Adıgece eğitim, asimilasyon durumu ve geleceğimize ilişkin bir değinme – 1.Bölüm

0
983

JINEPS’in Ağustos sayısında (sayı 21,s.11), “Adıgeceyi kurtarmak için beyin fırtınası” başlıklı ve “Ajans Kafkas” kaynaklı bir yazı yayınlandı. Yazı, Rusya Federasyonu (RF) üyesi Kabartay-Balkar Cumhuriyeti (KBC) başkenti Nalçik’te Adıgece (Kabartayca) yayınlanan ADIGE PSATLE gazetesi salonunda, gazetenin yönetmeni yazar Muhammed HAFITSE’nin (Hacvuıtsve Mıhamet) açış konuşmasıyla başlayan ve dört saat kadar sürdüğü bildirilen ve konusu Adıgece, Adıgece eğitimi ve sorunları diyebileceğimiz bir toplantıda yapılan konuşmalara ilişkindir. Toplantıda, toplamı sadece iki köy olan İsrail Adıgeleri’nin Adıgeceyi koruduğu, ama KBC’nde, yani kendi evinde Adıgecenin (Kabartaycanın) gerileyip giderek yok olmakta olduğu, özellikle kentlerde Adıgece konuşanların oldukça azalmakta, Adıgecenin yerini Rusçanın almakta olduğu, yeni şair ve yazarların da artık eskisi gibi bolca yetişmediği ve durumun iyiye gitmediği vurgulanmıştır.

Öncelikle şunu belirtelim: 2006 yılında Adıgey Cumhuriyeti’nde (AC) kabul edilen ve bir eğitim yılı boyunca uygulandığı anlaşılan Adıgeceyi destekleyici eğitim yasası gibi bir yasa çıkarılmadığı, kalıcı bir iyileştirme yapılmadığı ve anadiline kamu yaşamında yer verilmediği sürece, Adıgecenin (ve RF’deki diğer yerel dillerin) yaşaması çok zorlaşacaktır. Bu bellidir ve bilinmelidir. Nitekim, kamu yaşamında ve yeterince eğitimde de kullanılmadığı için Kabartayca zayıflıyor, yerini kullanılan bir dil olan Rusçaya bırakıyor. Şaşmaz bir toplumsal süreç, bir doğa yasasıdır bu.

KBC’ndeki ve kuşkusuz başka yerlerdeki durum, gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. KBC, 500 binin üzerinde toplu bir Adıge nüfusunun bir arada yaşadığı ve çoğunluğu (% 55) oluşturduğu 900 bin nüfuslu bir etnik yöre (region). Kabartayca, ayrıca Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’ndeki (KÇC) 5 resmi dilden biri, AC ve daha başka yerlerde de konuşulan yaygın bir dil (Kabartayca, Stavropol ve Krasnodar krayları ile Kuzey Osetya-Alanya Cumhuriyeti’nde de konuşulur). Kabartaycayı bilenlerin sayısı (Kabartayca da konuşan Abazalar, vb ile birlikte) en az 700 bin. Bu denli büyük bir dil, kendini koruyup geliştiremiyorsa, üstelik de geriliyorsa, ortada vahim bir durum var demektir.

Geçmişte, Gorbaçov döneminde görüştüğüm saygıdeğer bir Kabartay dekan, “Üst yönetimce izin verilmesi durumunda, değil ilk ve orta öğretimi, üniversite eğitimini bile Kabartayca yapacak bir düzeydeyiz, Kabartayca bilimsel eğitim yapılacak düzeyde bir dil” demişti. Nereden nereye?..

