Anılarımdaki Kırılma Noktaları

0
774

I 

   1950’li yıllar. Düzce. Hergün Qoukvehable (Sarayyeri) adlı köyümüzden 3-4 km. ötede, Düzce’ye, okula yürüyüp gidiyoruz. O sıralar baş oyuncusu Ayhan Işık olan ve “Adıge filmi” diye tanıtılan “Dağların Kızı” adlı bir film izlemiştik. İçimizde bir Adıgelik duygusu uyanmıştı. Bir gün bizden daha ileri bir sınıfta okuyan, komşu Şapsığkoy’den (Qazıqukoytsvıkvu; Arapçiftlik/Bostanyeri Köyü) “çeri” başımız ve şimdi rahmetli olan Yaşarıfo (Göbek Yaşar): 

    -Ben bir Adıgeyim, bundan böyle de Adıgelik için çalışacağım,-dedi ve hergün Adıgelik ile ilgili bir şeyler anlatmaya başladı. Ama bir süre sonra, hiç anlatmaz oldu. Meraklanıp sordum. 

    -A…, o konu mu,-dedi ve ekledi: -Sordum, nice Adıge paşaları (peşejh’er) o konuda ömür tüketmişler (a ofım tetkvuahığex), ama ellerinden bir şey gelmemiş. Ben de vazgeçtim, – dedi. 

II 

   Yine 1950’li yıllar. Düzce’de hemen her hafta bir ya da birkaç Çerkes köyünde düğün olurdu. Şhanıko Aziz, Hajko Cemal ve Şırı, dönemin üç tanınmış düğüncüleri idiler (Ömürleri boyunca hemen hiçbir düğün ve muhabbeti -zexes- kaçırmamışlardı). 

   Bunlardan Hajko (Hazhqo) Cemal, bekar gelmiş, bekar gitmişti. Şık beyaz takım elbiseleri, kravat ve fötr şapkasıyla, neredeyse hiçbir düğün, mısır mecisi (natıf uıkvepçvın haf) ve muhabbetten (zexes) eksik olmazdı. Bu ikisi karşılaştıklarında birbirlerini “Cemal Bey”, “Aziz Bey” diye çağırırlardı. Şhanıko Aziz, kasketli bir marangozdu. 

   Özellikle Şıkhel’ehable/Şıxelvehable (Çerkes Taşköprü) köyünden Şırı, yörede herkesçe tanınan ve beğenilen, düğün kaçırmayan başka bir ilginç biriydi. 

   O sıralar, Mıyequape’den (Maykop) yayın yapan Adıge Radyosu, gizli gizli dinleniyordu. Çünkü “komünist” (casus) sayılmak işten bile değildi. Bu amaçla aleyhte kampanyalar yürütülmekteydi, bu gibi işler için de, daha çok köle kökenli Adıgeler kullanılıyordu. Köyümüzdeki bir düğünde, böyle birinin bir grup içinde: 

 -Bak görüyor musunuz? Adıge Radyosu, bugünkü yayınında Şırı’nın Bırgıhable’deki (Akınlar/Beslenbey köyü) düğünde oynadığını söyledi, aramızda casuslar dolaşıyor, uyanık olmalıyız, -dediğini duydum. 

 Korkak ve sinsi bakışlı, şehirde (Düzce’de) dükkan sahibinin yanında çalışan, tanıdık biriydi. Dayanamadım, söze karıştım: 

   -Şırı’nın o düğünde oynadığını Adıge Radyosu nereden bilecek ki?-dedim. 

–         Aaa, öyle deme, aramızda Rus casusları var, onlar bildiriyorlar, bizi de “komonist” yapmak istiyorlar-dedi. 

 III 

    Yıl 1969. Düzce. Antalya’dan Ankara’da Almanca öğrencisi Nihai Özbek köyde konuğum. Nihai, Sefer Berzeg’in yeni yayınladığı Adıgece bir şiir kitapçığından ezberlediği bazı Adıgece şiirleri, ayrıca Adıgece ezanı, bir akşam büyük amcamın evinde köyün bazı yaşlılarına okumuş ve takdirlerini kazanmıştı. 

    Ertesi gün yaşlılardan, şimdi rahmetli olan Nıbeko Kemal yanıma geldi: 

    -O çocuğu çok sevdik, ama başına bir şey gelmesinden korkuyorum. Askerden terhis olurken bir Adıge paşası (generali) beni çağırtmıştı. 

    -Memleketine gittiğinde herkese söyle, Adıgeleri Türkleştirme kararı alındı, artık kimse sakın Adıgelik ile ilgilenmesin, ilgilenenleri yok edecekler, bu bir gizli devlet kararı, dikkatli olun! -demişti. “O çocuk da dikkatli olsun” diye söylüyorum bunları, -dedi. 

