II. Bölüm
Hititlerin Konuştukları Dil ve Anadolu’ya Gelişleri
“MÖ. 2000’in Anadolusu’nda, kısmen Hint-Avrupası’ndan da etkilenmiş beş anadilin varlığı saptanmıştır. Bunlar da kendi aralarında olasılıkla bir dizi lehçelere ayrılmışlardı. Bu dillerden biri olan Nesische Hint-Avrupa diliydi. Ve bugün genel olarak Hititçe olarak tanımlanmaktadır. Hititçe kelimesi, Hatticeden gelmektedir. Dolaysıyla Hititçe, Hint-Avrupa dilinin henüz var olmadığı bir dönemde Hattilerin konuştuğu Anadolu’nun en eski dili anlamına gelmektedir. Onlar kendilerini Nesier olarak adlandırdılar. Ve Nesch dilini konuştular. Çivi yazılı tabletlerde, tek Anadolu dili olarak onların dillerine rastlamaktayız.” (7) Hititler yakın doğudaki Hint-Avrupalı olarak bilinmektedirler. Onların MÖ. 3. bin yıllarında Anadolu’ya geldikleri sanılmaktadır. Onlar Nesch, Nesier olarak tanımlanmalarına karşın genel adıyla Hitit diye bilinmektedirler. Hititlerin kökenleri esrarengiz görülmesine karşın kavimler halinde Karadeniz’in kuzeyinden, muhtemelen yaşanan kuraklık yüzünden kitlesel olarak Anadolu’ya geldiler. Anadolu’da Kuşşar Hükümdarlığı egemendi. Kuşşar’ın yerleşim birimlerinin neresi olduğu bugüne kadar kesinleştirilemedi. Hititlerin lideri Pitchana idi. Anadolu’ya yeni gelen Hititler, Kuşşar krallığını emirleri altına aldılar. Bu seyrek yerleşim bölgelerine kendi ürün ve fikirlerini getirdiler. Yerli halkın, kendilerinkinden dinsel, dilsel farklılıklarını gördüler. Politik gücü Pitchana ele geçirdi. Artık Kuşşar krallığı Hititlerin önderi Pitchana’nın egemenliği altındaydı. Hititlerin bu dönemde başlayarak genişlemesi ve gelişmesi engellenemedi. Anadolu’ya ayak basar basmaz Kral Kuşşarı dize getiren Pitchana, Kapadokya’da önemli bir kent merkezi olan Kültepe’deki Kaneş’i ele geçirdi. Hititler savaşçı ve yayılmacı politikalar izliyorlardı. Bu politikaları yüzünden istilacı ve yayılmacı olarak tanındılar. O sıralar Anadolu’da halkların barış içerisinde yaşaması da zorlaşmıştı. Kaneş’e yerleşen Hititlerin, Karadeniz dağlarında zenginlikleri ellerinde tutanlarla da düşmanlıkları başlamıştı.
Karadeniz yöresinde hüküm süren Zalpa Kralı Uhna, Kaneş’i ve Kültepeyi ele geçirmek için Hitit Kralı Pitchana’ya savaş açmıştı. Hititlere ait olduğu kabul gören Işık Tanrısı Şiu’ya ait heykeli Zalpa’ya götürmüştü.
Artık Hitit kralı Pitchana’nın yerine oğlu Anitta iktidardaydı. Anitta çabuk toparlanmış, Kaneş’i geri almıştı. Işık Tanrısı Şiu’nun heykelini yeniden Kaneş’e taşımıştı. Zalpa Kralı Uhna’nın oğlu Huzzi’yi de esir etmişti. Anitta, Asurların elinde bulunan Hattuşşa’yı da ele geçirmek istiyordu. Zengin Asur tüccarlarının baskıları altında açlık, yoksulluk ve sefaletle kıvranan Hattuşşa kenti de artık Anitta’nın eline geçmişti. Hattuşşa sonraki yıllarda uzun süre Hititlerin başkenti olarak kaldı.