Üstelik Kabardiya geleneksel olarak Rus dostu bir yöre, Dağıstan hanlıkları (1722) ve Abhazya (1810) gibi, gönüllü olarak, henüz oluşumu sırasında, yani çok erken bir tarihte (1557’de) Rusya’ya katılmış bir yer. Kabartay damadı İvan IV (İvan Grozni) ya da Türkçe adıyla Korkunç İvan (1530-1584) ilk Rus çarı. Tarihsel Rus-Kabartay ilişkileri onunla başladı ve Rusya’nın büyüme sürecine, Kabartay önderlerince etkili katkılarda bulunuldu ve bu ilişkiler Sovyetler dönemine değin sürdü. Şimdi, Rusya’ya gönüllü katılışın 450.yılı, KBC toprakları dışında, ayrıca KÇC ve AC yörelerinde de törenlerle kutlanacak. Ama kutlamalar, tarihsel Çerkesya toprağı olan Krasnodar ve Stavropol kraylarını da kapsamıyacak mı? Bilmiyoruz, ama kapsamaması durumunda kutlama eksik kalır, oraları da tarihsel Adıge toprağı, oralarda da bir yerli nüfus olarak hala Adıgeler yaşıyor: Özellikle Krasnodar’ın Soçi, Tuapse ve Uspensk rayonları ile Stavropol’un Kursk rayonunda. Bir de 450.yılı vurgulayan genel bir Adıge tarihinin yazdırılacağı söyleniyor, yazdırılacak tarihin beş yöreyi kapsaması gerekirken, üç yöreyle mi yetinilecek? Diğer iki tarihsel Adıge yöresi, yani Krasnodar ve Stavropol krayları nereye konacak? Bunu da bilemiyoruz.

Gönüllü olarak Rusya’ya katılmış yörelerde, tarihten gelme bir Rus sempatisi var, anılar yaşıyor, yaşatılıyor. Sözgelişi, Kabartay beylerinden Pşı Temrıko İdar’ın (İdar Temrıqo) kızı iken kilisede vaftiz edilip Ortodoks Hıristiyan yapılan ve Mariya adını alan, ikinci karısı olmak üzere, 17 yaşında iken Korkunç İvan’a nikahlanan (1561) Goşevnay İdar (1544-1569), hala Rus sempatizanı Kabartaylar için bir övünç kaynağı. Mariya’cık, Korkunç İvan’dan Vasiliy adı verilen bir oğlan çocuğu doğurdu, ama ikisi de yaşama vakitsiz gözlerini yumdular; Mariya, öldüğünde henüz 25 yaşındaydı. Karayazgılı Mariya’nın Sovyetler döneminde dikilen Nalçik’teki anıt heykelinin yüzü ve sağ eli hala Moskova’yı işaret ediyor; kendi geleceği söndü ama, güleç yüzle gelecek orada, Rusya’da, diyor gibi hala, Kabartaylara Moskova’yı gösteriyor, oraya olan sempati ve bağlılığı simgeliyor. Ama bütün bunlar, tarihten gelme bu köklü dostluk ruhu, Kabartay dil ve kültürünü kurtarmaya yetmiyor; dil şimdi Rus dilinin baskısı altında ezildikçe eziliyor ve yok olmanın eşiğine doğru ilerliyor.

Herhalde şurasını hiç bilmiyoruz:

Ulusların (ülkelerin) sürekli dostları ya da düşmanları yoktur, sadece çıkarları vardır. Bu bir Amerikan sözü. Bunu herhalde biz bilmiyoruz, ama Ruslar’ın bildiği kuşkusuz.

Bilinçli değilsen seni önce kullanır, sonra da paçavra gibi bir köşeye atarlar..

Bu bakımdan, “Dostluk başka, alışveriş başka” misali, Kabartaycayı (ve kültürünü) kurtarma sırası şimdi bilinçli ya da bilinçlenmesi gerekli olan Kabartaylar’a kalmış..

Nitekim bazı sesler, yavaş yavaş da olsa yükselmeye başladı bile: Okullarda daha fazla Kabartayca dersi ve daha çok Kabartayca ders saati isteniyor. Yetersiz bir istek bu kuşkusuz, örneğin dili kamu yaşamında da kullanma talebi yok, ama yine de bir ilk adım, bu kadarına bile, sinyali hep yukarılardan almaya alışmış KBC Eğitim Bakanlığı kulaklarını tıkamış, sağır ve dilsiz, üç maymunları oynuyor..

