Zamanın birinde bir adam, bir de karısı varmış. Adamın karısı çok geveze, huysuz ve geçimsizmiş. Onun için adam, sabahın erken saatlerinde odun kesme ve avlanma bahanesiyle kendini ormana atarmış. Eve de geç vakit dönermiş.
Adam, birgün ormanda dolaşırken, dalında kırmızı elmalar olan bir elma ağacına rastlamış. Elmalara bakarak ağacın etrafında dolanırken, üstünü otların bürüdüğü eski bir kuyu görmüş. O anda kafasında bir şimşek çakmış.
-Tamam, şimdi huysuz karımdan kurtulmanın çaresini buldum, diyerek, karnını tatlı elmalarla doyurduktan sonra, bir tanesini de karısına vermek üzere cebine koymuş. Kestiği odunları kağnıya yükleyerek evine dönmüş. Karısına:
-Bugün ormanda çok güzel bir elma ağacı gördüm, bir elma da sana getirdim, demiş. Karısı kızmış:
-Koskoca elma ağacından bana bir tane mi elma getirebildin? Yarın sen beni ormana götür, elma nasıl getirilirmiş gör, demiş.
-Kızma canım, ben seni yarın götürürüm, istediğin gibi toplarsın, demiş adam.
Ertesi günü karısını kağnıya bindirip ormana götürmüş. Elma ağacını uzaktan göstermiş.
Kadın, hiç bastığı yere bakmadan gözleri elma ağacında
yürürken, pat diye kuyuya düşüvermiş. Kocası:
-Oh, şimdi kurtuldum işte, diyerek kağnıya odun doldurup evine dönmüş.
Aradan birkaç gün geçince, adam merak etmiş, acaba ne oldu, gidip bir bakayım demiş. Yanına bir de uzun halat alarak ormana gitmiş. Halatı kuyuya sarkıtıp yukarı çekmeye başlamış, halatın ucunda da bir ağırlık varmış, merak etmiş. Çekmiş çekmiş, bir de bakmış ipin ucunda bir ejderha var. Adam korkmuş, ipi tekrar bırakmak üzereyken, ejderha dile gelip konuşmuş ve yalvarmış:
-Aman ne olur, beni tekrar kuyuya bırakma, orada bir kadın var, bana dirlik vermiyor, ‘Çık git buradan’ diyor, demiş.
Adam, “Peki” demiş, ejderhayı tekrar kuyuya bırakmamış. Ejderha çok sevinmiş, ikisi dost olmuşlar. Ejderha:
-Sana nasıl bir iyilikte bulunabilirim, diye sormuş ve şöyle bir öneride bulunmuş:
-Beni büyük bir kente götür, kentin bütün suyunu içip kurutayım. Sen de bir süre sonra oraya gel ve kent halkına:
‘Ben, kılıcımla bu ejderhayı buradan uzaklaştırabilirim’, de. Sana istediğin kadar altın verirler, sen kılıçla üstüme yürüyünce ben de uzaklaşır giderim, sen de zengin olursun, demiş. Bu planı uygulamışlar ve adam zengin olmuş.
Uzaklaşırken ejderha adama şöyle demiş:
-Sen artık yeteri kadar zengin oldun. Şimdi ben başka bir kentin su başını tutacağım, sakın oraya da gelmeyesin, işi tadında bırakalım, demiş. Anlaşmışlar.
Ejderha, başka kente gidip oranın suyunu içmeye başlamış ve kent susuz kalmış. İnsanlar ejderhadan kurtulmak için çare arıyorlarmış, fakat bulamıyorlarmış. Nasıl olmuşsa öteki kenti kurtaranı bulmuşlar ve gidip yalvarmışlar, “Ne olur bizi de kurtar” diye. Adam önce razı olmamış, fakat fazla altın teklif edilince, ejderha ile olan sözleşmesini bozup teklifi kabul etmiş. Kente gitmiş. Suyun başındaki ejderha adamın geldiğini görünce kızmış:
-Ben sana gelme dememiş miydim? diye kükremiş. Adam, hızlanarak yaklaşmaya devam etmiş, ejderha yine kükremiş:
-Ben sana gelme dememiş miydim?
Adam, aldırmadan daha da hızlanarak yaklaşıyormuş. Ejderha, gelme, yoksa parçalarım, diye bağırmış.
-Ben gelmek istemiyorum, ama karım beni arkamdan kovalıyor, demiş adam.
Ejderha bu sözü duyunca hemen oradan kaçıp gitmiş. Kent susuzluktan kurtulmuş, adam da çok daha zengin olmuş.
Anlatan: (Çerkesce): Kuşha Fikri
Kayseri, Pınarbaşı ilçesine bağlı Kırkpınar Köyü (Sasıkhable) 25 Kasım 1996
Derleyen: Jeyne Thamokoe
Çerkes Masalları – Okyanus Yayınları
Çerkesçe’den çeviren: Yaşar Bağ
Sayı : 2009 04