Hititler ve Adığeler Üzerine Bir İnceleme

0
723

III. Bölüm

Kuzey Kafkasyalıların  Pelasglarla  İlişkileri

Hititlerin egemenliğinin ve Hattuşa’nın yıkılmasından sonra batıya yönelimler başlamıştı. Batı Anadolu’nun arka bahçesinde iki önemli güç vardı. Firigya ve Lidya. Firigyalılar Kuzey Kafkasya üzerinden Küçük Asya’ya ve Ön Asya’ya gelen Kimmerlerin saldırılarıyla yıkıldı. (MÖ. 7. ve 8. yy) Lidya eski Anadolu gelenekçiliğini Hititler öncesi ve sonrası temsilciliğini sürdürüyordu. Artık bu yüz yıllarda Persler de Anadolu’yu ve Ege’yi sıkıştırıyorlardı.

Hititlerin Anadolu’ya geldikleri yüzyıllardan başlayarak Yunanistan’a Peloponezya’ya ve Thesselya’ya, Pelasglar ve Kissiler gidip yerleşmişlerdi. Pelasgların ilişkileri yalnızca Anadolu’daki Lidya ve Karia ile sınırlı değildi. Bütün bir Ege havzası ve güneyde Kilikya’dan Kuzey Kafkasya’ya kadar Anadolu’nun iç bölgelerindeki Helenik olmayanlarla ilişkiliydiler. Konuştukları dilleriyle adlandırılan şu öğelere baktığımızda; “Korinthos, Kelenderis, Myndos, Parnassos, Knossos, Adramiyttion” yer adlarına rastlıyoruz.(12) Bu adlardaki şu harfler dikkat çekicidir. Nth, nd, ss, tt çift ünsüzler yan yanadır. Bu tür sözcükler Helen öncesi varlıklarını en uzun süre koruyanların dillerinde bulunan özelliklerdir. Ve Kuzey Kafkasya dillerinin en belirgin yanıdır bu yan yana çift ünsüzler. Ege havzasında Lidya ve Karia’da sıkça karşılaşılmaktadır. Bunların; “geniş bir alana yayılmış olmaları, bir zamanlar Ege havzasında Anadolu’dan çıkan benzeşik bir dil alanının doğmuş olması gerektiğini göstermektedir.”(13) Bu dillerin Kuzey Kafkasya’da özellikle Adığelerin dilleri ile bağlantılı olduğunu görüyoruz. “Karadeniz’den Suriye’ye, Ege’den Sümer’e kadar bütün bir bölgeyi kaplayan ortak bir dil alt katmanının bulunmasıyla”(14) daha çok da bu dillerin Hint- Avrupa’ya yayılmaya başlamadan öncesine dayandırıldığıdır. Yunanistan’da, Thesselya’da ve Peloponez’de konuşulan diller Pelasglar’ın dilleriydi. Hatta o zamanlar Atinalıların konuştuğu dil de Pelasgca idi. Ve Atinalılar her zaman kendilerinin Pelasg olduklarını ifade etmişlerdir. “Atina’da ilk oturanlar Pelasglardı; Pelasgların Kralı Kekropus, Athena Tanrıçanın hizmetkarıydı.”(15) Athena kendisine tapınılması için Pelasglarca getirilmişti. Athena daha baştan beri Pelasgların Tanrıçasıydı. Pelasglar anaerkildi ve Yunanistan’a, Thesselya’ya dışarıdan gelmiş ve ilk asimilasyona uğramış topluluklardı.

Asimile edilmiş, Helenleştirilmiş Pelasglar buraya nereden gelmişlerdi? Pelasgların ilk yurtları neresiydi? Bu soruları cevaplarsak; “İlyada’da Troya’nın koruyucu tanrıçasıdır. Atena Akropolisi’ndeki tapınağında oturur. Ama Athena tapınağının rahibesi Theano kesinlikle Troyalı değildir. Thrakyanın egemen kralı Kisseus’un kızıdır.”(16) Kisseusla ilgili olarak Strabon onun; Trakya ve daha sonra Makedonya olarak tanınan bölgesinde bulunan Kissos kentinde yaşadığını anlatıyor. Kisseus’un yaşadığı bölgenin asli unsurları daha o zamanlar Pelasglardı. Pelasglar varlıklarını, kültürlerini ve dillerini bu bölgede sürdürüyorlardı.