Yakınmalar sıralanıyor: Ders programına yeni bir ders konduğunda, akla ilk gelen, ilk tekmeyi yiyen ve tırpan çekilen dil Adıgece oluyor. Kabartayca dersleri, sonunda kuşa döndü, kimi okulda tek derse, kimi okulda da iki derse düştü, deniyor.. Kabartayca ders saatleri de kimi okulda 2 saat, kimi okulda da, 3 ya da 4 saat. Üstelik bu ders saatleri öğrencinin yorulduğu ve ilgisinin iyice dağıldığı 6-7. saatlere atılmış, böylece Adıgece dersler ve bu dersleri okutan öğretmenler değerden düşürülmüş oluyor, müthiş bir zeka, harika bir program (Yani Türk öğrenci argo deyimiyle, Kabartayca dersler “dandik derslere“, Kabartayca öğretmenleri de dilim varmıyor bilmem “ne öğretmene” dönüştürülmüş; oysa Türkiye’de, haftada 6 ders saati olarak okutulan Türkçe ve edebiyat derslerini başaramayan öğrenci direkt sınıfta kalıyor, onu öğretmenler kurulu bile kurtaramıyor. Anadili o denli önemli, ama KBC’nde değil).

Peki, bu durumda birşeyler olsun yapılamaz mı? Buna ilişkin öneriler de özetle şöyle:

Adıgece konuşma saatleri yaratılmalı, iyi bir eğitim programı, vb hazırlanmalı, ders kitapları da Adıgeceye çevrilmeli ve okutulmalı, deniyor. Çok yerinde ve çok güzel öneriler bunlar, ama yine yetersiz. Peki, yetersiz de olsa, RF hukuk mevzuatı, böyle bir anadili yanlısı düzenlemeye onay verir mi? Ya da bunları yapacak bir irade, bir erk KBC’nde var mıdır? Bunu da “bilemiyoruz”..

Devam edelim: Anaokullarında, 3-4 yaş çocukları için ders saatleri 20 dakika, 5-6 yaş grupu için 25 dakika, 6-7 yaşlar grupu için de 30 dakika imiş. Bu ölçüler içinde çocuklara haftada 2 ders saati tutarında Adıgece (Kabartayca) konuşma dersi veriliyormuş. Ama herhangi bir dilin bir çocuğa öğretilmesi için haftada en az üç ders saati gerekiyor, bu bir bilimsel saptama. Dahası var, Adıgece gibi 60’tan çok sesi bulunan (çoğu dillerin iki katı ya da üzeri tutarında sesi olan) bir dil için 3 saat de yeterli değil, daha fazla ders saati, ayrıca çocukla hergün anadilinde konuşmak gerekir, deniyor. Ama, gereken zorunlu sürenin yarısına bile ulaşılmamış.. Dolayısıyla anadil, lodos yemiş sulu kar gibi eridikçe eriyor…

Çünkü, az konuşulan dilller eriyen sulu kar gibi hızla yok oluyor ya da (işlenmeyen demir pas tutar, misali) güçsüzleşiyor, bir süre sonra da (çürümüş eski binaların ansızın çöküvermesi gibi) sessizce ve birdenbire sönüp gidiyor. Bu da bir bilimsel saptama, yani şaşmaz bir doğa kuralı. Vıbıhça ve 12 Mart 1971 askeri müdahalesi sırasında, ölümcül darbeler de indirilerek söndürülmüş olan bir dizi küçük dil örneği de ortada (Bu olaylara da kimse değinmiyor).

