Travma

0
530

Vatanı yedi düvelden hep beraber kurtarıp İstanbul iktidarının tasfiyesi gerçekleştirildikten sonra, Anadolu halkının ne gelirinde artış oldu ne de mülkiyet sistemi değişti. Zengin yine zengin idi yoksul yine yoksul. Üretimin arttırılmasının nasıl mümkün olacağı ile ilgili zerre kadar fikri olmayan kurucu kadrolar, bir devrimden beklenecek zenginlik yaratma değişikliği yerine, başka değişikliklerin peşine düştüler. Fes yerine şapka giymeye zorlandılar. Gerçi büyük köylü yığınları zaten fes sahibi de değildiler ve bu onlar için büyük sıkıntı olmadı ama Halide Edip’in gardırop devrimciliği diye eleştirdiği şekil şemal devrimlerine devam ettiler. Devam ettiler ve Halide Edip’i sürgüne gönderdiler.

İmparatorluktan arta kalmış farklı dinlere ve farklı dillere mensup bir koca halk, artık dilini rahatça konuşamayacak ve asla o dille yazı yazamayacaktı. Müslüman olmayan azınlıkların imparatorlukta var olan görece özerklikleri olağanüstü baskı altına alınacak ve hatta batının dayatması olmasa en ufak bir hak bile ortada bırakılmayacaktı. Gerçi kurucular Lozan’da verilen tavizleri bu azınlıkların burnundan fitil fitil getirmekten geri durmayacaklar, onlar da bin yıllık yurtlarını süreç içinde terk edip başka diyarlara sığınmak zorunda kalacaklardı. Neyse ki onların gidecek yerleri vardı ve gittiler, ya diğerleri?

Kürtler, Çerkesler, Gürcüler, Lazlar vs. gibi Müslüman ama Türk olmayan unsurlar için ise kendi dil ve kültürünü ayakta tutmak mümkün olmaktan çıkmıştı ve Cumhuriyet bürokrasisi içinde yer bulabilmek ancak devşirme olmayı baştan kabul etmekle mümkün olacaktı artık. ‘Vatandaş Türkçe konuş’ kampanyaları, herhalde güzel Türkçe kampanyaları değildi ve sürekli ‘ötekileri’ tehdit eden ve onları muhtemel suçlu gören bir anlayışın eseriydi. Bütün bu dayatmalara rağmen Kürtlere doğru dürüst Türkçeyi de öğretemediler bir türlü ama ‘diğer ötekileri’ dillerinden koparmayı becerdiler.

Eski ve Kötü’ye karşı yapılan ‘devrim’den 85 yıl sonra, Osmanlının çoğu eski sömürgelerinin üç katı daha yoksul ve en az iki katı daha eğitimsiz kaldılar. Ve bir nebze bir gelişme olmuşsa bu, merkezi dinlemeyen çevrenin eseridir ya da tamamen kendiliğinden.

Bütün ötekileri bir zaptı-rapt altına almakla yetinmediler. Hem Türk hem de Müslüman olan büyük halk kitlelerini de rahat bırakmadılar ve sonunda onları da memnun edemediler. Aleviler oldum olası kendi dinlerini yaşayamadılar ve mızırdanıp durdular ve Sünni Müslümanlar da öyle. Daha demokratik birçok adımın atıldığı bu gün bile hem Türk hem Müslüman olanların şikâyetleri bitmiyorsa, sıkıntılar devam ediyor demektir.

Geçmiş yaşam tarzını bir nebze ilerletmeyen ancak eskiden var olan birçok özgürlüğü rafa kaldıran bu ‘‘devrim’’ kim için yapılmıştı tanrı aşkına. Tüm samimiyetimle soruyorum bunu, kimi memnun etti. Saf kan Türkleri mi? Hiç sanmıyorum, safkan Türk ideolojisi peşinde koşturanlar aslında toplumun en yoksul kesimleri, kendilerini niye aldatıyorlar.

Bazen, 1920lerin Anadolusunda, illa bir devrim olması gerekiyor idiyse, bunun Sosyalist bir devrim olması gerekirdi diye düşünürüm. O da bir travma yaratırdı kuşkusuz ama, Anadolu’nun bütün yer altı kaynakları harekete geçirilmiş ve hatırı sayılır bir alt yapıya sahip olmuş olurduk hiç olmasa. Nüfus başına düşen eğitim yılı şimdikinin en az iki misli olurdu ve bu küçümsenmeyecek bir fark yaratırdı. Memlekette milli mesele ile ilgili sürtüşmeler çok daha hafif olurdu inanın. Ve nihayetinde o da çökecek bir şeydi ama Macarya’dan Çekya’ya kadar bütün doğu bloğunun nihai macerasına bakarsak, biz çoktan Avrupa Birliği üyesi olmuş olurduk.

Kemalizm başaramadı, keşke başarsaydı ama olmadı. Ayrıca neyi başarmak istiyordu onu da anlamakta zorluk çekiyorum. İşte ‘Suriye’den iyiyiz, İran gibi değiliz’ benzeri kıyaslamalar başkalarını gülümsetir olsa olsa. Koca bir imparatorluğun mirasçısını, Britanya İmparatorluğu’nun mirasçısı ile kıyaslayabilsek keşke ve görsek neyin ne olduğunu.

Anadolu halkı için iyi bir şey oluşamadı madem, bu devrim ne işe yaradı o zaman.

Travma dediğin nedir ki zaten.

 

Sayı : 2008 07