Anadolu’daki bu savaşlarda Hititler başarılı çıkmıştı. Hititlerin askeri bakımdan üstünlükleri, olasılıkla Suriye’den almış oldukları ve daha sonra da onlara karşı savaşta kullanmış oldukları iki tekerlekli at koşulmuş savaş arabaları sayesinde olmuştu. Hititler, Babillilerden ve komşu halklardan da etkilenerek çivi yazısını da almış ve kendi yöntemleriyle çivi yazılarını daha geliştirmişlerdi. Böylece dillerini kendi yöntemlerine özgü bir buluşla yazıya geçirmişlerdi.
Anadolu’da Hitit başkenti “Hattuşa yüz yıllar boyu, güç gösterisinin ve kültür arzusunun bir sembolü oldu.”(8)
Kaneş’i ele geçiren Kral Anitta’dan sonra aradaki uzun yıllara ait o dönemin Hitit çivi yazıları henüz çözülmediği için net olarak kimse bir açıklama yapamamaktadır. İlk Hitit çivi yazısı örnekleri, Asur kil tablet yazı metinlerinden örneklenerek beslenmiştir. Hitit yazıları Anadolu’da henüz bilinmiyordu. Suriye’den ve Babil’den alınmış bu örnekler Anadolu’da Hititlerce kendilerine özgü bir dille yazılan biçime büründürülmüştür.
Bu dönemde Hitit Krallığı ve başkent Hattuşa’nın yönetimi Kral Tabarna’nın eline geçmişti. Tabarna, Telifunu Fermanı ile Hitit Kralı olmuştu. Telifunu, Teleffeni’den kaynaklanıyordu. Teleffeni ise, Asur, Subari krallıkları dönemlerinde Tabiatın ve Bitkilerin Tanrıçasıydı. Kral Tabarna ise, ‘Tabarna Hattuşuli’ olarak anılmaya başlandı. Bu dönem çivi yazısı tabletlerinin Hititçe ve Akadça yazıldığı savunulmaktadır. Hattuşuli kralları Anadolu’da genişledikçe yayıldılar. Suriye ve Mezopotamya devletlerine fetihler başlattılar. Kral Hattuşuli ölünce yerine Murşili geçti. (MÖ. 1600) Murşili Halep’i ve Hammurabi’nin ardılı Babil’i ele geçirdi. Ardından Kral Murşili’ye, Hantili suikast düzenledi, bu suikastla Murşili’nin yerine Hantili kral oldu. Artık Hitit kralı Hantili’ydi.
“Hantili’nin iktidardaki dönemiyle ilgili çivi yazıları, eski Hitit İmparatorluğunun çöküş durumuna işaret etmektedir.” (9) Hantili de bir suikastla öldürüldü. Yerine Zidanta kral oldu. Zidanta da oğlu Ammun tarafından öldürüldü. (MÖ. 1550) Ammun’dan sonra iki oğlu daha kral oldular. İkisi de öldürüldü. Hitit krallığı Huzzisi’ya kaldı. Huzzisi’ya da Telepuni tarafından öldürüldü. Yeni Hitit kralı Telepuni idi. Bu seri Kral cinayetleri karşısında Hitit Krallığının ele geçirdiği bölgeler Suriye, Mezopotamya ve Anadolu’nun batısı Hititlerin ellerinden çıkmıştı. Artık yeni Hitit Kralı Telepuni sadece başkent Hattuşa’yı denetiminde tutabiliyordu.
