Günümüz teknolojisi artık kapalı coğrafyaların algılamasında yaşanan zorlukları ortadan kaldırıyor. Tüm coğrafyalar bilgisayarın kapsama alanında; gelişmiş uydu teknolojisiyle dağlarda koyunlarını otlatan bir çobanı gün boyu takip edebilir, bahçesinde günlük işlerini yapan bir köylünün tüm uğraşılarını gözlemleyebilirsiniz.
Dünyanın bir ucundaki insanın, diğer coğrafyalarda yaşayan insana ulaşımı kolaylaştı; dokunma duygusu dışında, ses ve görüntü birliği sağlanarak tüm algılarımız binlerce kilometre ötedeki kişiye ulaşabiliyor, onunla konuşabiliyor, onu duyabiliyor ve onu görebiliyoruz.
Sadece ona dokunmayı başaramıyoruz.
Bu teknolojik gelişim acaba insani tüm ilişkimizi sağlamak için yeterli mi?
Bilgisayar ekranlarındaki tekil kişilerden oluşan bir çoğul yapılabilir mi?
Bir aile olmak, bir millet olmak, birlikte düşünmek ve davranmak için acaba aynı coğrafyada yan yana yaşamak gerekli mi?
Bazılarımız, gelişen teknolojinin artık birlikte düşünen ve ortak davranış gösteren insan topluluklarını oluşturabileceğini düşünüyor. Bazıları bunun başarıldığını öne sürüyor.
Bazılarımız yaşam için artık sabit coğrafyaların gerekli olmadığını ve artık giderek dünya insanı kavramının, ülke insanı kavramının üstüne çıktığını düşünüyor.
Acaba gerçekten teknoloji yeni bir insan tipini mi yaratıyor; birlikte olmadan, yan yana gelmeden, birbirimizin nefesini hissetmeden, aynı toprağa basmadan, aynı sofrada olmadan yine de bir millet olabilir miyiz?
Mail gruplarıyla birçok milletin yaratıldığını savı acaba ne kadar doğru?
Birbirimize değmeden birbirimizi sevebilir miyiz?
Bu sorular kendimize, giderek yüz yüze görüşmeleri ve bir araya gelmeleri azaltan bizim insanlarımıza sorulabilir.
Bu sorular Kafkasya’dan uzakta yaşayan muhaceretteki insanlarımıza da aynı kuvvetle sorulabilir.
Acaba gitmesek de, orda olmasak da orası bizim vatanımız olabilir mi? Bir arada olmasak da aynı duyguları yaşatabilir miyiz?
MP3 çalardan kulaklıkla dinlediğimiz akordeon sesleri acaba bizim kültürel eksikliğimizi gidermek için yeterli olabilir mi? Yan yana birbirimizin nefesini duyduğumuz o mızıkalı düğün ve eğlencelerimizin yerine DVD player’la ekranda izlediğimiz Kafkas gösterileri aynı amacı sağlayabilir mi?
Bunlar kültürel varlığımızın yeni bir yaşama ve beslenme yolu mudur?
…
Hiç sanmıyorum.
Ülkesinden uzakta, kişinin benlik duygularını beslemek ve birlikte davranış geliştirmek bu koşullarda daha da zorlaştı.
Birçok parçaya bölünen ve teknolojik gelişim ile kültür bombardımanına uğratılan insanın yeniden kendi parçalarına sahip çıkabilmesi ancak, aynı kaderi yaşayan insanlarla aynı coğrafyada birarada yaşamasıyla mümkün olabilir.
Dağılan Sovyetler Birliği’nde yaşayan Rusların tekrar Rusya topraklarına geri getirilerek aynı coğrafyada yaşatılması üzerine yapılan projeler, çıkarılan kanunlar ve yaratılan haklarla hayata geçirildi. Şimdilerde birçok Rus aile Tacikistan’dan, Kazakistan’danve diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinden Rusya’ya dönüyor. Bu politikada, kültürel varlığın korunmasının ve nüfusla beraber sağlanacak dayanışma gücünün ancak aynı coğrafyada yan yana yaşamakla mümkün olacağını gören bir anlayış yatıyor. Bu politikanın bizi de kapsaması gerekiyor.
Dünyaya dağılmış Çerkesler’in kültürel varlığını sürdürebilmesi ancak aynı coğrafyada yaşamasıyla mümkün. Bu coğrafya tabiî ki Kafkasya’dır.
Aynı havayı solumadığımız, aynı toprağa basmadığımız ve aynı şarkıları yan yana söylemediğimiz sürece biz, sanal izdüşümlerinin yarattığı yanılgı girdabında kaybolup gideceğiz.
Sanal paylaşımlardan varlığımızı, benliğimizi sürdürmeyi, bir geleceği ummak çok yanıltıcı.
Eğer kendimizi bu yanılgı girdabından kurtarmak istiyorsak artık aynı coğrafyada yaşamamızın yollarını aramalı, birbirimize sarılmalı, birbirimize inanmalı ve birbirimize dokunmalıyız.
Sayı: 2007 07