Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Hitler’i de kitleler iktidara getirmişti!

Seçim atmosferine girdik. Eskiden (diyebilecek yaştayım artık!) seçim sürecine; heyecanlı panel ve forumlar, siyasetçilerin, ekran başına kilitleyen ilginç, coşkulu ve hatta zaman zaman (“Kadayıfın altı kızardı” ya da “Demokraasilerde çare tükenmez!” türünden) komik konuşma ve nutukları damgasını vururdu. Ama belleğimde hiçbir seçim sürecinde, bir genelkurmay başkanının, bir askeri şahsiyetin bu denli öne çıktığı, manşetlerden inmediğine yönelik anı bulunmuyor. Belki 12 Eylül’le birlikte sıfırlanan toplumsal hafızadan payımı almış olmamdandır, belki de askeri şahsiyetlerin hem iç hem dış siyasette, üzerimize abanan ağırlıklarının giderek artışındadır, böyle anımsıyor oluşum. 

12 Eylül Anayasası’na “Hayır” dedikten sonra, bu Anayasa’nın belirleyici olduğu hiçbir seçimde oy kullanmadım. Benim sesim olacak, benim özlemlerimi dile getirecek, ne zamandır unutturulan, uyutulan vicdanların sesi olacak bir alternatifim yoktu çünkü. Şimdi ilk kez bu seçimlerde oy kullanmaya hazırlanıyorum; bir vatandaş, bir kadın ve bir Çerkes olarak. 

Vatandaş olarak korkuyorum, çünkü; vatandaşlık haklarım her gün biraz daha kısıtlanıyor. Bunun zemini ise, “terör” bahanesiyle hazırlanıyor. “Kürt sorunu”nda “Barış” yanlıları iki yandan gelen provokasyonlarla sindirilip, susturuldu. Devlet içinde görev yapmış olanların, pek çok faili meçhulde, gözaltında kayıplarda, hukuk dışı cinayetlerde, katliamlarda beyin takımında rol oynamış olanların bile dillendirmeye başladığı “Silahlı çözüm yerine siyaseten çözüm” söylemi geri tepildi. Kaldı ki, bu “önemli” şahsiyetlerin silahlı çözüme karşı çıkmalarının nedeni herhalde, PKK militanlarına kıyak geçmek değil, Türkiye’nin içerde ve dışarıda izlediği siyasetle bodoslama gittiği uçurumu görmekti. Ne yazık ki, sistemin epey borçlu olduğu, Susurluk’ta “Bir tuğla çekilirse duvar yıkılır” deyip, konuşmakla tehdit ederek yargılanmaktan kurtulan, bu sesler bile etkili olamadı. 

AKP iktidar olamamanın gerekçesini, hukuk ve demokrasiden yana olmanın bedelini ödeyen mazlum rolüyle geçiştirmeye çalışırken, askerin bastırdığı her yerde geri çekildi. Şemdinli’de, Hrant Dink cinayetinde, terörle mücadele yasasıyla, TCK’daki düşünce özgürlüğünü kısıtlayan tam 12 yasayla… Ve şimdi bir “son dakika golü” olarak, büyük medyanın büyütmeden vermeye özen gösterdiği yeni hak ihlallerine ve hatta yeni kurbanlara davetiye çıkaran polis yetkisinin artırılmasına ilişkin tasarıyla. 

Muhalefet partileri ise ırkçılığın, milliyetçiliğin, her türden ayrımcılığın oluşturduğu öfke ve kamplaşmanın yarattığı oy potansiyeline sarılmış, barajı korku provakasyonuyla aşmaya çalışıyor. 

Asker ise her ağzını açtığında “bombalar patlıyor, silahlar kurşun yağdırıyor”. Yetmiyor, Kuzey Irak’a, Talabani’ye, Barzaniye’ye hatta ABD’ye savaş açmaya hazırlanıyor! Bize yapılan her açıklama “terör”le başlıyor ve “terör”de bitiyor. 

Neden bunları alt alta sıralıyorum? Çünkü bunları alt alta sıralayıp, analiz etmezsek “deryada balık” olmanın ötesine geçemeyiz. Kitle psikolojisinden kendimizi kurtaramazsak, kendi ipimizi kendimiz çekmiş olacağız. Unutmayalım ki, Hitler’i de “kitle” iktidara getirdi. O zavallı, sorunlu “küçük” adamı, kitleler büyüttü. İnsanlık tahine bakınca, kitlelerin, başka deyişle çoğunluğun ne kadar kolay gaza geldiğine, adeta intihar ettiğine dair pek çok örnek var. Hele ki medyanın tekelleştiği, istediği haberi öne çıkarıp, istemediğini görmezden geldiği, yani bilgiyi halktan sakladığı ve halkı yönlendirmedeki en önemli silah olduğu gerçeği ortada dururken. 

