Türkülerin çok sesli ve popüler müzik formlarına uyarlanmış düzenlemelerinin ön planda olduğu Anadolu rock/pop furyası 70’lerdeki doğuşundan sonra ikinci baharını 90’ların ortasında yaşadı. Bu bahar aynı zamanda Türkiye’deki etnik azınlıkların müziklerine yönelen ilginin de arttığı bir dönemdi. Eşkiya filmindeki Sıra Gecesi sahnesi ve filmle birlikte patlayan Fırat Türküsü, Kürt müziğinin kitlelerce tanınmasında rol oynadı. Daha sonraları Rojda, Aynur Doğan gibi isimler bu başlangıcı en iyi şekilde sürdüreceklerdi. Ülkedeki neredeyse tüm kültürel toplulukların müziğini (Türk, Kürt, Laz, Alevi, Rum,..) çok başarılı bir şekilde yansıtan Işık Doğudan Yükselir isimli Sezen Aksu albümü ise dönemin en parlak çalışmasıydı. Ancak bu albümde bile, belki de kendileri gibi müzikleri de bu topraklardan olmadığı için es geçilen bir topluluk vardı: Çerkesler.
1864’de anavatanlarından sürülen Çerkesler’in müziğini uzunca bir süre yine yalnızca Çerkesler dinledi. Azmi Toğuzata’nın Çerkes Ezgileri albümünün, Kuşha Doğan’ın köy köy dolaşıp derlediği diyaspora ezgilerinin, düğün/dernek gecelerindeki canlı performansların ve Anavatan kaynaklı albümlerin sadece müziğin sahiplerinin kulaklarına gittiği ve ülkede Çerkes olmayıp Çerkes müziğinden haberdar olanların sayısının oldukça düşük olduğu bir vakitte Ayna grubunun Ceylan adlı şarkısı patladı. Gerçi şarkının Çerkes müziğiyle tek alakası ünlü Şeyh Şamil motifini kullanması ve Çerkesler’in anlamak isteyeceği anlamda yazıldığı çok da muhtemel olmayan bir “Gurbette yorgun düştüm be Ceylan” dizesiydi. Yine de şarkı bu müziğe belli bir ilgiyi çekmiş olacak ki onu kısa zamanda Yeni Türkü’nün Oynamaya Geldik şarkısı ve videosu izledi. Bu şarkıdaki Kuzey Kafkas teması ise müziği ve “gümüş kamam parlar güneşte” gibi sözleri bir yana, Hava Karadaş tarafından Çerkes dilinde söylenen bir nakarata ve bir Çerkes düğününü nakleden bir videoya kadar ilerleyebilmişti. Daha önce Grup Yorum’un denediği bir işbirliğinde de Karadaş’ın imzasının bulunması, bu müziği temsil edebilecek yeterlilikte Çerkes sanatçıların sayısındaki azlığı bizlere bir kez daha göstermektedir.
Çerkes müziğinin, bu topluluğun en yoğun bulunduğu ülkede yeteri kadar bilinip sevilebilmesi için daha çok vakit var gibi. Bunun, yazının başında belirttiğimiz gibi müziğin popüler formlara uyarlanmış haliyle mi, yoksa saf haliyle mi olacağını zaman gösterecek. Her iki ihtimalde de, sorumluluktan öte, bir adım atma görevi ise Türkiye’deki Çerkes müzisyenlere düşecek.
Ali Sinan Çulhaoğlu
Sayı : 2007 06