    Nihai’ye anlattım, gülüp geçmişti. 

IV 

   1970’li yıllar. Düzce. Komşu Şapsığkoy’den (şimdi Bostanyeri köyü) Rauf Kazuk (Haxhurate) Kafkasya’ya ilk gidenlerden idi. Belki hoşuma gitsin diye olacak: 

    -Cevdet, senin gibiler Kafkasya’da bücür sınıfına girer. Adıge bölgesi sınırından bir girdin mi, yasak diye birşey kalmıyor. Sovyetler Birliği’nin en özgür bölgesi. Yeme içme bol, köy yolları da harıl harıl yapılıyor. Beni uyutmadılar, “Onbeş gün uyumamaya razıyım” dedim, el üstünde taşındım. O denli konuksever bir yer. 

     -Peki, eleştirdiğiniz bir tarafı yok mu? dediğimde: 

     -Olmaz mı? Gençlere “Çocuklar büsbütün gavur oluyorsunuz, Müslüman olduğunuzu unutmayın”,-dedim. 

     Bir süre sonra rahmetli Rauf Abinin Kafkasya’yı ve oradaki yaşamı kötüleyenler kampanyasına katıldığını, “Komşu köyün kolhozundan çalıp bir dana kesip yedirdiler” dediğini duydum ve nedenini sordum. 

     -Cevdet,-dedi. Fakir bir tezgahtardım, bazı Adıge esnafının yardımıyla bu küçük manifatura dükkanını açtım, Kafkasya’ya da birinin yardımıyla gittim. Düzce’deki zengin Çerkes esnafı beni uyardı, aksi takdirde kara listeye alınacağımı söylediler. Dükkanıma müşteri gönderilmemeye başlandı. Borç içine düştüm. Ben de çaresiz onların dediğini yapmak zorunda kaldım. Sana söylediklerimin hepsi doğru. Kusura bakma,-dedi. 

V 

 1976’yı 77’ye bağlayan karlı ve soğuk bir Ankara gecesi. Yamçı dergisinin yayın politikasını görüşmek için Bolu Mengen’den Ankara’ya çağrılmıştım. Karşımdakiler özetle: 

   -Yamçı, Kafkasya’ya dönüşü, “Anayurdunda kendi kaderini tayin eden bir ulus olma” politikasını savunmalı,- diyorlar, bu çizginin dışına çıkmak istemiyorlardı. Ben de özetle:   -Önerileriniz gerçekçi değil, maddi bir temeli de yok. Rusya böyle bir şeyi kabul etmiyor. Kafkasya’ya dönüşün sırası gelmedi, sanıldığı gibi kolay bir şey değil bu. Gerçekçi isek, önceliğimiz, kozamızdan çıkıp Türkiye’deki demokratik gelişime uygun ve kaliteli bir yayın anlayışını benimsemek olmalı; şu anki çizgi yanlış. Uzun vadeli de olsa, bir geleceği olan ilerici ve demokratik yayın dünyası ile uyumlu yeni bir çizgi oluşturmalıyız,-dedim. 

   Bitişik odada oturan Aslan Arı (Hatko) abimiz de gelip aramıza katıldı: 

   -Ne karara vardınız?-diye sordu. Bayanlardan biri: 

   -Cevdet Bey, önce burada komünist olalım, daha sonra Kafkasya’ya gideriz, diyor; bizse, “Komünist olmak için burada beklemeye gerek yok, biz zaten komünist olan bir ülkeye gidiyoruz” diyoruz,- dedi. 

   Ben de, bu biçim bir benzetme ve yakıştırmayı beğenmediğimi söyledim. Herhalde bayanın eşi olmalı, bana dönerek: 

   -Bak,-dedi. -Uruguay faşist değil mi? Adıgeliğin kurtuluşunu orada göreyim, Uruguay’a da giderim. 

   Bunun üzerine Aslan Abi, Yamçı dergisi yayın sorumlusu Fahri Huvaj’a dönüp sordu: 

   -Sen ne dersin?-diyerek. 

   -Ben, izlediğimiz dönüşçü çizgimizin doğru olduğundan kuşku duymuyorum. Ama çizgimizin tanıtımı işinde zayıf kaldık, hepsi bu,- dedi Fahri Huvaj da. Bunun üzerine Aslan Arı: 

   -Öyleyse sorun yok, öyle olsun!-dedi. 

   İzin isteyip kalktım, ayrılırken içlerinden başka bir bayan bana dönerek: 

-Bir sürü sol, sosyalist dergi var, sen de oralara yazarsın!-dedi 

 

Sayı: 2007 10