Türkiye Diyasporası Kafkas Aydınlarından Seçmeler

0
808

Başka halklara bol kahraman ve aydın yetiştiren Çerkesler, söz konusu kendi halkları olunca cimrileşmekte ve ender çıkan aydınlarına da ne sağ iken, ne ölümünden sonra sahip çıkmak ve onları “anlamaya çaba sarf etmek” ve üretimlerinden dolayı “onore etmek” akıllarına dahi gelmemektedir. Aksine yarı-cahil duygularla zaman zaman arkalarından cahilce konuşulduğu bile olabilmektedir.

Hiçbir üretimde bulunmadan kimseyi beğenmeme, her konuda bilgiçlik taslama psikolojisinin Çerkesler’deki dramatik, hastalıklı halinin irdelenmesinin bilim adamları için el atılmamış ciddi bir alan olduğunu da sanıyoruz.

Çerkes aydını dendiğinde bizim neslimizde ilk aklımıza gelen isimler, dünyaya bakış açılarındaki farklılıklara saygı duyarak belirtmek gerekirse, rahmetli Beygua Ömer Büyüka, Dr.Vasfi Güsar, Dişno Tarık Cemal Kutlu, Teşu M.Yasin Çelikkıran ve Çuşha İzzet Aydemir’dir.

Kendilerini saygı, özür ve rahmetle anarak ilkin Sn. Aydemir’in 1998 yılında yayınlanan ve ne yazık ki kurumlarımızın bastırdığı pek çok eser gibi yazım, baskı, estetik ve düzenleme hatalarının kurbanı olan, ‘Muhaceretin 125.Yılı Anısına’ hazırladığı “Göç-Kuzey Kafkasyalıların Göç Tarihi” (Gelişim matbaası,1988, Ankara) adlı eserinin sonuç kısmını 2 bölümde “yorumsuz” yayınlayarak, diyasporalı Kafkas aydınlarının düşüncelerini paylaşmaya başlamak istiyoruz. Umarız bu kitap gözden geçirilerek yeniden ve kitabın sonunda yazarımızın hazırlandığını belirttiği, tüm çabalarımıza karşın kimde olduğunu ve akibetinin ne olduğunu bulamadığımız “Cumhuriyet Döneminde Çerkesler ve Politik Eylemleri” kitabı “profesyonelce” ve yazarına yaraşır şekilde yayınlanır.

Düşüncelerine yer verilecek aydınların dünya görüşleri farklı olup, yazıların seçilmesinde “dünya görüşü” temel alınmamış ve olabildiğince farklı görüşleri yayınlamak amaçlanmıştır. Önemli olan farklı görüşleri anlayabilme çabası ile, bizden farklı düşünse de insanların görüşlerine saygıdır.

Bunca yıllık sürgün yaşamımızda nereden nereye gelebildiğimizin de bir nebze olsa görülebileceği umudundayız.

Benzeri eski yazıları yayınlamamızda ve her konuda yorumlarınızı iletmekte lütfen yardımınızı bizden esirgemeyin. Okuyanı ve yorumlayanı yoksa yazmak neye yarar ki?

İstanbul, Ekim 2008


Sn.İzzet Aydemir’in Aziz Hatırasına Saygıyla…

Ve Sonuç!

I.Bölüm

Dünyada hiçbir ulus yoktur ki, Çerkesler kadar dağınık, ulusal bilinçten uzak, bir yurtları hem de yanı başlarında bir anayurtları olduğu halde ulusal sayılarının yüzde doksanı yabancı ellerde yerleşik bir hayat sürdürsün.

Kafkas ulusları arasında Çerkesler, (daha açık bir deyimle Adige ve Abhazlar) kadar ulusal kimlik ve geleceklerine karşı kayıtsız bir ulus gösterilemez.

Çerkesler kadar olmasa da büyük felaketlerle ve aynı tür insanlık dışı baskı ve terörle karşı karşıya kalan pek çok ulus, çok kısa bir dönemde olmasa da, ulusal bilinçlenmelerini tamamlama başarısını gösterebilmiş, kendi geleceklerini kendilerinin saptaması yolunu bulmuş, ulusal politikalarını belirleyerek bu yolda amaçlarına doğru eyleme geçmişlerdir.

