Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Anadolu Bir Mozaiktir / Rumlar -4

Cumhuriyet Dönemi  

İstanbul Rumları ve Patrikhane (ve Batı Trakya Türkleri, genel olarak Müslümanlar) mübadelenin dışında bırakıldılar. Bunun nedeni açık bir biçimde dile getirilmemekle birlikte iki neden akla gelmektedir: Birincisi Patrikhane geleneğini (dinsel ve kültürel bir amaçla ya da politik art niyetle) sürdürmek isteyen Hıristiyan ve özellikle Hıristiyan Ortodoks dünyanın bir ‘‘cemaat’’e gereksinim duyması ve bu yönde ağırlığını koyması, ikincisi İstanbul Rumlarının mallarının yüksek değeri yüzünden tazmin edilmesinin zorluğu. 

Resmi devlet istatistiklerine göre 1924’te l.000.000’luk İstanbul’da 280.000 Rum vardı; Rumların bir bölümünü 1914-1922 arasında kente sığınanlar oluşturuyordu. 1927’de bu sayı 90.000’e düştü. Aynca 26.000 de Yunan uyruklu Rum vardı. 1934’teki bir değerlendirme 73.000 Rum ve mübadeleye dahil edilmeyen 30.000 Yunan uyruklu Ortodoks’un İstanbul’da yaşadığını göstermiştir. Rumların nüfusu Cumhuriyet döneminde sürekli bir düşüş izlemiştir. 1994’te sayılan toplam İstanbul nüfusunun binde birinin çok altındadır. 

Bu dönemde Rumların yasal statüleri çelişki içeren iki temele dayandırılmıştır. Lozan Antlaşması’nın azınlıklarla ilgili 37-44. maddelerine göre eğitim, din, dil konularında özel hakları olan bir azınlık statüsündeydi; aynı zamanda da (özellikle Medeni Yasa’yla ilgili 42. maddenin 1926’da uygulanmasına son verilmesinden sonra) bütün Türkiye uyruklular gibi eşit yurttaş konumundaydılar. 

İlişkilerin iyi olduğu dönemlerde (örneğin 1930-1940, 1947-1954, 1959-1964, 1967-1971 gibi) göreli bir özgürlük ve refah dönemi yaşanırken, iki ülke ilişkilerinin bozulduğu yıllarda (1922-1929, 1955-1959, 1964-1967, 1972-1980 gibi) baskılar altında kaldılar. 1955, 1964, 1974 sonrasında göçün ve nüfus azalmasının bu kriz dönemlerinde hızlandığı gözlendi. 

 

Atatürk Dönemi 

Özellikle 1930’larda gerçekleşen Türk- Yunan yakınlaşması sonucunda Rumların yaşam koşulları olumlu yönde düzeldi. Anadolu ‘yu ziyaret etmek için izin almak gerekliliği kalktı; Rumların ‘‘etablis’’ statüsünde olmayan çocuklarının ve eşlerinin İstanbul’a gelmelerine izin verildi ve TBMM’de bir Rum milletvekili yer aldı. Rumlar tarafından ‘‘Atatürk dönemi’’ olarak algılanan bu dönemde ‘‘yurttaş’’ kavramı ve Atatürk sevgisi Rumlar arasında çok yaygındı. 

Ancak genel olarak Cumhuriyet döneminde Rumların eşit yurttaş konumunda bulunmaları, örneğin memur ve yüksek memur statüsünde olmaları, askeri okula alınmaları ve subay olmaları, yani güvenilip devlet yönetimine katılmaları kısıtlandı. Zaman zaman kimi çevrelerce bu azınlık grubuna karşı Türk Ocakları tarafından ‘‘Vatandaş Türkçe konuş’’ kampanyaları, Patrikhane’ye karşı Papa Eftim (Türk Ortodoks) hareketinin desteklenmesi gibi taciz politikaları uygulandı. Rum azınlığa karşı resmi konumda olan uygulamalar da oldu.  

5. Dünya Savaşı yıllarında 18-45 yaş arasındaki Rum erkekler askere alınıp 5.000 kişilik gruplar halinde Anadolu’ya çalışma kamplarına gönderildiler. İşçi Alayları ismindeki bu özel birimlere alınan ‘‘askerler’’esilah verilmeyip angaryalarda çalıştırıldılar.

 

Varlık Vergisi 

1942’de gayrimüslimler aleyhine çalıştırılan Varlık Vergisi yasasıyla Rumların servetlerine el konuldu. Mahalli düzeyde oluşturulan ‘‘takdir komisyonları’’nca ve itiraz hakkı olmadan belirlenen vergilerin 15 gün gibi kısa bir süre içinde ödenmesi istendi. İflaslar kaçınılmaz oldu; mülk ve eşyalar yok pahasına elden çıkarıldı ve Türklerin eline geçti. Rum cemaati toptan bir ekonomik yıkıma ugradı. Vergilerini ödeyemeyenler Aşkale’ye toplama kamplarına sürüldü. II. Dünya Savaşı’nın Almanlar aleyhine döndüğü 1943 başlarında Varlık Vergisi uygulamasından vazgeçildi. 

