Kafkaslarda Son Durum, G.Osetya, Abhazya ve Bağımsızlık

0
433

Soldan sağa; Yalçın Karadaş, Turabi Saltık, Serkan Canpolat, Yaşar Güven

Jıneps Gazetesi İzmir Temsilciliğinin düzenlediği ‘Kafkaslarda Son Durum, G.Osetya, Abhazya ve Bağımsızlık’ konulu panel İzmir de gerçekleştirildi.

Pek çok kurum ve kuruluştan temsilcilerin davet edildiği panel ilgiyle izlendi.

Jıneps gazetesi editörlerinden ve Yayın Kurulu üyesi Yaşar Güven, Jıneps Gazetesi Yayın Kurulu üyesi Yalçın Karadaş, Kafkas-Osetya Dayanışma ve İnsani Yardım Komitesi çalışanlarından Serkan Canpolat ve Jıneps İzmir Temsilcisi Turabi Saltık’ın konuşmacı olarak katıldıkları panel, Konak Belediyesi Kültür Müdürlüğü Konferans Salonu’nda yapıldı. İzmir Demokratik Kitle Derneklerinin temsilcilerinin de aralarında bulunduğu dinleyici topluluğu sorularıyla panel etkinliğini zenginleştirdiler. Panelistlerin konuşmaları ilgi ile dinlendi.

Paneli yöneten Turabi Saltık açılış konuşmasında, Kuzey Kafkasya’nın uzak geçmiş tarihini, halkın ilişkilerini ve coğrafyanın konumunu anlattı. Daha palaleotik dönemden beri yerleşik Kafkas kabilelerinin çapa tarımına geçtiklerini, üzümü evcilleştirdiklerini ve hayvancılık yaptıklarını, özellikle atı evcilleştirdiklerini, çanak çömleği geliştirdiklerini, seramikten kaplar elde ettiklerini dillendirdi. Toplumsal yapıya egemen olan anaerkil ilişkileri yaşayan kabilerin madenden araçlar geliştirdiklerini ve Kafkasya’da Kuban Kültürü ve Kuban Uygarlığını başlattıklarını, Kuban havzasında yaşayan kabilelerin geliştirdikleri üretim araçları ve üretim ilişkilerini anlatan Turabi Saltık, “Kuzey Kafkasya’da kazılarda açığa çıkartılan çok sayıda araç gereç, yapıldıklarını madenler bakımından çeşitlilik göstermekteydi. Kuban Kurganları adı verilen mezarlarda ilk bronz, altın ve gümüş işçiliğinden yapılma pek çok araç açığa çıkartılmıştır. Bu mezar kazılarından elde edilen ve gümüşten yapılmış Kanatlı At görünümündeki kupa eski Nart kültürünü yansıtması bakımından çok önemlidir. Kupa üzerinde görülen tasvirler, çeşitli hayvan figürleri, yıldızlarda da görülen dünyayı devreden hayvanlar dairesidir” biçiminde örneklerle konuşmasını sürdürdü. Kurgan kazılarında elde edilen araçlar üzerindeki resimleri yorumlayan Saltık, Kafkas ilk çağ kültürünü yaşamış eski kabilelerin kendilerinden sonraki kültürleri nasıl etkilediklerini anlattı.

“Nart mitoloji kültürü eski Grek kültürünü etkilemişti” diyen Saltık; “Eski Yunan ticaret kolonileri Kafkasya’ya deniz ticareti yoluyla daha MÖ. 2500 de gelmiş yerleşmişlerdi. Bölgeye yerleşen Grekler Kafkas kabileleriyle ticari ilişkiler geliştirdiler ve bu sıralar Nartlar’a ait kültürleri öğrendiler. Nart kültürlerini ilk defa bu sıralar yazıya geçirdiler. Sonra da Nart kültürü ve mitolojilerini kendilerine mal ettiler. Ve ardından bölgeye pek çok defa Avrupalı, Venedik, Ceneviz ticaret kolonileri geldi. Ardından Roma saldırıları ile doğudan gelen Hazar saldırıları başladı. Arap, İran ve Moğol saldırıları Çerkesler’in topraklarına talan etti” biçiminde sözlerini sürdürdü. 15. yüzyılda ise Kafkas-Rus ilişkilerinin başladığını, özellikle Rus Çarlığının Kafkasya üzerindeki savaş ve kıyımını anlattı ve “uzun yıllara yayılan Kafkas-Rus savaşları sonunda Çerkesleri sürgün ettiler” biçiminde sözlerini sürdürdü. Daha sonra Çerkeslerin Rus burjuva devrimine katıldıklarını, Ekim devrimi ile de Kafkasya’da Özerk Cumhuriyetlerde dillerini, kültürlerini, geleneklerini yaşattıklarını, parlamentolarını oluşturduklarını anlattı.

