Anadolu Kültürünün Araştırılmasına Önemli Bir Katkı: Dersim Belgeseli 

0
443

Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan ‘Dersim Belgeseli’ İzmir’de gösterime sunuldu. Bu belgeselle ilgili Jineps İzmir Temsilciliği bir söyleşi gerçekleştirdi. Yönetmenin Tuncelili olması, tarihin belli bir kesitini rahat anlatımının yanı sıra aşiretler arası diyalog ve insanların sıcaklığını ve samimi duygularını, kendi duygularının da aynı olması sebebiyle çok yalın bir şekilde perdeye aktarmasını sağlamış. Belgeseli ikinci gösteriminde izleme olanağımız oldu. Türkçe alt yazılı hazırlanan belgeselde, yöre halkı kendi dili olan Dımılıce (Kurmançça) anlatımlarla bizi geçtiğimiz yüzyılın başları ve ortalarına doğru kısa da olsa yolculuğa çıkardı.                                         

Tanıtım yazıları ve sayfalarında yeni bir tartışma başlığı altında sunulan ve tanıtılan belgeselin Dersim tarihine kısa değinmesi ve yaşananları resmi tarih belgeleriyle farklı bir perspektiften aktarmaya çalışması, belgeselin yönetmeni Çayan Demirel’in ‘Dersim Belgeseli’nin tartışma yaratacağı veya yarattığı varsayımlarını güçlendiriyor. İstanbul’da üç ayrı yerde, Londra’da ve İzmir’de (şu sıralar diğer illerde gösterime girmiştir herhalde) gösterilen belgeselin gösteriminde bulunmak amacıyla İzmir’e gelen Yönetmen Çayan Demirel ve dernek başkanı Ali Ekber Coşkun’un, belgesel ile ilgili kısa görüşlerini aldık. 

Jineps: Böyle bir belgeseli çekme amacınız neydi ve ne kadar süre içerisinde çalışmalarınızı tamamladınız?  

Çayan Demirel: Öncelikle bu çalışma üç buçuk yıllık bir zaman içerisinde oluştu. Biz bu emekleri koordineli çalışarak oluşturduk. Sonrasında bu emekler belgesele dönüştü. Koordine ettim. Bir araya getirdim. Böyle bir yola çıkmamız bir arayış sürecimiz vardı. Ayrıca tarihsel olarak bugüne taşınan resmi tarih anlayışından da bambaşka bir olaya resmi tarihin gerçekleri aktarımı üzerine gerçeklerde ve burada olduğu ve bu ülkenin insanlarına tarihsel olarak bir yüzleşme olacağına ve burada toplumsal barışa katkı sunmak istedik. 

J: Belgeseli hazırlarken belgelere ulaşma konusunda zorlukla karşılaştınız mı? 

Ç.D: Türkiye gibi bir ülkede resmi ideolojinin, resmi tarihin dışında bir tarih anlatmak devletin bir takım cezai yaptırımlarını göze almayı içerir. Bu zaten başlı başına bir baskı. Böyle bir konuyu aktarmaya bile girerken çekinceyle başlıyorsunuz. Belge konusundaysa örneğin; Sabancı Üniversitesi’nden Cemil Koçak’ın, Umumi Müfettişlere ilişkin bulduğu yazışma üç adettir. Ama Umumi Müfettişlikler 22 yıl yürürlükte kaldı ve İçişleri Bakanlığı’na üç ayda bir bu raporları sunmak zorundalar. Ama Cemil Koçak bile birçok yazışmadan sadece 3’ne bakmış. Bir de Çağlayangil, o yıllarda geçen bir kısım belgeleri aktarmak, elde tutmak ne kadar zor olduğunu anılarında aktarır. Bu durum bize zaten belgelerin ne kadar zor ulaştığını gösterir. 

J: Bu kadar zorluklarla elde etmiş olduğunuz bu belgelerle çekmiş olduğunuz belgeseli başarılı buluyor musunuz? 