 

Rahat Bir Nefes 

1945-1954 arası Rumlar için kısa ama rahat bir dönemdi. NATO çerçevesi içinde iki ülkenin yakınlaşması ve yumuşayan uygulamalar sonucunda, Rumlar geleneksel ticaret faaliyetlerini sürdürebildiler, cemaat içindeki dayanışma ve yardımlaşmadan da kaynaklanan koşullarla, İstanbul halkının ortalamasının üstünde bir yaşam düzeyi sağladılar ve 23 ilkokul ve 5 liseli eğitim kurumları, spor ve kültür dernekleriyle yaşamlarını düzenlediler. 

 

Yeni Göçleri Başlatan Tarih: 6-7 Eylül 1955 

Yunanistan’ın Kıbrıs politikasını protesto etmek isteyen ‘‘nümayişçiler’’ tarafından, 6- 7 Eylül 1955 gecesi Rumların işyerleri, evleri yağma edildi, 73 kilise tahrip edildi ya da yakıldı. Kimi semtlerde 200’e yakın ırza geçme olayı ve kundaklamalar oldu, bir papaz yakıldı, mezarlıklar tahrip edildi. 

9 yıl sonra, 1964’te gene Kıbrıs anlaşmazlığı yüzünden Türkiye, Yunan uyruklu Rumların oturma iznini yenilememeye karar verdi. Birkaç ay içinde 8.000 Rum Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı. Ancak bu kimselerin çoğunun eşleri ya da yakınları Türk uyruklu olduğundan İstanbul’dan ayrılan Rumların sayısı 15.000’i aştı. 

Son büyük göç 10 yıl sonra 1974’te Kıbrıs çıkartması sonrasında, savaşın doğurduğu heyecan ve ulusçu coşkunun Rumlar arasında doğurduğu panik yüzünden oldu. 

 

Bugün 

Nüfusun azalış hızına bakıldığında, 21. yüzyıl başlarında İstanbul Rumlarının tarih konusu olacağı öngörülebilir. Bugün İstanbul Rumlarının sayısı 3.000 kadardır. Rum cemaatin en üst kurumu olan Patrikhane’nin geleceği de, bir yandan cemaatin azalması, öte yandan kimi çevrelerce kuşkuyla bakılması yüzünden, pek parlak sayılmamaktadır. Yakın geçmişteki Rumlar, daha uluslararası ve Batı’ya açık kozmopolit bir İstanbul’u anımsattıkları derecede, günümüzde nostaljik bir atmosfer içinde gündeme gelmektedirler. Rumlarla ve ulusçu çatışmalarla ilgili hoş olmayan anılar genellikle unutulmuş, tavernalı, şakrak şarkılı yanları ise anımsanmaya başlanmıştır. Rumlar adeta İstanbul tarihinin geride kalmış ‘‘hoş’’ bir sayfası gibidir. 

Eski bir Rum kasap havasının sözleri, gittikçe daha az işitilen dilde, yüzyıllarca sürmüş olan bu süreci özetler gibidir: 

Sto Galata tha pyo krasi, sto Pera tha methiso Şarap içtim Galata’da, sarhoş oldum Pera’da 

Ke mesasto Yedikule, kopela thagapiso                      Bir kız sevdim Yedikule’de 

Ehe ya Panaya, ta milisame                                          Hoşça kal Meryem Ana, bu bir sohbetti 

Oniro itane, ta lismonisame.                                         Bir rüya idi, unuttuk gitti. 

 

Sayı : 2007 03 

Yazarın Diğer Yazıları

Anadilde Jineps Gazetesi Eylül 2024 Sayısı Yayında

Değerli Jineps okurları, Anavatanda yayımlanan Adige Mak (АДЫГЭ МАКЪ), Adige Psale (АДЫГЭ ПСАЛЪЭ), Çerkes Heku (ЧЕРКЕС ХЭКУ) gazeteleriyle ortak hazırladığımız eylül sayımızı sizlerle paylaşıyoruz. İyi okumalar,

1 Eylül Dünya Barış Günü

1 Eylül, “Dünya Barış Günü” olarak sadece Türkiye ve KKTC’de, Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen “Dünya Barış Günü” ise 21 Eylül’de tüm dünyada kutlanıyor.

Sancılı ve fırtınalı yaşamlar

Dr. Şerafettin Dönmez’in yazdığı, sancılı ve fırtınalı bir hayat hikâyesini anlatan “Denef” kitabı, Papirüs Yayınevi etiketiyle raflarda yerini aldı. Yayınevinin tanıtım yazısından... Benim kimliğimle kim, neden...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img