Jıneps Gazetesi editörlerinden ve Yayın Kurulu üyesi Yaşar Güven ise günümüz Kafkasları üzerine ve Abhazya özelinde bir sunum yaptı. Özellikle Bağımsız Abhazya ve Kafkasya’da son durum üzerine açılımlar yapan Güven, Çarlık Rusyası’nın sürgün politikası sonucu Çerkeslerin nüfuslarının çok önemli bölümlerini yaban diyarlara sürgün eden Rusya devletinin Kafkas-Rus savaşları politikaları üzerinde durdu. Kafkasya’nın ve özelde Gürcistan ve Abhazya’nın da çok etnikli, çok dilli ve çok dinli yapılarına dikkat çekip Gürcistan’ın son hareketi ile ciddi bir güvensizlik ortamı yarattığını, Kafkasya’yı emperyal müdahaleye açık hale getirdiğini söyleyerek; halkı açlık sınırında yaşarken bütçesinin önemli bir kısmını askeri harcamalara ayıran Saakaşvili yönetiminin, 1992 savaşındaki ‘97 bin Abhazı yok etmek için 100 bin Gürcüyü feda ederim’ anlayışını sürdürerek kendi halkının ölümüne neden olduğunu ve Gürcistan’ın değil başka ülkelerin çıkarına hizmet ettiğini vurguladı.

Gürcistan’ın toprak bütünlüğü yalanının ise Stalin politikaları sonucu oluştuğunu ve 1917 sonrası olan bitenin iyi incelenmesi ve anlaşılması sonucu, Gürcistan’ın bütün tezlerinin aslında yine kendileri tarafından çürütüldüğünün anlaşılabileceğini söyleyerek örnekler verdi. Rusya Federasyonu’nun (RF) Çeçenya konusundaki tavrının Kafkas halklarınca gözardı edilemeyeceği ve uygun pozisyonu almak için kendi çıkarına denk düşen bir tavır sergilediğinin unutulmaması gerektiğini söyledi. Türkiye’nin ise bu son olayda sınıfta kaldığını, medyanın genelde Türkiye politikası ile örtüşen bir yayın politikası izlediğini ve uzman, analist etiketli insanların bilgi eksiklikleri nedeniyle yanlış ve yönlendirici bilgiler aktardığını; ABD’nin Saakaşvili’yi Saddam ve Ladin gibi kullanıp saldırıyı teşvik ederek, daha önce de gündeme getirdiği Montrö anlaşmasının tekrar tartışılmaya açılması, Polonya’ya füze kalkanı kurulması, İran’a saldırı durumunda RF’nin tepkisizliğinin sağlanması vb. sonuçlara ulaştığını ve günümüzde ABD, NATO ve AB’nin Kafkasya üzerindeki çıkar ilişkilerini dillendirdi. Gürcü -Abhaz savaşının sonuçlarını anlattı ve yorumladı. Egemenlerin senaryolarında ‘küçük’ ve ‘güçsüz’ halklara biçilen rolün figüranlık ve sonucunda ölmek olduğunu, insan yaşamının petrol boru hatlarından daha değersiz olduğununu; söz konusu halkların kendi senaryolarını yazıp başrol oynamaları gerektiğinin çözüm açısından önemli olduğunu vurguladı.

