Pandoranın Kutusu

0
464

Kafkas Derneklerinin adı değişse ne olur. Arkanızda gerçek manada bir güç olmadıktan sonra..

Çizgi romanları herkese tavsiye ederim. Hele hele mizah içeriyorsa. Cumhuriyet tarihinin kuşkusuz en iyi romancılarından Oğuz Atay “Tutunamayanlar” da; “Hayata dayanamadığımız için espri yapıyoruz” der.

Red Kit çizgi romanında, ‘Amerika’ya göç’ ve ‘Altına Hücum’ yıllarındaki karmaşanın resmedildiği bir karede; zırhlar giymiş bir Frank şövalyesi; “Bir at, bir at için tüm krallığımı feda ederdim” diye bağırır. Kenarda gülüşerek onu izleyen kovboylardan biri “verin yahu şuna bir at” deyince verilen Rodeo atına bindiği gibi, gururlu Avrupalı şövalyemiz tepesinin üstüne dikilir. Kovboylar da bu duruma göbeklerini hoplata hoplata kahkahalarla güler. Zavallı şövalye atı istemekte haklıydı belki ama, talebi yanlış zamanda ve yanlış yerdeydi.

Çeşitli platformlarda nerdeyse elli yıllık Kafkas Derneklerinin adı değiştirilsin kampanyası başlatılınca aklıma bu sevimli çizgi roman karesi geldi. Şövalyenin başına gelenler hazin ve düşündürücü idi çünkü.

Kuzey Kafkas diasporasının bu topraklardaki örgütlenmeleri Cumhuriyet öncesine Çerkes Teavün Cemiyeti’ne kadar dayanıyor. O zamanlar bu cemiyetin adı Çerkes Teavün Cemiyeti ise de üyeleri arasında Adige, Abhaz, Dağıstanlı, Çeçen ve Asetinler dahil tüm Kuzey Kafkas halkları da vardı. Uzun yıllar bu böyle sürüp gitti. Türkiye’deki Kuzey Kafkas diasporası çeşitli örgütler ve isimler altında hep beraber hareket etti. 12 Eylül 1980 ihtilali ile bütün sivil toplum kuruluşlarının kapatılması ve sonra geri açılmasına kadar da bu birlik beraberlik çizgisi kesintiye uğramıyor. Ta ki Sovyetlerin dağılmasına kadar. Komünist blok dağılınca bir bocalama dönemi yaşandı. Arkasından gelen Abhaz-Gürcü savaşı ile Kuzey Kafkasya’nın topyekün Abhazların yanında yer aldığını, ancak yavaş yavaş Kafkas Derneklerine Kuzeybatı Kafkasya eksenli bir bakışın hakim olduğu görüyoruz.

Yine de birinci Rus-Çeçen savaşı patlak verince hep birlikte tavır alınıp Kafkas Çeçen Dayanışma Komitesi kurulmuş ve karargah olarak Ankara Beştepe semtinde o zaman Kaf-der olan şimdiki Kafkas Dernekleri Federasyonu binası seçilmişti. Fakat ne olduysa oldu, çok geçmeden birileri “sizi artık burada istemiyoruz” dediği için Ankara Kafkas Çeçen Komitesi, yeni kurulan ve tabela derneği olarak faaliyet gösteren Çeçen Kafkaslılar Derneği binasına taşındı. Sonra yavaş yavaş görmezden, duymazdan gelme tavırları başladı. Devekuşu misali ‘kafamı kuma gömersem beni kimse görmez’ zehabına kapılanların dümen suyuna girildi. Ne yazık ki dostlar alışverişte görsün diye yapılan bir iki faaliyet dışında hiç bir şey yok. Dergilerinde, web sitelerinde Kafkasya’nın mevcut gerçeğinden yani kan, acı ve gözyaşından bahsetmek yerine Nomenklaturanın şakşakçısı bir iki yavan habere yer vermek tercih ediliyor. Bu kadronun etrafında kümelenenlerde en hafif eleştiriye tahammül de yok. Hemen kılıçlar çekiliyor, eleştirenler savaş çığırtkanlığıyla suçlanıyor; olmadı pespayeleşen bir tavırla rakibi kündeye getirmek için “bilmem ne nehri kıyısındaki sıcak evinde klavye başında yazma bunları, tüfeği omuza as cepheye git” diyenler. (Kendisi nerede yazıyorsa cevabını). Aslında bu hamur daha çok su götürür ama dost acı söyler deyip geçelim.

