Çerkezya Gönül Yaram

0
486

Müze müdürlüğünden araştırmacılığa kıdem tenzili yaşayan, hakkı olan lojmanı alamayan Rus asıllı tarihçi Polovinkina’nın kitabını büyük merakla bekliyorduk. Çeviriyi ve basımı gerçekleştiren KAF-DAV’a teşekkür borçluyuz.   

Taraf olunması çok kolay etnik konularda yazılacak kitaplar için, bir bilim insanının titizliliği böyle olur dersi veriyor Polovinkina. Cezalandırılmasının gerekçesi, Adıgeler konusunda yaptığı araştırmaların sonucunun kendisini sürgün ve soykırım gerçeğine götürmüş olması gerek. Tabi bir de Adıgeler’in Kafkasya’nın otokton halkı olarak tescillenmesine de. 

Birçok araştırmacının yazdıklarının yanı sıra, Rus arşiv belgelerinden de yararlanarak, Kafkasya’nın kadim halkı Adıgeler’in, Vubıhlar’ın ve Abazalar’ın yaşadığı trajediyi ‘soykırım ve sürgün’ olarak tanımlayıp konuyla ilgili hala kafa karışıklığı yaşayanlara da bir şamar indiriyor. 

Adıgeler’in etnik kökenine dair hemen tüm tezleri okuyoruz kitapta. Kronolojik olarak birçok araştırmacının ulaştığı sonuçların özet bilgilerini buluyoruz. Bizans, Arap, İran, Osmanlı, Yunan ve Rus kaynaklarına ulaşabilme fırsatı sunuluyor. Bu arada tarih yolculuğu da yaparak kurulan, yıkılan birçok krallığın izlerini de sürüyoruz. Ayrıca Şapsığlar özelinde, daha önce karşılaşmadığımız yoğunlukta bilgi edinme olanağı buluyoruz. Gerek Şapsığ kimliğinin oluşumu, gerek 1917 sonrası Kıyıboyu Şapsığ konusunda detay bilgilere ulaşıyoruz. Bir halkın yaşadığı olumsuzlukların nasıl tramvaya dönüştüğünü aktarıyor bize Polovinkina. Aynı yoğunlukta olmasa da yine özelde Vubıhlar ve Sadzlar konusunda da bilgiye ulaşmak olası. 

Sürgün öncesi dönemde Osmanlı, İngiliz ve Çarlık Rusyası politikalarını, askeri külliyattan aktarmalarla yapılan vahşeti, sürgün yolculuğu ve sonrasında yaşanan trajediyi bir kez daha okurken, Çerkesler için ‘savaşmasalardı’ diyenlere tokat atarcasına barış için verilen çabayı, bu uğurdaki tek taleplerini, topraklarımızdan askerlerinizi çekin talebini görüyoruz. Barış için verdikleri uğraşının, gösterdikleri çabanın sonucu hep aynı olmuş, teslim olursunuz, sonrasında biz ne istersek o olur. Buna da mı direnilmese idi?! Daha 1856’da yapılmış sürgün anlaşmasına yapılan atıf, bu konuda yeterince önemli bir belgedir. Ve bunu aktarıyor yazar. 

İmam Şamil hareketi konusunda da önemli değerlendirmeler olduğunu aktarmadan geçmeyelim. Bu anlamda bir türlü gerçekleşmeyen birliği de anımsatıyor yazar ve bu konuya vurgu yapıyor. 

Kendinden güçlüye yaslanma genel eğilimindeki feodal beylerin çarpıcı hatalarını da okuyoruz satır aralarında. Birbirlerine üstünlük sağlama konusunda çevredeki güçlü yapılardan, Kırım – Çar – destek arayan beyler. 

Savaş öncesi ve sürgün nüfusu konusunda da araştırmacıların farklı yaklaşımlarını sunuyor bize, detaylı bir şekilde. Belgelerden de aktarmalar yapan yazar ne Rus ne de Osmanlı kaynaklarının nüfus konusunda dürüst davranmayacağının da altını çiziyor. 

Çeviri konusunda ise üzücü bir durum söz konusu. Ciddi emek sarf edilerek yapılıyor çeviriler. Çeviri sonrası yapılan çalışmalarla da okunur hale geliyor kitaplar. Burada çeviri sonrası çalışmanın yapılmadığı görülüyor. Hızlı bir okuma yapılarak hemen düzeltilebilecek o kadar çok sözcük ve cümle var ki, içim acıdı okurken. Araştırmacılara hararetle önereceğimiz bir kitap, ancak ham çeviri ile yayınlanması nedeniyle kimi eleştiriler kitabın içeriğinden öne geçebilir endişesi taşıyorum. 

Ve sözü Tamara POLOVİNKİNA’ya bırakalım: 

 “Biz genellikle resmi Rus tarihçiliğinde uzun süre göz ardı edilen hususlara daha çok yer vermeye çalıştık.” 

 “Rusya Çarlık yönetiminin 19. yy’da Kafkasya’da üstlendiği çirkin rolü ve Adıgeler’e karşı soykırım uygulamaları düşünülürse, tarihin acı olaylarını yeniden karıştırmamak ilkesi belki de başlıca argüman olacaktır. Ne var ki biz bu görüşe katılmıyoruz ve söz konusu savaş konusunda şu ilkeyi tercih ediyoruz: ‘Tatlı yalandan, acı gerçek iyidir.’” 

 “Ahlak açısından ele alırsak, gerçeği saklamak her iki tarafı da aşağılar, özellikle de gerçekten korkanı küçük düşürür, öte yandan bu şekilde gerçeği gizlemek gücün değil, güçsüzlüğün göstergesidir.” 

 

Sayı : 2007 09