Bunların bir kısmı amaçlarını gerçekleştirmiş, diğer bir bölümü de bu yolda büyük bir ilerleme sağlamışlardır. Bu uluslar arasında Yahudiler, yüzyıllar sonra İsrail’de dünyanın dört bucağından gelerek ulusal devletlerini oluşturmuşlardır.

Çerkesler gibi yurtlarını yitirmiş Kafkaslı diğer komşu ulusların da bu aşamadaki çalışmaları sonucu anayurtları dışındaki soydaşları (anayurtlarına dönmek istemeyenler dışında) yurtlarına dönmüşlerdir.

“Yirminci yüzyıla erişebilen ulusların artık yok olmalarına olanak tanınmayacaktır” ilkesinden hareket edilirse ve Çerkesler de bu çağa genelde erişebildiklerine göre, bu ilkenin onlar için de geçerliliğini koruması hayali bir görüş olmamalıdır.

Ancak bilmemiz gereken acı bir gerçek vardır ki, o da bu yolda çaba gösterecek aydınlarının geçmişte olduğu gibi, ulusuna hizmet eder görünümü altında halkının çıkarlarına ters düşerek yabancı politikalar ve ideolojilere hizmetten kesinlikle kaçınmaları gerektiğidir. Ulusal çıkar ve politika çerçevesinde başvurulan çeşitli eylemler de neyin doğru neyin yanlış olduğu bilinci kesinlikle kafalara iyice yerleştirilmelidir.

Her şeyden önce yapılacak ilk şey geleceğe yönelik ulusal bir politika ve stratejinin oluşturulmasıdır.

Günümüzde ve geçmişte yaşadıkları ulusların üst düzey bürokratları, politikacıları, hatta bu politika içerisinde en yetkili ve etkin roller oynamış Çerkes kökenli kişilerin, kendi ulusal meseleleriyle ilgilenmemeleri, toplumlarını dışlamaları, içinde yaşadıkları ulus yönetiminden saf dışı edilmeleri ve saygınlıklarını yitirmelerinin ardından da yeniden kayıtsız kaldıkları soydaş topluluğuna dönmek istemeleri çok düşündürücüdür.

Tüm özgürlük ve bağımsızlık savaşında önemli ve etkin çalışmalarıyla bu savaşın kazanılmasındaki hizmetleri inkar edilemeyen bir Adige (Çerkes Ethem) Yunanistan’a kaçmak zorunda bırakıldıktan sonra dış baskılar sonucu oradan Irak’a ve burada da barındırılmayarak Ürdün’e soydaşlarının kanatları altına sığınmış ve onlardan gördüğü sıcak ve yakın ilgi sonucunda Amman’da bir kahve köşesinde, gizlice ağlayışına tanık olan bir soydaşına “Ben Çerkes olduğumu ancak şimdi öğrendim” (149) diyebilmiştir.

Cumhuriyet döneminin bir Başbakanı Abhaz Rauf Orbay yaşamının son yıllarında Lozan antlaşmasının Çerkeslere azınlık hakkı verilmesi yolundaki yaklaşımları benimsemediğini, sonuçta bundan pişmanlık duyduğunu, aynı şekilde Gönen ve Manyas köylerindeki soydaşları Çerkes köylerinin düşmanla işbirliği yaptığı gerekçesiyle sürgün edilmelerine ilişkin kararnameyi imzalamasını (150) basit bir olay gerekçesiyle onayladığını dile getirmiştir.

Oset Dışişleri Bakanı Bekir Sami Kunduk, Osmanlı yönetiminin gözde mareşallerinden Adige(151) Fuat Thuga, İttihat Terakki’nin lideri Çeçen Mahmut Şevket Paşa ve niceleri görkemli dönemlerinde acaba soydaşlarıyla ne dereceye kadar ilgilenmişlerdir?

Yakın tarihlerde İsrail-Arap savaşı sonunda Jolan’dan kaçarak Şam çevresine dağılan Çerkesleri temsilen Em. Gen. Muhammed Azmet ve Dr. Hikmet Hilmi Türkiye’ye gelerek Suriye’deki soydaşlarına (152) yardım isteğinde bulunmuş, dönemin üst düzey Çerkes kökenli yöneticileri ile bazı, yine aynı yapıdaki parlamenterlerin konuya yaklaşımları: “Komünist bir ülkede yaşayanlarla ilgilenmek ne dereceye kadar akılcı olur?” biçiminde olmuştur.