Telepinu Mezopotamya’daki Temmuz gibi Hititler öncesi inançlarda görülen Tabiatın ve Bitkilerin Tanrıçası Teleffeni’nin soyundan geldiğine inanıyordu. Tanrıça adına krallığını sürdürüyordu. Annesinin Yer Tanrıçası Wurunşima, babasının Gök Tanrısı Taru olduğuna inanmıştı. “Tanrısal kibiri gösteren çivi yazısı dokümanları, kralın adını taşımakta ve Telepinu Fermanı olarak eski Hitit tarihinin en önemli belgelerinden sayılmaktadır.”(10)
Telepinu’dan sonra kızı Harapşili’nin kocası Alluwaman krallığını ilan etti. MÖ. 2000’lerden 1400’lere gelindiğinde Hititler çok gerilemişlerdi. Fakat bu tarihlerden sonra yeniden toparlandı, bölgenin en güçlü devleti oldular. Bu gücü Hititler komşularından hatta Hititlerle akraba boy olan ve Mezopotamya’nın kuzey doğusunda yaşayan Mitanni İmparatorluğunun içerisindeki unsurlardan, Hurrilerden aldılar. Hitit kraliyet “kadınları Hitit adını taşımaktadırlar. Bu adlar, Mezopotamya’nın uzak kuzey doğusunda bulunan ve hala pek çok gizle örtülü olan Mitanni İmparatorluğu kökenliydiler. Burada yaşayanlar kendilerine özgü Hurrice dilini konuşan Hurri kökenli bir halktı. Harapşili’den sonraki Hitit kraliçelerinin adları da Hurri kökenliydi.”(11)
Hurri Devleti, MÖ. 2000’in ortalarında Mitanni-Hitit İmparatorluğunun yıpranması ve doğudan gelen saldırılarla sahneye yeni bir güç olarak çıkmıştı. Hititler’e saldırmış, başkent Hattuşşa’yı yıkmışlardı. Hititler bu istilaları geri püskürtebildiler. Bu savaşlardan da yeniden başarıyla çıktılar. Kral Şupplulima başa gelmişti. (MÖ.1370) Şupplulima Mitannilerle savaşa girdi. İşte bu sıralar büyük Hitit İmparatorluğu doğmuş oldu, Hititler Anadolu’ya hem inanç tapınırları hem de kültürel olarak damgasını vurdular.
Aynı süreçte Mısır’da güçlü bir yapı Hititlerin karşısına çıktı. Mısırlılar ve Ramses Suriye’de etkiliydi. Ramses, Firavunun ölümünden sonra dul kalmıştı. Mısır halkı Ramses’in kölesi sayıldığı için Mısırlı hiçbir kimseyle evlenememişti. Hitit kralının üç oğlundan en küçük olanıyla evlenmek istediğini Şipplulima’ya haber verdi. Kral küçük oğlunu Ramses’e gönderdi. Fakat Mısırlılar kraliçelerinin yabancı biriyle evlenmesini istememiş, Şipplulima’nın oğlunu öldürmüşlerdi. Bunun üzerine Şipplulima Mısırın denetimindeki Suriye’ye savaş açtı. Sonunda Şuppluilma, Ramses’le karşı karşıya gelmiş, anlaşmaya varmışlardı.
Bu yıllarda Asurlular da güçlenmiş ve Hititlerin Mısırlılardan elde ettikleri bölgeleri almışlardı. Mısır-Hitit çelişkilerini, Hititliler Mezopotamya’nın Babil Krallığı eliyle çözmek istemişlerdi. MÖ. 1300’lerde Asurlular’da batı topraklarına girmiş, gümüş ve kalay ticareti Asurlu tüccarların denetimine geçmişti. Artık bu yüz yıllarda Hitit tahtında Tuthaliya oturuyordu. Ve kendisini “Herkesin Kralı” olarak ilan etmişti. Herkesin Kralı Tuthaliya’dan sonra Hitit yönetimine iki kral daha gelebilmişti. (MÖ. 1200) Hitit İmparatorluğu aldığı peş peşe yaralarla zayıflamış, güçten düşmüştü. Her tarafta egemenliklerini kaybediyor ve çöküşe doğru gidiyorlardı. Anadolu’da o yıllar bir kıtlık başlamış ve halk ayaklanıştı. MÖ. 1190’da Hititlerin başkenti Hattuşa da, Hitit uygarlığı da yok oluşu yaşıyordu. Bir yok oluş başlamıştı fakat Hitit mirası kendisinden sonra yüz yıllarca yaşadı. Anadolu’da Hititlerden önce ve Hititlerden sonra dinsel kültürel olgu tarihi ardıllarına kalmıştı.
