Tiyatro sanatını toplumsal koşullar belirlemişti. O doğayı izleme ve taklit anlayışı ile gelişmişti. Toplumların oluştuğu kültürel doku içerisinde doğa ve olaylar karşısında; ritüeller, inançlar, danslarla doğmuş, insanın dili ile bütünlük kazanmıştı. Tarihsel süreçte toplumsal bilinç tiyatroyu ortaya çıkartmıştı. Tiyatro; doğayı, olayları, insanı anlama, toplumu kavrama davranışıdır. Ve onun öznesi insandır.
Çerkes halk geleneği milat öncesinden günümüze kültürel bir gelişime sahiptir. Tarihsel süreçte bu kültürel değerlerin saklanıp korunması birer usta şair, ozan ve sanatçı olan “Geguakue”ler tarafından sağlanmıştır. Nart mitolojilerinden kaynaklanan, söylence, efsane, masal ve öykülerin çağımıza ulaştırıcıları bu usta sanatçı ve oyunculardı. Daha ilk başlarda çok tanrılı dinler zamanında Tarım ve Hayvan Takvimine dayalı “ceğafe” (keçi ayaklı) dans ve totemi halkın yaşantısını konu alan figürlerle oyunlaştırılmıştı. İnsanların toplumlaşmasıyla yaşıt olan tiyatro, Çerkes yaşamında da insan için, insanlık için bir araç olarak görülmüştür.
Sözlü söylencelerle başlayan ve yazılı edebiyata yansıyan Nart mitolojileri edebiyatlaştırılınca bu kültür ürünleri, Çerkes ozan ve dansçıları tarafından köylerde seyirlik oyunlar biçiminde sergilendi. Çalışan, üreten halkın yanında yer alan tiyatrolar yapıldı. Köylerde verilen temsillerde, tarlada, bağda, çiftte çalışan, emekçi halkın iş bilincine yönelik eğitici ve sanatsal içeriği olan, sosyal yaşamın -Xabze’nin- paralelinde tiyatrolar yapıldı. Bu temsil ve piyesleri sergileyen oyuncular süreçle daha gelişmiş mekanlarda bilinçli bir tiyatro yapmaya başladılar. Tiyatro yapan ve tiyatro oynayan Çerkes oyuncuları gücünü Nart mitolojilerinden almışlardı. Ulusal oyuncu ve sanatçılar hem yaşadığı döneme hem de sonraki kuşaklara eğitim ve kültür aktarma aracı olarak tiyatro yaptılar. İyi, doğru, yararlı amaçlardan ayrılmadılar. Çerkesler’de tiyatro, erkenden kabullenildi. Xabze içinde hayatın ifadesi oldu.
Çerkesler tiyatroya, sanata ve sanatçılara, sosyal yaşamlarında önem ve değer vermişlerdi. Kafkasya’da pek çok tiyatro kurumları ve salonları oluşturmuşlardı. Nalçık’te edebiyatçı, yazar ve şair Şocentsuk Aliy Dram Tiyatrosu, Maykop’ta Tiyatro Gurupları, Abhazya’da Samsa Camba Tiyatrosu, Osetya ve Çeçenya’da pek çok tiyatro salonları ve tiyatro gurupları bulunmaktadır. Bagrat Şinkuba’nın yazdığı “Kafalarımız Uyuşmuyor” ve “Beyaz Başlık” adlı oyunlar uzun yıllar Samsa Camba Tiyatrosu’nda oynanmıştır.
Şocentsuk Aliy’in yazdığı “Madine” isimli halk destanı ise, Çerkes tiyatro sanatçıları tarafından dramatik temsili opera durumuna getirilmiş, tiyatrolarda oynanmıştır. Destan 1938’de yazılmış, uzun çalışmalar sonucu yayınlatılmıştır. Kadının ezilmesi ve çetin yaşamı konu edilmiştir. Destanda güzelliğini önemseyen Madine mutluluğu düşler. Sevgisinin gerçekleşeceğini umar. Gelecekte özgür olabileceği günleri özler. Feodal düzende, eski geleneklerin etkisinde ya da malı çok olan bir feodal beyin elinde olmak istemez. Madine eskimiş geleneklerin kıskacına sıkıştırılmış kadınların bozuk düzende yaratılan çelişkilere karşı koymaya çalışır.