Kisseus ismi Aşağı Mezopotamya’da Larissa ve Susa kentinde yaşayan bir kabile ismi olarak ta karşımıza çıkıyor. Bu kabilelerin ataları Kissilerdi. Birbirlerinden çok uzaklarda, biri Mezopotamya’da diğeri Çanakkale Hisartepede olduğu söylenen Troya kentinde oturuyor gözüküyorlardı. Aslında tarihte ne Troya kenti ne de Troya Savaşları diye bir savaş ve bir kent yoktu. Olmayan bir kent ve Homeros’un masal ürünü hayali bir savaş idi Troya Savaşları. İkisi de tarihte hiç olmadı.

Ege havzası halklarının Mezopotamya ve Kafkaslarla bağlantılarının olduğu biliniyor. Yine Titanos’un oğlunun kurduğu Akropolisi Memnon’un da doğu ve kuzeyle bağlaşıkları vardı. Titanos’un karısının ismi de Kissia’ydı. Tanrıça Hekaben’in de Kissius’un kızı olduğu kabul edilir. Özellikle bunları Homeros sonrası gelenekçiler ileri sürerler.

Sonuçta Kissiler biri Mezopotamya’da diğeri dağınık halde Ege havzasında iki ayrı kolla varlıklarını sürdürüyorlardı. Ve Ege havzasında yaşayanlar Homeros döneminin Krallarının soyunu oluşturuyordu. Bunlar Atinalı Pelasglardı. Pelasgların kralı Toprağın Oğlu Kekropus’tu. İlk defa evlilik kurumunu o ortaya çıkarmıştı. Kuzey Kafkasya’dan gelip buralara yerleşen Pelasg yerlisi olan Kekropus’un “üç kızı vardı. Aglauros ya da Agraulos, Herse ve Pandros. İlkinin sözcük kökeni belirsiz; ama ikinci çiğ anlamına gelen Herse ile tepeden tırnağa çiğ anlamına gelen Pandros sözcükleri Athenapolis tapınağının yanındaki Pandroseinde yetişen kutsal zeytin ağacına tapınmadan kaynaklanıyordu.” (17)

Kuzey Kafkasya’daki inançlar gereği ağaç ve ormanlar ruhların barınağı gizli yerlerdi. Bu yüzden de Adığe inanç tapınırları arasındaydı. Yani denilebilir ki Pelasglar Kuzey Kafkasya’dan bu bölgelere yerleştiklerinde oradaki inançlarını da taşımışlardı buralara. Pelasg kralı Kekropus’la ilgili anlatılan şu mitolojik öykü Nart mitolojilerindeki Tlepş ve Seteney, Sosrikua anlatımlarının biraz değiştirilmiş, onların evrimleştirilmiş halleri olduğu görülecektir. Tanrıça Athena Hepahistos’un işliğine gidince, Hepahistos ona iştahlanmış ve Atena’ya sahip olmaya çalışırken toprak döllenince Kekropus doğmuş. Bu mitolojik ilişki de gösteriyor ki Pelasglar Nart tanrısı Tlepş ile Seteney Tanrıça ilişkisini Pelasglar, Ege’ye gelmeden biliyorlardı. Bildikleri bu ilişkiyi Athena ve Hepahistos’a devşirdiler. Sonraki yüz yıllarda inançlarından böyle bir değişiklik yaptılar. Pelasgların yaşadığı o dönemde karmaşık bir cinsel yaşam hüküm sürüyordu. Toplumlar da bu karmaşık ilişkilerden yeni tabular geliştirerek kurtulmaya çalışıyorlardı. Pelasg Kralı ve Toprağın Oğlu sayılan Kekropus bu ilişkilere tarihte ilk defa yeni bir yön veriyor ve karmaşık cinsel ilişkileri kalıplara oturtarak evlilik kurumu anlamına gelen düzenin kuruculuğunu yapıyordu. Kekropus, “evliliğin kuruyucusuydu. Kekropus’tan önce kadınlar gelişi güzel ilişkide bulunuyor ve çocuklara kendi adlarını veriyorlardı.”(18) Ege’de Pelasg Hermesinin yerleştiği yerin adı İmbramos’tu. Aynı yüz yıllarda Thesselya da Theutamidas adında bir Pelasg kralının denetimindeydi. Kisseuslar Pelasg soyundan idiler. Pelasgların asıl yurtlarını Kuzey Kafkasya’da aramamız gerekir. Kissiler de Kuzey Kafkasya’dan Anadolu’ya ve Ege havzasına gelmişlerdi. İki koldan karşıt yönlere göç etmişlerdi. Biri doğuya Babil Larsası’na, biri batıya Thesselya’ya. “Batı kolunun Ege bölgesine taşıdığı Tithanos söylencesine açıklık getirmektedir. Tithanos’u kendisine aşık olan Şafak Tanrıçası kaçırmıştı.”(19)Buraya gelenler kendi kültürlerini de getirmişlerdi. Bu kültürler şu alanlarda karşımıza çıkmaktadır.

