Biz Kimiz; Bu Ülke Kimin?

0
1319

Kim olduğumuz ve bu ülkenin kime ait olduğu sorunu, kesinlikle zor yanıtlanan ve üzerinde asla uzlaşılamayan bir konudur. Yanıtı kişilerin ve devletin bakış açısına ve güne göre değişir. Ama en çok kabul gören, bu ülkenin sahibinin Türkler olduğudur. Bunu Kürt ve Türkler’in olduğu tezi izler. Zaman zaman da bu halklara Gayrı Müslim bazı dinsel gruplar dahil edilebilir. Ortalık karışınca ve devletin organları kritik zamanlarda sazı ele alınca da ‘Türklük’ün tüm halkları kapsadığı yalanı, kendileri inanmasa da birileri ve yetkililerce ortaya atılır. Zaten Anayasa da öyle söylüyordur.

Bugünlerde bu ülke sanki Türk, Kürt ve Ermeniler’in ülkesi oldu. Ara sıra da Ermeniler’in yerini örneğin, Rumlar ya da Yahudiler alabilir. O duruma göre değişir.

 Ama kabul etmek gerekir ki, bu ülke en çok Türkler’in, sonra Türk ve Kürtler’indir. Bu iki seçenek arasında gider gelir, yuvarlanır ülkemizin sahipliği sorunu.

 Radikal gazetesi yeni bir yazı dizisi başlatıyor: “Dev Araştırma, Çarpıcı Yazı Dizisi KÜRTLER”

 “Milliyet Gazetesi’nin Tarhan Erdem yönetiminde KONDA’ya yaptırdığı ‘Biz Kimiz’ sivil kimlik araştırmasına göre Türkiye’nin nüfusu 73 milyon. Bunun %81.33’ü Türk, %9,02’si Kürt-Zaza; %0.75’i de Arap. Çerkesler, nereden icap etmiş, kim keşfetmişse ‘Türk kökenliler’ ana başlığı altında Kafkas ve Balkan göçmenleri ile aynı grupta toplanmışlar ve Çerkesler nüfusun ancak %0.27’sini oluşturuyorlar; Gürcü ve Çeçen halkları ile beraber hem de.

Evet, böylece ülkede 55 milyon 484 Türk, 11 milyon 445 bin Kürt yaşıyor olduğunu öğreniyoruz. Üçüncü etnik grup Araplar ve dördüncüsü de 220 bin nüfuslu Lazlar. Çerkes, Çeçen ve Gürcüler’in toplamı ise ancak 210 bin. Yanlış yazmadım; 2 milyon 100 bin değil; 210 bin.”(1)

 İşte yukarıda bu şekilde eleştirdiğimiz “bilimsel” rapor üzerinden giderek, tek ve biricik kimliğini yitirmemiş Kürtler hakkında epey bilgi sahibi olacağız. Demek ki Kürt denen birileri (halk mı, etnik mi, millet mi, yoksa ulus mu onu da göreceğiz) hakkında çarpıcı bilgiler edinme fırsatımız doğdu. Daha önce bu ismi hiç duymamış, hiçbir bilgi sahibi olmamıştık.

Ülkemizde her gazete, dergi, kitap ve görsel, işitsel medyada ilerici veya aydın olmak için sürekli ağızlarda çiğnenen ama bir türlü kimlikleri tanınmayan bir halk değil miydi Kürtler? Aynı kimlikleri sürekli reddedilen ve “diğerleri” kategorisine mahkum edilmiş, Türkleştikleri varsayılan, üç-beş kişi kaldıkları yukarıda andığımız türden bilimsel araştırmalarla ispata çalışılan Çerkes, Laz, Boşnak, Arnavut, Pomak gibi bir halk değil miydi bu Kürt denen halk da? Hani eskiden “kart, kurt sonra Kürt” oluvermemişler miydi? Demek yıllarca verdikleri mücadele, demokrat aydınların desteği ve Batının da kendilerini yeniden keşfiyle diğer etnik gruplara göre epey yol alan bu halkı sonunda tanıyabileceğiz.

 Zaten “şu Kürtler’in kimliği bir tanınsa, Türk ve Kürt uzlaşsa da, şöyle bir önümüzü görsek artık” demeye başlamıştık biz de. Ne olacak ki, eğer öteki kimlikler de tanınmak isterlerse işte önlerinde güzel bir örnek oluşmakta. Tabii çoktan Türk olmanın gurur ve şuuruna vasıl olmadılar ise…

 Dediğimiz gibi, bir Allahın aydını da çıkıp, “halklar arasında hiyerarşi olmaz, demokrasi için kafa sayısı ve şiddet şartı kabul edilemez” deyip, “bu ülke tüm halkların eşit birliği ve demokrasi içinde yaşamaları ile önünü görebilir, üzerindeki topraklara layık bir devlet oluşur” diyemez. Herkes kalabalıkların modasına uyar ve birileri yok sayılarak, birilerinin hakkını savunan demokrat olunuverir.

