Türkiye Diyasporası Yayınlarından Seçmeler

0
889

1. Kamçı / 1970

DURUM

Muhaceretteki Çerkes Milleti’nin sorunlarının müsbet bir şekilde çözümlenebilmesi için, sorunların karmaşıklıktan kurta­rılarak basit problemlere indirgenmeleri ve bu problemlerin de teker teker ele alınarak bilimsel çalışmalarla halledilmesi gerekir.

Problemlerimizin en önde gelenlerinden biri de, yaşlı ve genç kuşak arasındaki düşünce ayrılığı ve işbirliği eksikliğidir.

Çerkes Milleti, büyüklerine saygı ve güveni sınırsız kabul eden, onlara en büyük değeri veren milletlerin başında gelir. “Khabze” (Adet) denilen yazısız Anayasasıyla bunu belirleyen, karşılıklı saygı ve sevgiyi kaidelerle yasalaştıran toplumun bu tüm münasebetler yönünden günümüzdeki hali maalesef acıdır.

Bu durumun nedenlerini biraz inceliyecek olursak Çerkes Milleti’nin dilinde “Thamade” diye kullanılan kelimenin tarihte “kürsüde dili, harbte kılıcıyla önde olandır” şeklinde tariflenerek, bu tarife uygun kişilere verildiğini, kelimenin sevk ve ida­rede üstünlük taşıyanları belirttiğini görürüz. Ancak, istisnalar dışında bu özelliklerin ortaya çıkması ve kendisinden faydalanılabilmesi için belli bir yaş kıdeminin gerekliliği de ortadadır. Dolayısıyla asıl liyakate değer verilip yönetimde söz sahibi kı­lındığı halde, yanında yaşın da tali olarak hak kazandığı anla­şılmaktadır.

Son yüzyılda sosyal yapımızda meydana gelen değişiklikler, kaybedilen kendi kendini yönetim hakkı, toplumun içine düştü­ğü atalet gibi sebepler kelimenin asli manasında deformasyona sebep olmuş ve ters bir durum yaratmıştır.

Bugün; içinde yaşadığı yabancı toplumların verdiklerini kaybetmek istemiyen ve onlara hizmeti kendi milletine hizmet­ten daha şerefli sayanlar “thamade”dir. Öz toplumunu kişisel çıkarları için basamak sayan ve onlara sahte milliyetçilik gös­terileri ile yakınlık gösterenler “thamade”dir. Gençliğin temiz ve doğal heyecanlarını şekillendirememenin aczi ile onlara ken­di dillerini öğrenme gayretini çok görenler ve lüzumsuzluğunu iddia edenler de “thamade”dir.
Halbuki günümüzde düşünceler sadeleşmiş ve düşünenler tek bir yöne yönelmiştir; amaç “herbiri eşit ve aynı temel hak­lara sahip hür kişilerden meydana gelen Çerkes Milleti’nin, ana­vatanında kendi kendini yöneten bir toplum” olması idealini gerçekleştirebilmektir. Ve bu ideal kendi sorunlarını kavramış, milletine önder olmaya hazır hakiki “thamade”Ierin katkılarıy­la, yediden yetmişe bir bütünün uğraşıyla er geç gerçekleşecek­tir.
kamçı
(Kamçı Gazetesi – Ekim 1970 – Sayı: 5)

2. Yamçı / 1975

Temel Haklar

İnsan haklarının en çok değer bulduğu 20. yy.’ın son kesiminde, bu anlayıştan hareket edildiği zaman, herkesin, her toplumun başkalarının hakkına saygılı olmak koşuluyla kendi varlığını dilediği gibi sürdürmesi, dilini, edebiyatını, kültürünü dilediği gibi işleyip geliştirmesi en doğal haklarından biri olarak görünmektedir. Çağımızın insan hakları ve özgürlük anlayışını yansıtan uluslar arası ilişkiler ve anlaşmalar, yayınlanan ve geliştirilen bildiriler bu temel hakkın güvencesi olmaktadır.

Ne var ki hak ehliyeti ile hakkı kullanma ehliyeti farklı şeylerdir. Bugün bu temel hakların sahibi oldukları halde haklarını kullanamayan ya da bunun savaşımı içinde bulunan uluslar, toplumlar yok değildir. Bütün iyi niyetlere, çağdaş anlayışlara karşın dünden kalan yoz, katı ve çağdışı anlayışlarla başka toplumlara yaşam hakkı tanımayan, onların temel haklarını kullanma isteklerine karşı koyan egemen güçler yine vardır ve etkindir.

Bu ikilem “hak verilmez, alınır” sözünü doğrulamaktadır. Çığırtkanlıktan öte, çağdaş insan hakları ve özgürlük anlayışına ayak uyduramamış ya da bu anlayışı benimseyerek uygulamaya koymamış egemen güçlere karşı günümüz dünyasının sahne olduğu ulusal kurtuluş hareketleri yukarıda geçen sözdeki anlayışın bir sonucu olmalıdır.