Türkiye’deki tüm Kuzey Kafkas diasporasının ortak çaba ve katkılarıyla ilmik ilmik örülerek emekle kurulmuş bu yapıların temsilcisi kimi zatların “Çeçen-Rus savaşında biz taraf olamayız”, “Çeçenlerin coğrafi açıdan komşu olmak dışında bizim için Kosova’dan farkı yoktur” vb. söylemlerini işittikçe acı acı gülümsemekten kendimizi alamıyoruz. Parantez içinde söyleyelim; bu zatların Abhazya yanlısı tavırlarındaki samimiyetlerinden de zaman zaman kuşku duymuyor değiliz. Acaba Abhazya, Gürcistan yerine Rusya ile kavgalı olsa idi bu durum ne olurdu, bizce son derece meşkuk.

Pandoranın kutusu açılmış, şimdi artık kimi yerlerde; “neme lazım bu Rusların ne edeceği belli olmaz, Çeçenler’le selamı sabahı keselim, hatta yetmedi, düğünlerde ‘Çeçen’ denilen dansı dahi terk edelim” düşüncesi hasıl olmuş, dillendirilmeye başlanmış. Bir vakitler hani ülkenin tek parti (Milli Şef) döneminin baskısı altında ezildiği o meşum yıllarda, bazı akl-ı evvel Uzunyaylalı Thamadalar “şu düğünlerimizi de terk edelim” demişler, bir ziyaret sırasında merhum İsmail Berkok Paşaya bu konuyu açıp fikrini almak istemişler, Berkok Paşa kaşlarını çatarak azarlar bir ifadeyle “yerine ne koyacaksınız” deyince ağızlarının payını alıp yerlerine oturmuşlardı.

Bu da yetmez “Kafkas Derneklerinin adı değiştirilsin, Adige-Abhaz olsun, hatta Adige olsun” diyenleri duyuyoruz. Elbette en tabi haklarıdır. Adigeler her şeyin en iyisine en güzeline layıktır. Bizce de doğru olanı ihtiyaç varsa kurulması, talep olursa da diğer örgütlerin tümünün asgari müştereklerde bir araya gelerek bir federasyon, hatta bir konfederasyon çatısı altında toplanmasıdır. Ama bunun için bunca yılın ortak emeğinin eseri yapıların adını değiştirmek yerine yeni baştan dernek-federasyon adı her neyse örgütünü kurarsın. Ya da gücün yeterse “ölüm hak miras helal” der cenazeyi kaldırır, mirası paylaşırsın. Üzülerek söylemek gerekiyor ki bu talep 10 hatta 15 yıl önce dile getirilse kuşkuyla karşılanmazdı. Ama yukarda bahsettiğim süreç ve konjonktüre bakılacak olursa bu taleplerin çok iyiniyetli gözükmediğini belirtmek gerek.

Hem “Zarfa değil mazrufa bakmak lazım” derler. Kafkas Derneklerinin adı değişse ne olur. Arkanızda gerçek manada bir güç olmadıktan sonra. Ha deyince binlerce insanı yürütemedikten sonra. Ülke politikalarına yön verici, en azından politikaların tayininde dikkate alınacak bir unsur olamadıktan sonra. AB atının terkisine binseniz bile bir şey değişmez, o uysal at bir de bakmışsınız Rodeo atına dönüşmüş siz de gariban şövalye gibi yerde bulmuşsunuz kendinizi. Şöyle demek geliyor içimden “verin yahu şuna bir at”.

 

Sayı : 2009 03