Sömürge Mirası: “Kabileci Milliyetçilik”

0
932

1994 yılında Ruanda’da Hutu ve Tutsi kabileleri arasında yaşanan katliamların benzeri, 2008 yılına girdiğimiz günlerde başka bir Afrika ülkesi olan ve görece oldukça sorunsuz sanılan Kenya’da yaşanmaya başladı. Devlet başkanlığı seçimleri sonucu kabileler arasında patlak veren kanlı çatışmalarda yine yüzlerce masum insan katledildi. Katliamcılar, yılbaşında bir kiliseye sığınan 25’i çocuk 50 kişiyi diri diri yaktılar.

Nedir bu gözü dönmüşlük, neden yaşanmaktadır bu acımasızlıklar?

On yıllarca Afrika’nın zenginliklerini yağmalayan, onların acılarıyla kendilerine mutlu, zengin yaşamlar kuran batılı büyük sömürgecilerin eseridir tüm bunlar. Daha rahat sömürebilmek için kullanılan en önemli yöntem ise emperyallerce yapay olarak yaratılan “kabileci milliyetçilik” kavramıdır. Dünyanın başka noktalarında sıkça kullanılan bu yöntemin çekirdekleri, her an çatlayıp ölümlere filizlenebiliyor.

Yağmaları sırasında zaman zaman bazı yerli kabileleri yanlarına alıp, diğer kabileleri ezdiren sömürge devletleri ülkeden ayrıldıklarında, geçmişte kalmış “hesaplar” şu ya da bu nedenle gündeme gelir. Eski hesapları görmek için, genellikle ekonomik gerekçeler gizlenerek, örneğin başkanın şu ya da bu kabileden olması gibi bahaneler öne sürülerek fitil ateşlenir.

Tıpkı Dünyanın başka noktalarında yaratılan “kabileci milliyetçilikler”in akıttığı ya da akıtacağı kanlarda olduğu gibi, zamanında sömürgecilerin sinsi ve sistemli politikalarının sonucudur gerçek olan.

Etnik, dinsel ya da başka karşıtlıklar özellikle pek çok zenginlikleri ve geçmiş dünya kültürünün sırlarını barındıran Ortadoğu, Afrika, Balkanlar ve Kafkasya coğrafyalarında çok ciddiye alınması ve çözümlenmesi gereken bir sorun olarak görünüyor. Kabileci Milliyetçilikler bir süre daha işlendiğinde, artık geri dönüşü ve telafisi çok zor olan toplumsal çatışmaları her an gündeme taşıması söz konusu olabilecektir.

Kendileri onlarca farklı etnik, dinsel ve kültürel farklara karşın “ulus” ve “devlet” olabilmiş sömürge ülkeleri, aynı dili, dini ve kültürü paylaşan halkları bile “parçalara ayırmayı” ve “ötekileştirmeyi” başarmanın mükafatını alıyorlar. Rus sömürgeciliğinin, Kafkasya coğrafyasında halkları basit “sözde bilimsel” gerekçelerle farklılaştırması ve yeri ve zamanı geldiğinde çatıştırması gibi, Afrika da batılı sömürgeciler tarafından mikronlarına ayrıştırılmış ve kullanılmışlardır. Afrika halkları her etniğin bir diğer etnikten “alacağı” olacak şekilde bugünlere getirilmiştir. Dün Kafkasya’da Abhazlar, Gürcüler, Osetler ve İnguşlar arasındaki utanç verici olaylar gibi, Afrika’da yaşananların da asıl açıklaması budur.

Ülkemizde Türk-Kürt çatışmasına varabilecek karşılıklı ırkçı hezeyanları da keşke başka türlü açıklama şansımız olabilse idi.

Bu yüzden, dünyanın her noktasında “farklılıkların zenginliği ile bir arada” yaşama kültürünün geliştirilmesi ve “eşit-demokratik birlik” dışında çözüm görünmüyor.

 

Sayı: 2008 02