Ek olarak, en önemli öğrenme yaşları olan 2-5 yaşları arasındaki çocuklarla hergün mutlaka Adıgece konuşulması gerekiyor, ama konuşulamıyor, deniyor. Yani çocuklarına anadili ile konuşmayı kısıtlamış bir yer, bir devlet, ki ilginç mi ilginç.

Bir bölüm öğretmen de şunu öneriyor: İlkokul eğitiminde (1-4.sınıflar), daha önceleri (herhalde Lenin ve Gorbaçov dönemlerinde) olduğu gibi, yeniden Adıgeceye dönülsün.. Bu da yerinde bir öneri, ama yetki sorunu var yine; yetki kimde, KBC’nde mi, yukarısı buna izin verir mi? Sözü edilmiyor. Ayrıca radyo-televizyon ve gazetelerin anadilini desteklemesi isteniyor. Ama radyo ve televizyonlar, “dinleyici öyle istiyor!” diyerek sık sık sundukları Rusça şarkılara ara verip konuya eğilebilecekler mi?.

Görüldüğü gibi durum hiç de iç açıcı değil, köklü bir değişiklik ve anadiline yeniden bir dönüş yapılması gerekiyor, yoksa Adıgecenin sonu Vıbıhçanın sonu gibi karanlık. Bunun için fazla bir zaman da gerekmiyor.

Anadilinin çaptan düştüğü ve hurdaya çıktığı bir yerde, ulusal kültür de yaşayamaz. Hepsi bir süreç sorunu. Çağımızda, daha önceleri yüzyıllar boyu süren süreçler, teknoloji çağında artık on yıllara sığar olmuştur, yani asimilasyon için gerekli süre azalmıştır, konu ihmale gelmeyecek denli ciddileşmiştir. Ortada kıran kırana bir yarışma var, yarışmanın kaplumbağası, zayıf tarafı da Adıgeler. Çünkü Adıgeler pasif, çekingen, ürkek, kendine yabancılaştırılmış, sesini çıkarmıyor, boynunu kendi boyunduruğa uzatıyor… Bu bakımdan tüm yurtseverlere yeni görevler düşüyor: Demokrasi içinde kişilikli ve onurlu bir yaşam mı ya da Vıbıhça gibi eriyip gitmek mi? Seçim Kabartay halkına ve onun bilinçli bireylerine kalmış bir şey..

Bu arada haftada seçmeli 2 ya da 3- 4 ders saati ile yetinilen bir yerde, bir yarışma ortamında, anadilinde yazılmış kitap ve gazeteler kitlesel olarak okunur mu? Sanmıyoruz. Bunları kimselerin okumayacağı, ilgi de duymayacağı bilinmelidir. Kendi kendimizi aldatmayalım, haftada 2 saat iğreti bir Kabartayca eğitim verilen bir yerde anadili, günümüz koşullarında, artık yaşayamaz. Öğrencilerin ne kadarının haftada 2 saat okuduğu da belli değil. Bilemiyoruz. Yani durum vahim. Örneğin, 1992’deki Kafkasya ziyaretim sırasında Adıge dilinde gazete ve kitap okuyan ya da Adıgece şarkı söyleyen tek bir çocuk bile göremedim. Bir üniversite öğrencisine sormuştum, “Adıgece kitap okuyan, şarkı söyleyen çok çocuk var mı?” diye; o da başıyla “Yok” yanıtını vermişti. Ama gidin Urfa’ya, gidin Diyarbakır’a, aralıksız baskılara karşın, sokaktan ve evlerden yükselen Arapça ya da Kürtçe şarkılardan geçilmiyor. Her yer Kürtçe ve Arapça. Kürt sanatçı toplulukları ve uydu yayınları da canlı mı canlı. Hepsinin evinde uydu yayını var. Bizse öldük, ama cenazemizi kaldıran yok..

Çok sayıda uzman ve eğitimcinin katıldığı anlaşılan toplantıda söylenenlerden ilgimizi çeken bazı noktaları, işte böyle değerlendirebiliriz.

 

Sayı: 2007 10