Ege havzasında çömleklerin içerisine ölü koyarak gömme kültürü neolitik çağa özgü bir kültürdü. Bu dönem Makedonya Kissileri Minya çömleği diye adlandırılan kültürü getirmişlerdi. Erken Minnos dönemi diye adlandırılan bu sürece Çatalhöyük ve Girit’te olduğu gibi Maykop mezarlarında da rastlanılmaktaydı. “Ölülerin çömleklere konularak gömülmesi daha çok küçük çocuklar için uygulanmış. Anneyi ölen çocuğun ruhu aracılığıyla gebe bırakmak amacıyla”(20) ölüleri toprak kaplara koyup gömmek yaygınlaştırılan inançlar arasındaydı. Bu gelenek Çatalhöyük, Hacılar, Kültepe, Girit, Thesselya’da hem Hititler, hem Giritliler ve Kissiler ve Pelasglar’ da görülmektedir.

Homeros’un İlyada’sında Troya savaşına katılmak için Akhalılar’a ait gemiler Aulis limanında toplanır. Aulis İzmir Balçova’da Agamemnon’un elindedir. Denizde fırtına kopar. Denize açılmaları engellenir. Kehanetçiler toplanır, Tanrıça Artemis’in öfkelendiğini Agamemnon’a söylerler. Tanrıçanın öfkesiyle deniz dalgalanmıştır. Ege kralı Agamemnon kızı İphigena’yı kurban ederse Artemis Tanrıçanın öfkesi geçecek ve fırtına duracak, denizin dalgaları o zaman dinecek. O zamanlar Milet’e bağlı Didim, bilici kişiler olan kehanetçilerin toplandıkları bir merkezdi. O bilici kişilerin önerisiyle Agememnon kızını öldürmeye hazırlanır, sunak taşına İphigena’yı yatırır ve bıçağı gırtlağına saplamak üzereyken Tanrıça Artemis bıçağın önüne bir dişi geyik, aslan ya da boğa kor. Alır İphigena’yı Kuzey Kafkasya’nın sahillerindeki Kuban, Maykop yakınlarındaki Thaur’a götürür. Thaur’un kralı Thoas’tır. Karadeniz’in o kıyılarına ayak basan her yabancıyı o da Artemis’e kurban etmektedir. İphigena’yı bir tapınağa götürür. Sonradan İphigena o tapınağa rahibe olur. Bir süre sonra erkek kardeşi de Ege havzasından sürgün edilir. Onu da Thaur’a sürerler. Tahaur bir sürgün kenti olmuştur. Thaur kentinin kıralı bir süre sonra yeni gelen sürgünü yakalar. Tapınağa kurban için götürür. Rahibe İphigena yeni sürgünü tanır. O erkek kardeşi Orestes’tir. Onu kurban edilmek üzere kıyıya Karadeniz’e çıkartır. Kardeşi Orestes ile birlikte bir gemiye atlar, gizlice kaçıp Agamemnon’a dönerler.

