmanlı Devleti’ni temsil etti. K. Musuros 1840-1848 arasında Osmanlı çıkarlarını Atina’da elçi olarak etkili bir biçimde savundu. Bu Rumlar, Atina merkezine bağlı olmayan, kendilerini Osmanlı Devleti’yle özdeşleştiren kesimdendi.  

Bu zengin ve etkin Rum cemaati içinde kültür düzeyi yükseldi. Kitap basımı hızlandı, Moliere ya da Aishilos’un yapıtlarını sahneye koyan tiyatrolar ortaya çıktı. Bu gelişmelerin etkileri Patrikhane’de de görüldü. 1862’den başlayarak patrik, ruhanilerle sivillerin bir arada oluşturdukları meclis tarafından seçilmeye başlandı.  

Bu durum toplumsal yapılanmaya da yansıdı. İstanbullu Rumların 8 üyesini seçtiği 12 üyeli Sürekli Cemaat Karma Meclisi, Kutsal Sinod’la birlikte din işlerini yürütmeye başladı. Üç yeni semtte, Galata, Beyoğlu ve Tophane’de, Rumların nüfusu l00.000’e vardı. 1880’lerde İstanbul Rumlarının nüfusunun, İstanbul’a yeni göçlerden sonra yaklaşık 200.000 kadar olduğu tahmin edilmektedir. Beyoğlu, Rumların en yoğun bulundukları ticaret ve kültür alanlarından biri oldu. Bu yıllarda 80’den çok kilise, 500 ayazma dindarlara hizmet sundu.  

Rumlar, özellikle bu dönemden başlayarak İstanbul’a Batı yaşam biçimini getirdiler. Burjuva sınıfına özgü ölçülü bir lüks, geleneksel kurallara karşı çıkan kadınlı erkekli modern bir eğlence biçimi, daha serbest kadın-erkek ilişkileri, Batı tipi giyim, yabancı dillere verilen önemle, İstanbul’un Levantenleri ve yabancı uyruklu kimseleriyle birlikte kente kozmopolit havasını verdiler.  

 

Fener Yöresi  

Fener yöresi bu yıllarda önemini kaybetti ve yalnız Patrikhane’nin geleneksel semti olarak yaşamını sürdürdü. Fener Lisesi ve Yoakimyon Kız Lisesi Fener’in önemli kurumlarındandı. Rumların belki ilk (ve herhalde son kez) politik ve ekonomik isteklerini dinamik ve demokratik bir biçimde dile getirmeleri bu “parlak” dönemin son günlerinde oldu. Büyük bir katılımla gerçekleşen politik protesto yürüyüşü 1908’de görüldü. Gizli İstanbul Örgütü’nün yönettiği Politik Dernek (Politikos Sindesmos) 30.000 kadar Rumla Galatasaray’dan Babıali’ye yürüyüp milletvekili seçimlerindeki yolsuzlukları protesto etti.  

 

Atina-İstanbul Merkezleri:  

Yunan devletinin kuruluşundan sonra Yunanca konuşan Hıristiyan Ortodoks halk iki merkez arasında kalmış oldu. Atina bir ulusal merkezdi; İstanbul’daki Patrikhane ise ruhani bir merkez.. Bu ikilik bugüne dek kesintisiz süregelmiştir. Atina ulusal çıkarlar adına tüm Yunanlıların lideri olmaya çalışırken, Patrikhane tüm Ortodoksların lideri konumunu sürdürmek istemiştir. Bu mücadele çerçevesi içinde kimi zaman Yunan devleti yöneticileri devlet sınırlarını genişletmeye çalışırken (Megali İdea örneği) Patrikhane böyle bir davranışın Ortodoksları böleceğini savunmuştur.  

 


Rumlarda Bayram Ve Özel Günler (I)  

Ta Fota   

Rumlar 6 Ocak’ta İsa’nın vaftiz edilişini kutlar. Bir din adamı, tahta bir haçı suların kutsanmasının simgesi olarak suya atar. Gençler suya atlayarak bu haçı çıkarmak için birbirleriyle yarışırlar. Haçı suda bulup çıkaran genç, bir altın zincir ve bir haçla ödüllendirilir. Yüzyıllardır Boğaziçi kıyılarında yapılan bu tören, son yıllarda Çengelköy’deki Aya Yorgi ve Yeşilköy’deki Aya Stefanos Kilisesi’nin önünde yapılıyor.  