Toplumların temel haklarını kullanma isteklerini demokratik, çağdaş yöntemlerle göstermeleri, çağımız insan hakları ve özgürlük anlayışına uygun olup, bu anlayışı yansıtan yasalar ve birliklerce korunmaktadır. Aksi halde bu isteğin toplumun gücüne, haklılığına göre zorunlu olarak başka yöntemleri getirmesi doğaldır. Temel hakların demokratik yöntemlerle istenmesi, bu istemlerin suç olmadığının benimsenmesi barış çağı olan yüzyılımızda dünya barışının temel koşuludur.

Yüz onbir yıl önce, bugün kesinlikle ortaya konamamış nedenlerle -ancak herhalde; ulusun ulusal eğitimden, ulusal politikadan yoksunluğunu, yüzyıllardır süregelen savaşların yarattığı güç durumlarını dünün barbarca anlayışıyla kötüye kullanan Çarlık/İmparatorluk işbirliğiyle- yurdundan koparılmış, egemen ulusların boyunduruğu altına sokulmuş ve muhaceret şartlarıyla ulusal varlığını sürdürme hak ve olanakları kısıtlanmış olan Çerkes Ulusu, aleyhteki tüm koşulları göğüsleyerek varlığını korumuş ve toplumsal temel haklara sahip olabilecek niteliğiyle bugüne ulaşabilmiştir. Bugün her toplum gibi Çerkes Ulusu da kendi diliyle kendi kültürünü geliştirme temel hakkına sahiptir.

Muhaceret süresince, içinde bulundukları toplumlarca güç ve kritik durumlarda övülen, sırtı sıvazlanarak ölüme sürülen, tehlike atlatıldıktan sonra da hor görülen, aşağılanan, yoksulluklar ve yoksunluklar içinde süründürülen ve uygulanan politikalarla özünden koparılmak, öz varlığı inkâr ettirilmek istenen Çerkes Ulusu, bütün bunlara karşın tarihsel erdemliliğiyle bugün içinde yaşadığı toplumların kurulu düzenlerine, yasalarına ve insan haklarına saygılı kalmayı başarabilmiştir.

Ulusal kurtuluş savaşlarının yoğunlaştığı, özgürlüğün daha bir kutsallaştığı günümüzde, Çerkes Ulusu’nun gösterdiği uyanış, muhaceret yaşamı boyunca sürdürdüğü ulusal yaşantı özlem ve gereksiniminin geç kalmış bir sonucudur. Çerkesçe’nin okunup yazılabilir bir dil olmadığı aldatmacaları, Çerkes’in başlı başına bir ulus olmayıp, başka bir ulusun bir boyu olduğu yolundaki gerçekdışı, yanlış ve sahte sloganları, dünün baskı ve şiddet önlemlerinin yılgınlığı ve ürkekliği artık kalmamıştır. Çerkes olarak doğmuş olmanın bir suç olmadığı, kendi diliyle kültürünü işleyip geliştirmenin doğal bir hak olduğu artık anlaşılmıştır. Konuştuğu anadili okuyup yazmak, öz kültürünü ve edebiyatını izlemek, anayurttaki kardeşleriyle ilişki kurmak isteyenlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır.

Ancak dünün kötü koşullarından, onun yarattığı yılgınlık ve ürkeklikten kurtulamamış ya da uygulanan politikaların ağına düşerek kendine yabancılaştırılabilmiş olan kimi Çerkesler, içten isteseler bile bu isteklerini yüreklilikle belirtemeyecekler ve okuma-yazma düşüncesine, toplumun öz kültürünü işleyip geliştirme, toplumsal varlığını sürdürme çabalarına ters düşebilecek, karşı koyabileceklerdir. Hatta içinde bulunulan toplumların, egemen güçlerin dümen suyuna, çıkar birliğine girmiş, onlarla bütünleşmiş olanlar bile çıkacaktır. Gerçekte bu tümüyle kendi kabahatleri sayılmamalıdır. Onlar bir bakıma tarihin ya da bugünkü yaşam düzeylerinin tutsakları sayılabilirler. İnanıyoruz ki, bir gün onlar da bu tutsaklıktan kurtulacaklardır.
Tüm sorun, içtenlikle ulusal sorumluluk yüklenebilmekte, işbirliğini sağlayabilmektedir.

YAMÇI*Aralık 1975, Sayı: 2

*YAMÇI – Aylık Sosyo-Kültürel Dergi

Sahibi ve Sorumlu Yönetmeni: Fahri Huvaj

Kasım 1975- Şubat 1978 yıllarında 16 sayı olarak Ankara Kafkas Kültür Derneği aydınları tarafından yayımlanmıştır. 1970 yılında amatör bir deneme olarak yayımlanan KAMÇI Gazetesi’nin, 12 Mart ara rejimi tarafından yedinci sayısından sonra kapatılmasının ardından, bu gazetenin devamı niteliğinde ortaya çıkmış ve o zamanın üniversite gençliği üzerinde çok büyük etkisi olmuştur. Yazarlarının çoğu resmi kimliklerindeki ad yerine kendi aile adları ve Çerkesçe isimlerini kullanmışlardır. Diyaspora Çerkes “Dönüş” hareketinin en önemli kalemleri bu derginin yazarları arasından çıkmıştır. Aramızdan ayrılanların dışında çoğu mücadelelerini aynı inançla sürdürmektedir.

 

Sayı : 2009 02