Ortaklaşabilecek Bir Konu: ‘Dönüş Hakkı’ ve ‘Çifte Vatandaşlık’

0
5436

Sürgün halklar üzerinde yapılmış bir araştırmaya göre; 

“İnsan bir kez yurdundan ayrılınca eski evine dönemez, 

yeni evine asla varamaz, 

mevcut eviyle ve durumuyla asla özdeşleşemez. 

Hayatın akışı onu eski yeri ile temas halinde tutar; 

ulaşacak gibi olur, ulaşamaz. 

Ne bağlanmışlığı, ne de kopmuşluğu tamdır.” 

Yıllar süren Kafkas-Rus savaşları sonucunda, Osmanlı topraklarına sürgün edilen ve diyasporik bir halk olan Çerkesler’in sorunlarına çözüm arayışları 1864’den beri, 143 yıldır devam ediyor. Koşulların ağırlığı nedeniyle sürgün topraklarına alışmaları uzun süren Çerkesler’in, barınma için yaptıkları konutların başlangıçta idare eder durumda olduğu, her an anavatanlarına geri dönecek gibi davrandıkları anlatıla gelmiştir. Yani anavatana geri dönebilmek, yaşanan olumsuzluğun çözümü olarak sürgünün başlangıcında gündeme girmiş ve bir daha hiç çıkmamıştır. 

Yeni yerleşim yerlerinde, birlikte yaşadıkları halklarla birlikte hareket eden, Arap çöllerinde ölen, Sarıkamış’ta donan, Çanakkale’den dönemeyen, Anadolu’nun savaşında saf tutan Çerkesler, Türkiye’nin demokratikleşmesine paralel olarak örgütlenebildiler ve etnikliklerine çözüm arayışlarını sürdürdüler. Birbirine yakın, bazen farklı tezlerle arayışları sürdü. 1980 öncesi, ağırlıklı olarak dönüş-kalış ikilemi yaşandı. Yaşandı gibi oldu daha doğru bir tanım bana göre. Birbirini yadsımayan, ya biri ya öteki seçimine gerek bırakmayan, gerçekte birbirini bütünleyebilecek anlayışlar yan-yana duramadı. Zaman zaman dayanışma gösterildi ise de deyim yerindeyse ‘toplumsal mutabakat’ sağlanamadı. 

Savaşlar sonucunda, özellikle Karadeniz kıyı şeridi ve bu şeride yakın yerleşim yerleri halkının (Adıge, Abhaz ve Ubıhlar’ın) %90’ı sürgün edildi. Kafkasya’nın doğusu için (Çeçen, İnguş, Oset, Dağıstanlı ve yine Adıgeler) ise sürgün daha az oranda uygulandı. Bu durumun sonucu sürgünün yoğun yaşandığı bölgelerde; Abhazya ve RF (Rusya Federasyonu)’ ye bağlı Adıgey ve Karaçay-Çerkes Cumhuriyetleri ile yine Adıgeler’in yaşadığı, daha önceleri bir rayon olarak idari birimde yerini alan Şapsığya bölgesindeki; Abhaz ve Adıge nüfus çok azaldı. Adıge nüfusun, toplam nüfus içinde Adıgey’ de %20, Karaçay-Çerkes’ de %12 civarına gerilemesi sonucu, ‘ana sorun nüfus sorunudur, anavatana dönerek nüfus sorunu aşılmalı, asimilasyon durdurulmalı, örgütlenmelerde bu durum dikkate alınmalı ve diğer sorunlara daha sonra bakmalı’ özetiyle ifade edilebilecek tezler sürekli işlenir oldu. Bu tezlerin yanına, gerekli olduğu için eklenen ‘diyasporada kimliği korumak’, içi doldurulmayan bir kavram olarak kalmıştır. 

Başlangıçta köy yaşamının getirdiği koruma örtüsü ile Çerkes yaşam biçiminin sürdürülebilme olanağı, kentleşmenin hızlanması ile zorlaşmaya ve asimilasyon etkisini yoğun hissettirmeye başlamış, etnik kimliği ile örgütlenmeyi engelleyen, yetersiz demokrasi koşullarında, Kafkas adı ile dernekleşmeler yaşanmış, göz yumulan anadil çalışmaları kısmen yürütülebilmiş, AB dayatması sonucu demokratik hamleler ile anadil konusunda bir adım daha atılmış, kısaca diyasporada kimliği korumada yetersizlik söz konusu olmuştur. Kültürel hakların demokratik haklarla bir arada savunulması ve bu amaçla uğraş veren diğer yapılanmalarla dayanışma fazla prim bulamamış, genelde olumsuz değerlendirilmiştir. 