Bu kurban kültürü içerisinde ayı, boğa ya da dişi geyik aslında erginleşme ve kut törenlerinde bir dayanıklılık sınavına dönüştürülmüş ve hep bu hayvanlar kurban edilmiştir. Başlangıçta insanlar kurban ediliyordu. İnsanın yerine bu hayvanların kurban edilmesi daha sonra başladı. Gelenek oradan kaynaklanıyordu. -Semavi dinlerdeki kurban törenlerine benziyor.- Kaçan, firar eden ya da sürgünlerin yerinin Kuzey Kafkasya olması ilginçtir. Ege mitolojilerine göre ateşi çalan Promethe bile Kafkaslara sürgün edilmiştir. Bu sorgulanmalı.

Thaos, Thaur’un kralı olmuştur. Oraya nasıl kral olduğunu anlatan öykünün kökenine baktığımızda ise, karşımıza Kafkasyalı olduklarında kuşku olmayan Pelasg ve Kissiler çıkmaktadır. Sparta’da oturan Lemnoslu kadınlar çıldırmış gibi bir gece “odada ne kadar erkek varsa hepsini öldürdüklerinde yalnız Hypsı babasını öldürmemişti. Babasının adı Thaoas’tı. Hypsı babasına Dionyos giyisilerini giydirerek onu deniz kıyısına götürmüştü. Orada bir gemiye binerek Thaur’a gitmişler ve Thaos orada kral olmuş.”(21) Dikkat çekici olan Thaur kentinin Maykop yakınlarında bir kent oluşu ve Kuzey Kafkasya’da bulunan yerin Limnoslu kadınların eyleminden sonra Hypsı tarafından bu kentin biliniyor olmasıydı. Yine, Thaur, Thaos, Hypsı kelimelerinin bugün Adığe dilindeki anlamlarını her Adığe günlük konuşma dilinde yaşatmaktadır. Tha kökü; Tanrı, yaşlı, başkan, hypsı ise psı eki su ve can anlamına gelmektedir.

Kurban edilmek üzere sunak’a yatırılan kızların yerine ayı, boğa ya da dişi geyik kesilmesi “bu tanrıçanın kendisini Arkadiya’ya Arkadiya’dan Attika’ya, Lemnos Adası’na, Karadeniz’in uzak sahillerinden”(23) buralara taşıyanlar yine Kuzey Kafkasya kökenli olan Pelasglardı. Ege’ye ve Yunanistan’a iki koldan gelmişlerdi. Bütün bu anlatılanlar onların Kafkasyalı olduklarını doğrulamaktadır. İrili ufaklı öteki kanıtlarda yan yana getirildiğinde asıl yurtlarının Kafkasya olduğu ortaya çıkmaktadır. Pelasgların “Eliste, Troas’ta ve Paphlagunia’da rastladığımız Kaukonlar, Kafkas adı taşımaktadırlar; Pelasgların yaşadığı Khios Adasında Kaukas adlı bir köy ve bu köyde bir Artemis Kaukasisi, yani Kafkasyalı Artemis tapınımı vardı.”(24) Athena Tanrıça bu göçlerden sonranın tanrıçasıdır. Ayı, boğa ya da dişi geyik bu sıralar kurban edilmeye başlanmıştı. Athena Tanrıça ve Artemis Tanrıça Pelasgların Kuzey Kafkasya’dan gelirken getirdikleri tapınım biçimleri olan Nart mitolojilerindeki Seteney Tanrıçanın ardılı, biraz evrimleşmiş dönüştürülmüş halidir.


12 Tarih Öncesi Ege – 2. Kitap – GeorgeThomson.

13 Age. G. Thomson.

14 Age. G. Thomson.

15 Age. G. Thomson.

16 Age. G. Thomson.

17 Tarih Öncesi Ege – 1. Kitap – George Thomson.

18 Age. G. Thomson.

19 Age. G. Thomson.

20 Age. G. Thomson.

21 Tarih Öncesi Ege – George Thomson.

23 Age. G. Thomson.

24 Age. G.Thomson.

 

Sayı : 2009 04