Protohronia   

Rumlar, takvim yılının başlangıcı olan 1 Ocak’ta İsa’nın sünnetini kutlar. 31 Aralık akşamı çocuklar, Noel’de olduğu gibi ev ev dolaşır, Noel şarkıları söyler, armağan ve para toplarlar. Yılbaşı gecesi hindi yenir, dans edilip eğlenilir. Yıl boyunca uğur getirsin diye evde, işyerinde nar kırılır. Rumların bir geleneği de bu günde, Sakız Adası’ndan getirilen sakızla (mastika) yapılan, üzerinde yeni yıl yazan yuvarlak yılbaşı pidesi pişirmektir. Rumlar, Noel Baba olarak bilinen Patara doğumlu Aziz Nikolaus’u 6 Aralık’ta anarlar ve onun denizlerin koruyucusu olduğuna inanırlar. Dünyadaki bütün çocuklar, denizlerin yanı sıra çocukların ve hayır kurumlarının da koruyucusu Aziz Nikolaus’un yılbaşı gecesinde kendilerine armağan getireceğini bilirler. Ancak Rum çocukları, kendilerine yılbaşı sürprizini hazırlayan azizin Vasilios olduğuna inanırlar.  

Ton Psihon   

Rumlar Ton Psihon gününde (2001’de 17 Şubat) mezarlıkları ziyaret eder ve ölülerinin ruhuna ayin yaparlar. Bu günde badem, ceviz ve buğdaydan yapılan bir tür helva (Koliva) yenir.  

Apokries   

Rumlar, karnavalı Paskalya Yortusu’ndan 40 gün önce kutlar (2001’de 18 Şubat). Büyük Oruç’tan önceki üç gün aralıksız eğlenilir. Partiler düzenlenir, herkes kılıktan kılığa girer, maske takar, bol bol yemek ve içki tüketilir. Yıllar önce, rengârenk giyinmiş, maskeli insanlar sokaklarda karnaval geçidi yaparlar ve süsledikleri karnaval kuklasını ateşe verirlerdi; bugün yalnızca yemek davetleri, eğlenceli toplantılar düzenleniyor.  

Tessarakosti   

Rumların, 40 günlük Paskalya orucunun başlangıcıdır. (2001’de 26 Şubat) İlk gün hiçbir şey yemeden ve içmeden oruç tutulur. Bunu izleyen 5 hafta boyunca, hayvansal gıda içermeyen yemekler yenir. Orucun son haftasında sadece suda haşlama sebze ve özellikle, Meryem’in gözyaşlarını temsil ettiği varsayılan mercimek yenir. Paskalya gününde, “Mağiriça” denen, içinde her türlü sakatatın bulunduğu bir çorba yapılır. Ayrıca sene boyunca özellikle manastırlarda, İsa’nın tutuklandığı gün sayılan çarşamba ve İsa’nın can verdiği günü temsil eden cuma günlerinde kırmızı et yemekten kaçınılır.  

Vayion  

Rumlar, bu günü (2001’de 8 Nisan) İsa Mesih’in Kudüs’e girişi, halkın onu zeytin dalları ve mersin dalları ile karşılaması anısına kutlar.  

Paskalya  

Büyük Perhiz’den sonra gelir. Paskalya haftası, İsa Peygamber’in çarmıha gerilişi ve ölümü haftasıdır. Rumlar, İsa’nın çarmıhta can verdiği Cuma günü perhiz tutar, et ve hayvansal gıda yemez. Cumartesi gecesine dek yas tutulur. Cumartesi gecesi cemaat kiliseleri doldurur ve tam saat 24.00’te herkes bir mum yakarak İsa’nın dirilişini kutlamaya başlar. Gece yarısından sonra eve dönüldüğünde kırmızı yumurta tokuşturulur. Paskalya pazar günüdür (2001’de 15 Nisan). Öğle yemeği için zengin bir sofra kurulur. Saç örgüsü biçiminde yapılan Paskalya çöreği ise günün vazgeçilmez yiyeceğidir.  

Zoodohu Piğis  

Rumlar’ın Ayazma Günü olarak kutladıkları bu bayramın adı, “hayat veren kaynak” anlamına gelir (2001’de 20 Nisan). Zoodohu Piğis, asıl olarak İstanbul Silivrikapı’daki Balıklı Ayazma’nın günüdür. Yalnızca Rumlar’ın değil, Hıristiyan olmayanların da kutsal, şifalı suyundan içmek için bu ayazmayı ziyaret etmeleri, ilginç bir adet olarak günümüzde de sürmektedir.  

 (G7 Takvimi’nden derlenmiştir)  

   

Sayı : 2007 01