Dönüş anlayışı da düz bir rota izlememiş, dışındaki dinamiklerden etkilenmiştir. 1968  dönemi etkisiyle, anavatan topraklarının içinde bulunduğu ülkenin (SSCB) sisteminin de uygunluğuyla, dönüş ile sosyalizm bir arada anılabilmişti. Sosyalizmi benimsemeyen ama anavatan özlemi de duyanlar önce Kafkasya’yı kurtarmak istemiş ve soğuk savaş döneminin politikaları bu anlayışlarını beslemiştir. Sonra 80’li yılların sonu, 90’lı yılların başında sosyalist sistemin terk edilmesi ve SSCB’ nin parçalanması ile neo-dönüş düşüncesi ortaya çıkmış, dönüş ile kapitalizm bir araya getirilmiştir. Dönüş, tek başına siyasi bir çözüm önermediği için böyle olması da doğaldı. 

Çerkesler’in sorununa toplumsal bazda çözüm arayışı sürerken, 90’lı yıllarla anavatana dönen ve oraya yerleşenlerin sayısı artmıştır. Bireysel kararlarla anavatana dönüş devam edecektir/etmelidir. Ancak sorunun çözümünde gündemimiz toplumsal kararların ne olması gerektiğidir. 

Dönüş tezini gündemin ilk maddesine oturtan anlayış; Adıge-Abhaz birliğini öne çıkarmakta, bunu ana vatanında nüfus sorunu olan halklar ekseninde ele almakta ve var olabilmenin, kimliği geleceğe taşıyabilmenin öncelikli koşulunu nüfusa bağlamaktadır. 

Oysa ki nüfus, sorunlarımızla ilgili konulardan bir tanesidir. 150 milyonluk devasa RF içinde demokrasi yeterli değilse nüfus bir hiçtir. Yüz bin olmanızla bir milyon olmanız arasında değişen bir şey olmayacaktır. Kimlik söz konusu olduğunda, birçok konuda olduğu gibi sorun demokrasiye bağlanacaktır. 150 milyonluk bir ülkede 100 bin kişi, denklik yasası ile cumhurbaşkanını seçebiliyorsa ve parlamento çoğunluğunu elde edebiliyorsa yani pozitif ayrımcılığa-özel koşullar nedeniyle- tabi tutuluyorsa, çözümün önemli bir yanıdır. Sovyet devrimi sonrası Adıgey Cumhuriyeti’nde olan yani yaşanmış olan budur. Şimdi sistem değişikliği sonucu daha tehlikeli bir durum söz konusu ise öncelikle bu tesbit yapılmalıdır. Kafa sayımızın çok olduğu Kabardey-Balkar’daki durumu da örnek olarak alabiliriz. Orada Adıgey’e göre, tek başına sayısal fazlalığın getirdiği olumlulukları (varsa) tesbit etmeliyiz. Adıgey’de olduğu gibi cumhuriyet statüsünün tartışmaya açılmaması ile sonuçlanan bir olumlulukla yetinmeyiz umarım. 

Çözümde nüfusa odaklanmanın, kafa sayısı çoğaltma anlayışının önemli tehlikeli yanı ‘ötekilerini’ bastırma anlayışını içinde barındırıyor olması ve kafa sayısı olarak çok olmanın bir yolunun da ötekilerin kafa sayısının azaltılmasından geçiyor olmasıdır. Diğer bir yanı da, zaten mevcut durumda kafa sayısı sizden fazla olanlar, eşitçe bir arada yaşamaya niyetli değillerse ve kendileri için demokrasiyi yeterli görüyorlarsa gerekli önlemleri alacaklardır. Kapalı kapılar ardında her ne söz verilirse verilsin. Durumunuz içinde yaşadığınız devasa RF’nin yönetici elitinin iki dudağı arasından çıkacaklara kalırsa vay halinizedir, bu keyfiyetin olmadığı bir ortamın gerekliliği ortadadır. 

Anavatana dönüş, DÇB (Dünya Çerkes Birliği)’ nin 1997 yılında UNPO*’ ya başvurusu sonucu alınan genel kurul kararından anlaşılacağı üzere Çerkesler’in hakkıdır. Belli ki uzun vadeli çözümde, dönüş hakkının kullanımı kadar çifte vatandaşlık da önemli bir katkı yapacaktır ve bu konu da UNPO genel kurul kararına yansımıştır. 1997 girişimi sonrası Yeltsin döneminde bu hakkın kullanımı söz konusu idi, bu nedenle konu gündeme yeniden  getirildikçe “bu hak vardı, kullanılmadı” tepkisi gösterilir kimilerince. Bu bir haktır, icazet değildir, başlangıcı olabilir ama ucu açıktır. 

Çerkesler az ya da çok dünyada yaklaşık 40 ülkede yaşıyor. Bunun sesini çıkarmaya bir başlamalı öncelikle. Çözüm yolunda ilerlerken diyasporanın her köşesinden ses çıkarabilecek, tarihsel gerçekliği bıkmadan-usanmadan dillendirecek ve asgari müştereklerde ortak hareket edebilecek yapılanmalarla, diyasporik halk olmaya ağıt yakmamız yeter diyerek durumu avantaja çevirmeye çalışmak yolunda adımlar atmalı. DÇB girişimi ve UNPO kararı ortada işte. 

