Türkler, Kürtler ve diğerleri…

0
871

Kürt ve Türk dışındaki halkları hiçe sayan konferans bize öğretti ki, Cumhuriyetle birlikte doğan Türk ırkçılığı, karşıtı Kürt ırkçılığını yarattı ve Kürt milliyetçileri için de ‘hedefe giden yolda her şey mubah’ 

Sivil toplum kuruluşları, yazar, hukukçu ve aydınların çağrısıyla düzenlenen “Türkiye Barışını Arıyor” konferansı sona erdi. Böylece biz de Türkiye’nin bazı aydınlarının “sorun çözme yöntemleri”ni ve “Türkiye’nin sadece Türk ve Kürtler’den ibaret bir ülke” olduğunu, tek ve öncelikli sorunumuzun da “Kürt sorunu” olduğunu bir kez daha anlamış olduk. Yine anladık ki, Türk ve Kürt milliyetçileri anlaşırsa ana sorunumuz çözülecek.  

Anadolu’daki kültürel zenginliği romanlarında sürekli sergileyen, neredeyse tüm romanlarında en azından Kürt ve Türkler’den sonra üçüncü nüfus yoğunluğuna sahip Çerkesler ve başka halklarımızdan söz eden yazar Yaşar Kemal dahil olmak üzere, hiçbir aydının herhangi bir başka etniğin adını bile ağızlarına almamaları düşündürücüdür. 

Diğer bir düşündürücü durum da, başka yaklaşımlar olsa da, bu gerçek dışı durumun çok doğalmışçasına basında ve aydınlarca eleştirilmemesi, sadece istenen kadarıyla tartışma olarak yer alması oldu. 

Neyse ki Radikal Gazetesi’nden Nuray Mert, 16 .1.2007 tarihli “Bir Büyük Yazarın Küçük Hesapları” başlıklı yazısında Yaşar Kemal’i eleştirirken bu duruma dikkat çekti. 

Bir de konferans katılımcılarından Altan Öymen yine aynı gün aynı gazetede, 

“İki Çözüm Arama Toplantısı…İkisinde de Taraflardan Biri Yok” başlığı ile, konuyu Irak’a getirse de “diyalog” diyenlerin samimiyetsizlik ya da acemiliklerine eleştiri getirdi. 

 “Asli Unsurlar ve Diğerleri” yazımızda bu genel “yok sayıcı” ve “oportünist” anlayışın eleştirisini birkaç yıl önce net olarak yapmıştık.(bkz. Asli Unsurlar ve Diğerleri, Anzor Keref, Radikal İki, 31.10.2004). Evet tiyatro, oyuncuları genişletilmiş halde devam ediyor. 

Ortada açık bir “samimiyetsizlik” ve “başka halkları yok sayma” var. Bu gerçeğe karşın katılımcıların ağzından bolca “diyalog” ve “demokrasi” sözcükleri dökülüyor. Sadece iki halkı var sayan, diğerlerini görmezden gelen anlayışla nasıl bir demokrasi ve karşılıklı kandırmalarla nasıl bir diyalogdan söz ediliyorsa?.. 

  

Halkların sessizliği 

Sayıları milyonlarla ifade edilen Çerkesler başta olmak üzere, bu topraklar için can vermiş Arnavut, Boşnak, Pomak, Arap, Laz ve diğer Anadolu halklarının aydın kadroları ve büyük organizasyonları da henüz ses çıkartmış durumda değiller. Tabii bu acı sessizliğin arkasından neler geleceğini kestirmek güç olmasa gerek. 

Bir önder edasıyla konferansa son noktayı koyan bildirisini yollayan Kürt yazar Mehmet Uzun; ayrıca yazar Vedat Türkali, Pir Sultan Abdal Derneği Başkanı Kazım Genç, ÖDP başkanı Hayri Kozanoğlu, Eski Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve hele hele dünyaca ünlü yazarımız, tüm Dünya, Anadolu ve özellikle romanlarında abartarak iyi özellikleriyle yücelttiği Çerkes halkının gerçek dostu; yazar Yaşar Kemal’in sözlerini okuduğunuzda kendinizi çok etnikli Türkiye Cumhuriyeti’nde değil, emperyalistlerin oyununu tamamladığı ve sadece Türk ile Kürt’ü uzlaştırdıkları başka bir ülkede sanırsınız. Kız alıp vermeler, kurtuluş savaşında birlikte direnmeler, kardeşlik, adalet ve demokrasi söylemlerinin içindeki gizli samimiyetsizlik, oportünizm ve pragmatizm can sıkıcı hale getirilmiş. 

Kürt ve Türk dışındaki halkları hiçe sayan bu konferans da bize öğretmiştir ki, cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte ortaya konan Türk ırkçılığı, karşıtı Kürt ırkçılığını yaratmıştır ve Kürt milliyetçileri için de “hedefe giden yolda her şey mubahtır”. 

Türkiye’nin sorununun, büyük emperyalistlerin yarattığı ve Kemalist ideolojinin beslediği, apaçık bir “ırkçılık” ve “demokrasi” sorunu olduğu ise açıktır. 

Tüm sorunlarımıza dış dayatmalarla değil; devletin kafa sayılarına bakmaksızın ülkemizdeki halkların varlığını kabulü saygısı ile başlayacak, tüm tarafların katıldığı yapıcı bir “diyalog” ile çözüm aranması dışında başka bir şansımız yoktur. 

Jakoben Kemalizm ne kadar Türkiye ve Dünya gerçeklerine ters ise, Makyavelist Kürtçülük de aynı derecede ters, yanlış ve tehlikelerle doludur. 

Türkiye halkları gerçek demokrasiyi hak ediyor ve demokrasi için “kan dökme” ve “kafa sayısının çokluğu” “ön şartları”nı asla kabul etmiyor. 

Gerçek demokraside “hiçbir halkın ayrıcalığı” ve “halklar hiyerarşisi” yoktur ve kabul edilemez. 

*Mimar, araştırmacı yazar 

kerefs@yahoo.com 

  

Not: Yazı, 21 Ocak 2007’de Radikal İki’de yayınlanmıştır. 

  

Sayı: 2007 02