Ç.D: Çok başarılı olduğunu söyleyemem, çünkü boyutu o kadar büyük ve derin ki. Her bir karesinin ayrı bir belgesel konusu olduğunu biliyorum. Dolayısıyla 67 dakika gibi bir süre zarfında bu olayı olduğu gibi aktarabilmek imkânsız. Çünkü bu süreç 1910’ların Türklük olgusunun aynı zamanda sonuçlarıdır. Buradan Ermeniler’i, Çerkesler’i, Rumlar’ı, Kürtler’i anlamak ve bugün de o tarihsel süreç içerisinde bakmak gerekir. Burada tabi Türkiye tarihine yön veren olgu Türk olmamaktır. Zaten iktidar olan öteki olanın dili ve bilgisinden korkacaktır. Bu anlamıyla ötekinin tarihsel devamını kendi güveni için yok etmesi gerekir. Gerekir ki iktidar olan tarihselliğini sağlayabilsin.     

J: Halkların tarihi acılarla dolu ve halkların tarihinde acılar ortak. Size hazırladığınız belgesel için teşekkür etsek; iyi ki bu olaylar, acılar yaşanmış demek gibi olmayacaksa emeğinize sağlık diyelim ve teşekkür edelim. 

Ç.D: Evet acılar halkların tarihinde ortak. Jineps’in Tüyap Kitap Fuarı sırasında yazarlarla İstanbul’da Adiğe Kafe’de düzenlemiş olduğu söyleşiye katılmıştım. Çerkesler üzerine çok ilginç fikirler dillendirilmişti o söyleşide. Ben sizi ve Jeneps’i o toplantıdan tanıyorum. Ben çok teşekkür ederim 

J: Siz dernek başkanısınız. Bize derneğinizin amacını ve yönetmen Çayan Demirel’in hazırladığı belgeseli derneğiniz adına getirip izleyicilere sunma amacınızı anlatır mısınız? 

Ali Ekber Coşkun: Derneğin kuruluş amacı, bu toplumun kültürel ve tarihsel değerlerini sahiplenme ve tarihine ışık tutmaktır. Bu konuda insanları aydınlatma gibi görevleri vardır. 1937-38 süreci insanlarımız açısından bir miladı ifade etmektedir. İnsanlarımız ne zaman dünden söz etse 38’in öncesi ve sonrası diye söze başlar. Ve bu süreç insanlarımızın bütün yaşamını değiştirmiştir ve etkileri hala süren ağır bir travmaya yol açmıştır. Bu sürecin Türkiye kamuoyuna yanlış yansıtılması sebebiyle de insanlarımız hala suçlu, haksız bir başkaldırı da bulunmuş olarak gösterilmiştir. İnsanımız günlük yaşamında hala bu çarpıtmanın olumsuz etkileriyle karşılaşmaktadır. Bu tür çalışmalarla tarihimizi gerek kamuoyuna, gerekse genç kuşaklarımıza doğru bir şekilde aktarmak derneğimizin görevlerindendir. 

Tarihsel ve kültürel değerlerimizi sahiplenme, yaşanan olayları doğru aktarma anlamında son on yıllarda bir takım ürünler ortaya konmaya başlandı. Bu çalışmaları yapan insanlarımızın ürünlerini sunma ve kendilerini ifade etmelerine olanak yaratmak kurumlarımızın sorumluluğundadır. Sorumluluklar ve acılar aynı, hepimiz bir şeylerin sorumluluğunu duyduğumuz için çaba sarf ediyoruz. Tıpkı ‘Dersim Dergisi’nde yayınladığımız Çerkesler’e ait ‘Tuzlu Su’ öyküsünde olduğu gibi. Sorumluluğumuzun bir parçasını yerine getirebilmek adına ‘Dersim Belgeseli’ni derneğimiz adına gösterime sunduk. 

 

Sayı : 2007 02