Kafkas-Osetya Dayanışma ve İnsani Yardım Komitesi çalışanı olarak Güney Osetya’da son durum ve bağımsızlık üzerine söz alan Serkan Canpolat; Oset halkının tarihteki ataları Alanlar’ın Kafkasya’da çok uzak geçmişten beri yaşadıklarını belirtip, Güney ve Kuzey Osetya’nın Osetler’in doğal yurdu olduğunu ifade etti. Osetler’in tarihini ve çevre halklarla ilişkilerini; Kafkas-Rus savaşlarında Osetler’in yerini açıkladı. Son otuz yıldan beri dağıtılan Sovyetler’den sonra Kafkasya’daki Oset-Rus, Oset-Gürcü ilişkilerini ve özelde Güney Osetya-Gürcistan ilişkilerini anlattı. Gürcistan Hükümetinin bu savaş ve işgalle kadın-yaşlı-çocuk demeden 1600 insanı katlettiğini, Güney Osetya’da katliam yaptığını dillendirdi. Savaşta taraf olan ABD’nin desteklediği Gürcü lider Saakaşvili’nin savaş suçlusu olduğunu söyledi. Canpolat, savaşın en çok siviller ve masum halk tarafından hissedildiğini, benzer yıkımlar, savaşlar yaşamamak için dünya kamuyounun Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlık kararına artık saygı duyması gerektiğini belirterek sözlerini noktaladı.

Jıneps gazetesi yazarlarından ve Yayın Kurulu üyesi olan Yalçın Karadaş ise Kafkasya’da yaşananlar üzerine özellikle Gürcistan’ı bilen ve son iki yıldır da Gürcistan’da iş ilişkileri nedeniyle yaşayan biri olarak Gürcü-Abhaz ilişkileri üzerine söz aldı. Ve Gürcülerin şoven, ırkçı, milliyetçi yanlarını örnekleriyle anlattı. Gürcü-Abhaz savaşında Abhazlar’ın ülkelerini savunduklarını aktardı ve “1992 de başlayan savaştan sonra, Abhazya içinde yaşayan halkların tamamının iradesi ile bağımsızlığını ilan etmişti” dedi. “Abhazya, Gürcülerin Güney Osetya’yı işgali sırasında da ikinci bir cephe açmış ve işgalci Gürcü ordusunu Yukarı Kodor vadisinden de çıkartmıştır” açıklamasını yapan Karadaş sözlerini şöyle tamamladı:

“..1801 yılında Gürcistan’ın Çarlığa katılımı ile başlayan ve Sovyet döneminde de süren politikalarıyla Rusya, Kafkas halkları arasında kendisine “işbirlikçi” olarak seçtiği Gürcistan’ı diğer halklardan farklı ve pozitif ayrımcılıkla destekleyerek bugünkü “şoven” ülkenin doğmasına zemin hazırladı. Sovyetlerin yıkılması sonrasında ise, bu kez de emperyal batının destek ve yönlendirmeleriyle egosu aşırı şişirilen Gürcü yöneticilerinin saldırgan ve başkalarına yaşam hakkı tanımaz politikaları bugün yaşananların gerçek nedenleridir.

Bu politikaların sonucu olarak Kafkas halkları arasındaki konumunu son derece zayıflatan Gürcistan’ın gelecekte nasıl bir politika izleyeceğini göreceğiz. Ancak mevcut ırkçı ve açgözlü politikalarının devamı halinde zaten pek çok etnik grup ve bölgeden oluşan ülkenin parçalanması sürpriz olmayacaktır.

Kafkasya’da olduğu gibi, Dünyanın hiçbir yerinde artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Rusya attığı son adımla, Abhazya ve G.Osetya’nın bağımsızlığını tanıyarak, yüzyıllardır ezdiği ve ikinci sınıf muameleye tabi tuttuğu, nüfusunu sürgün ve soykırıma uğrattığı, başta Adığe ve Abhazlar olmak üzere tüm Kafkas halklarıyla ilişkilerini de yeni bir boyuta taşıyabilir. Belki de sürgün, soykırım ve çifte vatandaşlık hakkını Kafkasyalılara tanıyarak, dünyayı ve yine Kafkas kimliğini yok sayan Türkiye’yi ters köşeye yatırabilir.

Kafkasyalı devletlerin, aydınların ve kurumların da her şeye hazırlıklı olması ve bir türlü açılmayan ‘diyalog’ yolunu açarak, ‘ortak aklı bulma’ yönünde bir takım kişilerin ‘kişisel kaprisleri’ ni aşarak, gelecekte kendilerine onurlu bir yol açmaları da mümkün görünüyor…”

Panelin son bölümünde panelistler dinleyicilerden gelen soruları yanıtladı. Sonuç olarak düzenlenen panelle İzmir’de kitle kurum ve kuruluş temsilcilerine önemli bilgiler verilmiş oldu ve geride üzerinde düşünülecek bir çok konu bıraktı.

 

Sayı : 2008 10