Abazaca ve Anadili Sorunu – 2.Bölüm

0
816

Çok yönlü araştırma yapmak, örneklerden ve deneyimlerden yararlanmak gerekir

Bu son dönemde, özellikle Türkiye’de hızlı bir bilinçlenme ve toparlanma durumu yaşandığını görüyoruz. Kuşkusuz Kafkasya’da da benzeri gelişmeler vardır. Belki de üstümüzdeki ölü toprağını atıyor olabiliriz. Bağımsız bir demokratik çizgide yayın yapan JİNEPS gazetesi ile UZUNYAYLA.COM’un bunda kuşkusuz birer onur payı var. Demokrasinin gelişmekte olduğunu gösteren son derece sevindirici bir durum bu. Gelişmeyi daha da ilerilere taşımak için demokratik ve başarılı örnekleri incelemeli ve bunlardan da yararlanmalıyız.

Burada bildiğim ve gördüğüm iki örneği sunmak isterim: 1960 öncesi, İngiliz sömürge yönetimi dönemindeki Kıbrıs Türk toplumu. O dönemde Rum-Türk karması köy sayısı çok. Türkler’in önemli bir bölümü Türkçe’yi unutmuş, Rumca konuşuyor, damat ya da gelin Rum, çocukların kiminin adı Yorgo Mehmet, kiminin de Riçırd Hikmet…Türkçe okul var, ama sayısı az ve yetersiz. Türk çocuklarının birçoğu Rum kilisesince de desteklenen Rum okullarında okuyor.

1960 sonrası, 1963 yılı öncesi, yani Rum-Türk birlikteliğine dayalı bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti yönetimi dönemi. Türk toplumunun eğitim işleri, artık “Türk Cemaat Meclisi”ne bırakılmış, Rum okuluna gitme durumu sona ermiş. Yaşlı bir Türk, Rum aksanıyla zar zor Türkçe konuşuyor: “Çocuklar okulda Türkçe okuyorlar, biz de Türkçe’yi mecburen onlardan öğrendik” diyor.

Düzce’de komşu köyümüz olan -eski –Çerkes -Taşköprü (Шыхэл1эхьаблэ) köyünde, çok sevdiğimiz ve saydığımız, şimdi rahmetli olan İstanbullu bir Rum gelinimiz (ablamız) vardı (mekanı Cennet olsun). “Üç çocuğum var, çocuklarım sokağa çıkınca Çerkesçe konuşmaya başladılar, ben de mecburen onlardan Çerkesçe’yi öğrendim” demişti yanımda rahmetli anneme. Yani dil anne tarafından çocuğa öğretildiği gibi, çocuk tarafından da anne ve babaya öğretilebiliyor. Ama bunun için gereken koşulların (zorlayıcı bir ortam ya da bir tür mahalle baskısının) oluşması gerekiyor.

Geçmişte Abazaca ya da Adıgece konuşma durumu, anadilinin egemen ve rakipsiz (baskın) olduğu geleneksel (etnik) köy (cemaat) ortamında sürdürülebiliyordu, orada başka bir seçenek de yoktu. Ama artık bu ortam yok, cemaat (topluluk) de yok. Artık küçükleri ve zayıfları ezip süpüren ve dünyayı eşitsiz bir biçimde bütünleştirmekte olan bir globalizm (küreselleşme) çağı yaşıyoruz. Globalizme bir tek, küçük de olsa gerçek resmi diller ve gerekli önlemleri almasını bilen topluluklar uyum sağlayabilir, ayrı bir öğe olarak yaşayabilir ve gelişime entegre olabilirler. Bunu başaramayan dil ve kültürler artık yaşayamazlar. Bu bütün bir dünya için geçerli, bunu böyle bilmeliyiz ve bunun değiştirilemeyeceğini de kavramalıyız.

Kafkasya’daki yerel yönetimlerin anadili adına aldıkları şimdiki önlemler, şu durumda, Sayın Kutarba’nın da söylediği gibi yetersizdir (güdüktür) ve asimilasyonu asla durduramaz. Kafkasya’da anadillerinde (birkaç dakikalık, yaz gününde yağmur çiselemesi gibi) bir radyo-televizyon yayını var, ama bunlar 24 saat yayın yapan Rusça, Türkçe ve Arapça sayısız karşı yayınla kuşatılmış. Yani anadiline yaşam hakkı tanımayan eşitsiz bir ‘fırtına’ içinde savruluyoruz. O halde ona göre, ciddi ve etkili önlemler alınması gerekiyor. Yani sıradan, kalitesiz, “Dostlar alışverişte görsün” kabilinden çalışma ve yayınlarla önlem alınamaz ve rekabet yapılamaz. Ayrıca kalitesizlik kendine güveni de yok eder (Uzunyayla.com’ da Ergun Yıldız, “Acaba-2”de konuya çarpıcı biçimde değinmiş, mutlaka okunmalı). Bu da bilinmelidir.

Siyasal baskılar ise işin cabası. Bu konuda da bir örnek: Anadilini kuşatan kanallar İsrail’de de var. İsrail, RF ve Türkiye’ye oranla çok daha gelişmiş bir ülke, asimilasyon için koşullar orada daha da gelişmiş durumda, ama asimilasyon olmuyor. Çünkü orada kötü niyetlilik yok, devlet bir asimilasyon poltikası gütmüyor (İsrail, 4 bin nüfusu temsil eden Adıge dil ve kültürünü korumak için yılda 6.5 milyon dolar ayırıyor; Rusya ise 12 bin nüfuslu Karadeniz kıyısı Şapsığları -Soçi ve Tuapse’deki Şapsığlar- için yılda 80 bin dolar gibi bir “para” ayırıyor), orada gelişmiş bir demokrasi var, yani siyasal baskı değil, tam tersine siyasal ve kültürel destek var. Adıge olmak İsrail’de aşağılanan değil, normal ve sıradan bir şey, bir Yahudi neyse bir Adıge de o. İsrail’de Çerkesçe ya da başka bir dilde konuşana kimse dönüp bakmaz bile. Ama Türkiye’de, Çerkesçe ya da Kürtçe konuşana çok kişinin pis pis baktığını bol bol görebilirsiniz. Oluşturulan atmosferden cesaret alıp başka dilde konuşanlara saldıranlar, cinayet işleyenler ve katillerle gurur duyarak, bayraklı hatıra fotoğrafı çektiren resmi görevliler de görebilirsiniz.

Çözüm: Özgürlük ve Demokrasi (Devam decek)

Sayı: 2008 03
Yayınlanma Tarihi: 2008-03-01