Yakın tarihimize dönüp bakalım, şimdi herkesin yakındığı bu Anayasa’ya da kitlenin yüzde 90’ı “Evet” demişti. Tıpkı şimdikine çok benzer bir şekilde, “terör” korkusundan! 

Acaba yeniden “koşullar olgunlaştırılıyor” ve birilerinin, bir kesimin gücü ve rantı elinde tutması pahasına AB’den, demokratik hukuk devleti olmaktan vazgeçip, daha totaliter, içine kapalı bir yönetim biçimi için geriye mi sayılıyor? 

Peki elimizde ne seçenek kalıyor? 

Bir vatandaş olarak; dayatılan bu alternatiflerle yetinmek zorunda değilim. Çünkü özlemim; birilerinin gücüne güç, parasına para katmak değil! Daha özgür, demokratik ve insani bir sistemde yaşamak istiyorum. 

Bir kadın olarak; kılığıma kıyafetime karışılmadığı, namusumdan sadece kendimin sorumlu olduğu, ayrımcılığa ve şiddete uğramadığım, eşit işe eşit ücret aldığım, her türden saldırıda benim değil saldırganın sorgulandığı, bir cinsel haz nesnesi olarak değil, sadece insan olarak görüldüğüm bir dünyada yaşamak istiyorum. 

Bir Çerkes olarak, kendi dilimi her yerde konuşabildiğim, kendi kültürümü koruyabilmek için okullar açabildiğim, kendi isimlerimi kullanabildiğim, etnik kökeni nedeniyle kimsenin aşağılanmadığı, sınırlanmadığı ve katledilmediği, bütün halkların eşit ve özgür olduğu bir dünyada yaşamak istiyorum. 

Bu özlemlerime uygun bir tek parti bile yok ne yazık ki. Ama bir alternatif var. Bu seçimlerde bağımsız sol adayları desteklemek için ilk kez oy kullanacağım. Niteliksiz bir çoğunluğun mecliste olması yerine bir tek nitelikli kişinin bile çok şeyi değiştireceğine inanıyorum. 

Bugüne dek meclise sokulmamış, önüne barajlar çekilmiş, hiçbir vekilce temsil edilmemiş çok önemli bir kitlenin bu kez alternatifi var. Çerkesler olarak, seçimden seçime bizi hatırlayan, bizi yalnız oy pusulası olarak görenlere karşı, etnik kimliğimize saygı duyacak, taleplerimizi dillendirebilecek, hak ve özgürlüklerimizi hatırlatabilecek, vicdanın sesi olacak bağımsız sol adaylara destek verelim. 

Bir tek kez, bu kez, kendimiz için oy kullanalım. Yıllardır bizi sömüren, kandıran, korkutup boyun eğdirenlere karşı bir çıkış gösterelim ve Çerkes olmasa da “bizden birini” meclise gönderelim. Hem 40 katıra hem 40 satıra “Hayır” diyelim! 

“Halklar layık oldukları sistemlerle yönetilir”miş. Layığımızın bunlar olmadığını gösterelim. 

 

Sayı: 2007 06 

Yazarın Diğer Yazıları

Çerkes halkı faktör değil aktör olmalı

Türkiye, kendimi bildim bileli ‘özel koşullar’da olan bir ülkedir; ne zaman “demokrasi, adalet, hak, hukuk” desek, karşılığı hep ‘özel koşullar’ bahanesiyle dayatılan “özel yasalar”...

1989’daki Perestroyka Çerkesler için bir milattır

1 Eylül Dünya Barış Gününün önemini dünyada en çok anlayanlar Çerkes topluluklarıdır. 1864’ten sonrası geçen yıllarda hep başkaları için savaşmış, Balkanlar’dan Asya’ya, Kafkaslar’dan Afrika’ya...

Resmen ‘nefret’le yönetiliyoruz

Einstein’in ünlü sözüdür: Önyargıyı kırmak, atomun çekirdeğini kırmaktan zordur. Nefret söyleminin kökeninde yatan önyargı, klişe devlet söylemiyle sık sık ‘milliyetçi refleks’e dönüşüp, linçlere uzandığında bu...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img