Bunlar Çerkeslerin göç döneminde karşılaştıkları bilinçsiz ve trajik olaylardır. Peki Çerkeslerin bu ve buna benzer durumlarla karşılaşmalarının, ulusal bilinçten uzaklaşmalarının nedenleri neler olabilir? Çerkeslerin sosyal yapıları incelenecek olursa “bir ulusu ulus yapmanın koşulları arasında Çerkeslerde bulunmayan veriler” nelerdir? Bunlar üzerinde durmakta yarar olacaktır.

 (149) Kafkasya Kültürel Dergi,S:37, sf.14

(150) 1960’lı yıllarda Çerkes büyük ve düşünürlerinin katıldığı bir sohbet sırasında Rauf Orbay’ın sözleri.

(151) Fuat Paşa’yı diğerlerinden ayırmak gerekir. Soydaşlarının meselelerine gereken ilgiyi yaşamının sonuna kadar göstermekten kaçınmadı.

(152) Kafkasya Kültürel Dergi S.35, sf.7

Kaynak: Göç-Kuzey Kafkasyalıların Göç Tarihi (Gelişim matbaası,1988, Ankara)

Devam edecek…


İzzet AYDEMİR (1925-2005)

1925 yılında Kilis’te doğan İzzet Aydemir, Çusha ailesinin mensubudur. Ailesi, Anapa’dan Balkanlara sürülen ve 14 yıl Üsküp’de yaşadıktan sonra ikinci kez yerlerinden edilerek Ürdün’e gönderilen Çerkes göçmeniydi. Ürdün’den önce Şam’ a, oradan da Kilis’e gelip yerleşmişlerdi.

Babası Komiser olduğundan çok değişik yerlerde görev yapmıştır. İlkokulu Afyon’da, ortaokulu Burdur’da, liseyi de İstanbul Kabataş Erkek Lisesinde bitirmiş ve Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi Bölümüne girmiş ancak son sınıftayken okulu bırakmak zorunda kalmıştır. Evli ve iki çocuk babası idi.

1961 yılında kurulmuş olan Ankara Kuzey Kafkasya Kültür Derneği’nin kurucuları arasında öncü olarak yer almış ve derneğin ilgi görmesinde, kurumsallaşmasında önemli roller üstlenmiştir. Bir dönem dernek başkanlığı da yapmıştır.

1964-1975 yılları arasında 11 yıl aralıksız olarak ‘Kafkasya Kültürel Dergisi’ni mali sıkıntılar içerisinde çıkartmıştır.

İlk defa Kuzey Kafkasya ile ilişki kuran insanlar arasında yer alan Sayın Aydemir, 1969 yılında Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’ni ziyarete gitmiştir. Nalçık’da günün aydınları, yazarları ve tarihçileri ile tanışmış, rahmetli Thabısım Semih ile bir araya gelmiştir. 1972 yılında da Suriye ve Ürdün’e gitmiş, zamanla kurduğu kişisel ilişkilerin yaygınlaşmasını sağlamıştır.

Bu seyahatleri sırasında edindiği izlenimlerini ve anılarını, çıkardığı Kuzey Kafkasya Dergisinde yayınlayarak, Türkiye dışındaki Kuzey Kafkasyalılara karşı bir ilgi uyandırmıştır. Onun öncülüğünde kurulan ilişkiler sonrası  “Kazanuko Jabağ”, “Kafkas Hikayeleri Antolojisi” gibi iki değerli eser ortaya çıkarılmıştır.
Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonucunda Kuzey Kafkasya’da meydana gelen olumlu gelişmeleri yakından takip etmiş ve 1991 yılında Kabardey-Balkar ve Adıgey Cumhuriyetlerini eşiyle birlikte gezmiş, bir yıl sonra da bir ev satın alarak Nalçik kentine yerleşmiştir.

Kaf-Dav tarafından 2003 Hizmet Ödülü verilen Aydemir, 2005 yılında Düzce’de vefat etmiştir.

Eserleri:

*Kafkasya Kültürel Dergi: 1964-1968 yılları, Ankara

*Kafkasya Kültürel Dergi: Özel sayı: 39-42,1973, Ankara

*GÖÇ – Çerkes Sürgünü – Ankara, 1988

*Muhaceretteki Çerkes Aydınları – Ankara, 1991

*Çok sayıda makale.

Kaynak:KAV-DAV

 

Sayı : 2008 10