Hititlerin ismine Tevrat geniş yer vermektedir. Tevrat’a göre Hititler Anadolu’da değil de Filistin’de yerleşik olarak gösterilmektedir. Tevrat onları “Heth” diye isimlendirir. İbrahim Peygamberin soyu ile birlikte yaşadıklarından söz eder. Tarihe ters bir yaklaşım gibi ortada duruyor bu sorun. Oysa tüm kaynaklar Hititlerin Anadolu’da yaşadıklarını ve Anadolu’ya Karadeniz’in Kuzeyinden, Kuzey Kafkasya’dan geldiklerine işaret etmektedir. Dil bakımından da Hititler Kenani dilleri değil kendine özgü dilleri konuşuyorlardı. Mimari bakımından da farklı bir yapı tarzları vardı. Babil, Akad, Elam gibi Mezopotamya’daki yerleşim birimleri su kıyılarında ve düzlük, ovalık alanlarda kurulu iken Hititler daha Anadolu’ya ayak basar basmaz tepelik ve dağlık alanları mesken tutmuşlardı. Dağlı olmak onların karakteriydi. Dağ etekleri yerleşim birimleriydi. Zaten MÖ. Anadolu’da var olan tüm yerleşim alanları tepelik ve dağlık yerlerdeydi. Anadolu’da o yüz yıllarda düzlük ve ovalık alanlarda köy yerlerine rastlanılmamıştır. Başkentleri Hattuşa bile tepelik bir alana kuruluydu. Bu bir kültürel anlayıştan ileri geliyordu.
Yüksek dağlar, kayalıklar Hatti, Hitit, Hurri, Mitanni dinsel tapınırlarına da uygundu. Hititlerin, Güneşe Taparlılığı ve Gök Tanrısı inançları Hurrilerin, Tesup ve Hepat inancı hemen hemen aynıydı. Hititlerin tanrı inancı ibadeti Hurrilerin ve Mezopotamya’daki Tanrı inancı biçimleri birbirlerine benziyordu. Mitanni-Hurri İmparatorluğu MÖ. 2. binlerde son bulan Sümer, Akad dünyası ile Hititler Tanrı inancını yaymışlardı. Bu yüz yıllarda Sümer-Mitanni arasında da dolaylı olmayan bir ilişki kurulmuştu. Suriye’nin kuzeyi Hurrilerin inanç kapılarının merkezi olmuştu. Hurriler, eski ve yeni Tanrı tapınırlarını kaynaştırıp birleştirdiler. En çok bu dönemde Tanrı tapınırları birbirine karıştı. Büyük olasılıkla aynı dönem Hurrilerin Kürt bölgesine ait pek çok Tanrı adına rastlanılması bu süreçte oluşmuştu. Mezopotamyalı pek çok Tanrıça adı da karşımıza çıkmaktadır. Gök tanrısı Teşup ve Hurrilerin Tanrıçası Şavuşka gibi Babil Tanrıçası İştar ya da Astar’la da karışmıştır. Hurrilerin ilk tanrısı Kumarbi ile ilgili Babil, Akad kaynaklı çivi yazılı tabletlerde anlatıldığına göre; Anu’yu gök yüzünden yer yüzüne indirmiş ve onu karanlığa yer altına gömmüştü.
(Devam edecek)
7 Avrupa’nın Anası Anadolu. Helmut Uhling.
8 Age. H. Uhling.
10 Age.H. Uhling.
11 Age.H. Uhling.
Sayı : 2009 03