Çerkesler Rus Çarları tarafından kitleler halinde sürgünle topraklarından çıkartıldıktan sonra diaspora yaşadılar. Gittikleri, yerleştirildikleri topraklara kültürlerini taşıdılar. Yurt, gurbet özlemlerini canlı; anılarını sıcak tutup yabancılaşıp yok olmamanın mücadelesini verdiler. Osmanlı İstanbulu’na yerleşen Ahmet Mithat Efendi (Hağur) 1884’de “Çerkes Özdenleri” adıyla dram şeklinde üç perdelik bir tiyatro oyunu yazdı. Oyunda, Çerkeslerin soyluluk, yiğitlik, onur gibi değerleri konu edilmişti. Çerkes yaşamında korkaklık kesin biçimde her zaman ayıplanmıştır. Bunun nedeni, Çerkes insanının yüzyıllarca acı çekmesi, çetin bir yaşam içinde bilenmiş olmasından kaynaklı cesur karakteridir. Savaş ve acı onu sertleştirmiştir. Korkmak ayıplanmış ve yadırganmıştır.
Ahmet Mithat Efendi’nin yazdığı bu romantik ve dramatik oyunda güzel bir kızla genç bir delikanlının birbirlerine olan aşkı ve sevgileri ile yiğitlik ve cesareti anlatılmıştır. Güzel kıza aşık olan Samurkaş adındaki delikanlıya bir gün bir iftira atılır. Delikanlı korkaklıkla suçlanır. Aslangöz adındaki güzel kız korkak bir gençle evlenmek istemez. Aşkına rağmen, köle ticareti yapan bir tüccara satılmaya razı olur. Dram türünden bir tiyatro olan bu oyun zamanın İstanbul Gedik Paşa Tiyatro binasında oynatılır. Oyun sahnelenirken Sultan Abdülhamit’e “Çerkesler istiklal kazanmak için çalışıyorlar” biçiminde jurnallenerek Osmanlı yönetimince, umumi ahlaka aykırılıktan suçlanarak, Gedik Paşa Tiyatro binası bir gecede İstanbul Belediyesi’nin beyaz kayış takan çavuşlarıyla yerle bir edilerek yakılır. Olaydan sonra bazı yöneticiler, “ah orasını yakan hayırsız eller, bilmiyorlar ki burası Türk Tiyatrosunun mescididir” biçiminde hayıflanmalarda (!) bulunurlar.
Günümüzde ise Çerkesler Kültür ve Dayanışma Derneklerinde amatör gruplarla tiyatro çalışmalarını sürdürdüler. 1990’da İzmir Kuzey Kafkas Kültür Derneği’nin “Kaynana İstemeyen Mahalle” adlı tiyatro oyunu, “yaşlıların uçurumdan atılarak öldürülmesi” olayının oyunlaştırılmasıdır. Nartlar’ın yaşadığı çağlarda Nart bireyleri uzun ömürlü olurlarmış. Nartlar yaşlılarını uçurumdan atarak öldürürlermiş. Günün birinde bir oğul babasını sepet içine koyup uçurumdan atmış. Sepet uçurumda bir ağaca takılı kalmış. Acıyan oğul babasını kurtarıp Nart halkından gizli mağarada saklayıp yaşatmış. Her gün ekmek, su götürüp beslemiş. Bir gün Nart ülkesi kıtlık, kuraklık geçirmiş. Nartlar’ın tohumu tükenmiş, ne yapacağını bilmez halde kalmışlar. Son parça ekmeği mağaraya götüren oğul durumu babasına anlatmış. Tecrübeli yaşlı; “değirmenin etrafını çapala!” demiş. Oğul söyleneni yapmış. Etrafa dökülen tohumlar başak vermiş baharda, Nart halkı yeniden tohuma kavuşmuş. Delikanlıya bu fikrin kimden geldiği sorulduğunda artık olayı gizleyememiş, babasını öldürmediğini anlatmış. Nartlar kurultay toplamış karar vermişler;
“Artık yaşlılar uçurumdan atılmayacak!”
Çerkesler’de tiyatro, gelecekte de Kafkas kültürünün derinliklerinden izler alarak sürdürülecektir.
Sayı: 2008 12 – 2009 01