  

Çerkesler’in, bizlerin insanlığın ortak kültür mirasına katacağımız çok şey var. Bunun için ve var olmayı sürdürerek kimliği geleceğe taşıyabilmemiz için anavatanımıza dönüş hakkımız tanınmalıdır. Ama unutmamalıyız ki bizim gibi halkların, benzer/yakın durumda olan halkların kendilerini geleceğe taşıyabilmelerinin yolu birlikte olmaktan, birlikte davranmaktan, dayanışmadan geçer. Demokrasi adına, barış adına, eşitlik adına. 

*UNPO: Birleşmiş Milletler’de Temsil Edilmeyen Halklar ve Uluslar Örgütü 

UNPO 1997 Genel Kurul Kararı için bkz: Nart dergisi; 3 Ağustos-Eylül 1997 

 


UNPO – Unrepresented Nations and Peoples Organization 

Temsil Edilmeyen Halklar ve Uluslar Örgütü 

15-19 Temmuz 1997 

Genel Kurul 5. Toplantısı – Genel Kurul Kararı 1 

Çerkes Ulusunun Durumu Üzerine Karar 

Genel Kurul, 

Dünya Çerkes Birliği temsilcisinin Çerkesler’in bir kısmının Rus-Kafkas savaşlarında imha edildiği ve sağ kalanların %90’ının Türkiye, Suriye ve Ürdün’e sürgün edildiği; 

Ulusun uzun bir süre soykırım ile karşı-karşıya kaldığı; 

Gurbette yaşayan Çerkesler’in kendi dil, kültür ve kimliklerini korumada zorluk çektiği; 

konusundaki raporunu dinlemiştir. 

Bu nedenle UNPO, 

Rusya Federasyonu ve uluslararası topluluğa, 

19.yüzyılda Çerkes ulusuna soykırım yapıldığını kabul etmeleri ve 

Çerkes halkına sürgün ulus statüsü verilmesi çağrısını yapar. 

Rusya Federasyonu’na, Çerkesler’in hem Rusya, hem de yaşadıkları ülke vatandaşlığı olmak üzere çifte vatandaşlık hakkı verilmesi çağrısını yapar. 

Rusya Federasyonu’na, Çerkes halkının kendi tarihsel topraklarına dönebilme garantisi vermesi çağrısını yapar. 

(Nart dergisi – Ağustos-Eylül 1997) 

 


Rusya Federasyonu nüfus durumu: 

Nüfus 2002’de 145.166.731. 

Ruslar (%79.83), Türkler (% 8.4), Kafkas kökenliler (% 3.3), Ural (% 1.9) ve diğer azınlıklar. 

Rusya’daki Kuzey Kafkas halklarının nüfusları (2002): 

Çeçen 1.360.253, Avar 814.473, Oset 514.875, Kabardey-Balkar Adıgeleri 519.458, Adıgey Adıgeleri 131.769, Karaçay-Çerkes Adıgeleri 60.517, Şapsığya Adıgeleri 3.231 (resmi, tahmini ise 12 bin), Dargi 510.156, İnguş 413.016, Lezgi 411.535, Lak 156.545, Tabasaran 131.785, Abhaz ve Abaza (Abazin) 48.308, Rutul 29.929, Agul 28.297, Tsahur 10.366, Kumuk 422.409, Karaçay 192.182, Balkar 108.426, Nogay 

90.666. 

Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’ nde; nüfusun % 38.5’i Karaçay, % 11.3’ü Adige, % 7.4’ü Abaza, % 3.4’ü Nogay ve % 33.6’sı da Rus’tur. 

Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde; nüfusun % 55.3’ü Kabardey, % 12.9’u Balkar ve % 25.1’ I Rus kökenlidir. 

Adıgey Cumhuriyeti’ nde; nüfusun % 24.18’ I Adıge, % 64.48’ i Rus,% 3.41’ I Ermeni, % 2’ si Ukraynalı vd. 

 

Sayı: 2007 05 

Önceki İçerik“Aidiyet” mi bana uzak, ben mi ona?
Sonraki İçerikSeçimler ve Çağrı
Yaşar Güven
1958’de, Düzce Köprübaşı Ömer Efendi Köyü’nde doğdu. 1980 yılında İTÜ Gemi İnşaat ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nden mezun oldu. Üyesi olduğu Gemi Mühendisleri Odası’nın (GMO) 50. yıl ve İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nin (İKKD) 60. yıl Andaç çalışmalarının editörlüğünü yaptı. Her iki kurumun yönetim kurullarında görev aldı. Kurucusu olduğu firmada iş yaşamı devam ediyor. 2005 yılı aralık ayında yayın hayatına başlayan Jıneps gazetesinin kurulduğu tarihten itibaren yayın kurulu üyesi.