 Krizin ve Kürt sonunun üstüne, Ermeni sorunu hakkında bazı aydınlar bir özür kampanyası başlattı, yer yerinden oynadı. En çok kullanılan hakaret kelimelerinden olan “Ermeni” kelimesinin etrafında kıyamet kopuyor şu günlerde.

 Ben garip de ne yapacağımı şaşırdım. Kürtlere hak veriyorum, ama başkalarını yok saymalarını kabul etmiyorum; terörü kabul etmiyorum. Ülkenin bölünmesini kabul etmiyorum. Aşırı kafatasçıları anlamam zaten mümkün değil; ister Türkçü olsunlar ister Kürtçü.

 Dindarları anlıyorum da dini alet ederek köşeleri dönenleri, şeriat diyerek herkese müdahale hakkını kendinde görenleri anlamıyorum.

 Ermenileri anlıyorum, ayrımsız her Müslüman halkı karşılarına almalarını ve sanki yaşananlarda kendilerinin en ufak bir suçları, günahları yokmuş hali ile, saldırgan gözü karalıklarını anlayamıyorum.

 Bir de şunları anlamıyorum: Tarihin gördüğü en büyük sürgün ve soykırımlardan birini yaşayan Çerkesler’in derdini kimseye anlat(a)mamalarını ve kraldan çok kralcılıklarını anlamıyorum. (2) Onları ve acılarını bilinçli şekilde yok sayanları anlamıyorum. Ve soykırımın en büyüğünü yaşayan bu halkın varlığı ve gerçekliğini reddeden, her belanın altında bu halkı arayan sol-aydın kimliğinin nasıl bir sol, nasıl bir aydınlık olduğunu da anlamıyorum.

 Trajedinin yaşandığı 1915 yılında Kafkaslar’dan sürgün edilmiş Çerkesler hala geri dönebileceği umudu içinde, henüz 40 yıllık Osmanlı iken, bu topraklara daha yerleşememişken, bazı Ermeni aydınlarının yaşadıkları acıyı bölgedeki Kürtler’e ve sayıları iki elin parmaklarını geçemeyen Çerkesler’e yükleme saçmalıklarını da anlamıyorum. (3)

 Şimdi ben ne yapayım siz akıl verin. Beni yok sayan ve sürekli karşısına almaya şartlanmış Kemalist ve kafatasçı Türkçüler’i mi savunmalı, beni yok sayan Kürtler’in hakları için mi savaşmalıyım? Ermeniler için imzacılara katılmalı mıyım, yoksa “benim ne alakam var, ben Türk bile değilken, daha bu ülkede misafir iken neden özür dileyeceğim? Kim yaptıysa o özür dilesin; bana ne? Hem ben daha beterini yaşadım; artık birileri de beni kabul etsin, benden özür dilesin. Almadan vermek Allaha mahsus” mu diyeyim?

 Atamızın yolunda yürüyen uygar kadın insanlarımızdan, çağdaş aydın görünümlü, bol makyajlı, hem de ‘sol politikacı’, “Ermeni” kelimesini küfür gibi kullanırken, aydınlarımız olayın bu yönünden çok, “hayır efendim, sayın Cumhurbaşkanımızın anne tarafı Ermeni değil, kökenleri taa Selçuklular’a kadar giden soylu bir Türktür. Bu çirkin bir iftiradır!” ın Türklüğü ispat tarafıyla ilgileniyor, iktidarı ve avantaları kaybetme telaşı içinde herkes ağzına geleni ifade edebiliyor ise, bu ülkenin sadece Türk ya da Türk ve Kürt’e değil, hepimize ait olduğunu söyleyebilmek bile cesaret ister.

 Bizim yaptığımıza gelince, biz de sulandırıyoruz işte fazla koyu kaçmış bu karışımı. Elimizden şimdilik başka bir şey gelmediğini farz edin.

 

Eylül/2006 KONDA’nın Yetişkin (18+yaş)

Nüfusun etnik kökenlerine ayırımı

                                                                    %

Türk                                                           78.10

Kürt ve Zaza                                              13.40

Yerel Kimlik                                                  1.50

Diniyle ve Mezhebiyle tanımlayanlar          1.10

Arap                                                           0.75

Göçmen                                                     0.40

Kafkas kökenli                                             0.30

Balkan kökenli                              0.20

Asya Türkleri                                              0.10

Gayrimüslim                                              0.10

Roman                                                     0.03

Diğer                                                          4.02

Toplam                                                      100.00

 (20 Aralık 2008)

 

 (1) Biz Kimmişiz? Bir Bilimsel Anketin Düşündürdükleri, Yalçın Karadaş.

Euroxase, Jineps Gazetesi, Sayı: 17, Nisan 2007

 (2) Çerkesler-Kafkas Sürgünü ve Vatansız Bırakılan Bir Halk, N.Berzeg, Chiviyazıları, İst.2006

 (3) Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde ÇERKESLER, Arsen Avagyan, Belge yay., İst.2004

 

 

Sayı: 2008 12 – 2009 01