Eve Dönüş Mektupları – 4

0
458

Aqua / Abhazya – Mart’09

Evinden uzak yaşayan tüm Çerkesler’e; Merhaba

Bu ayki yazıma çok önemli bir haberle başlamak istiyorum. Abhazya’da Çin Restoranı açıldı. Evet-evet doğru okudunuz; Çin. Restoranın felsefesi de adında saklı: Yin-Yan. 1,5 porsiyon sabah yogası yediğimi düşünenler olabilir. Ama değil; şefini bizzat gördüm; Çinli.

Geçen yazımda kivi reçeli yapacağımdan bahsetmiştim. Yaptım da. Kıvamı biraz akıcı olunca tekrar kaynatmaya karar verdim. Ve kitap okumaya dalıp karamelli kivi reçelini icat ettim. Başka bir açıdan bakarsak; yaktık da diyebiliriz. Tencereyi bir haftada eski haline getirmek beni yordu tabii. O yüzden reçel eğlencesine bir süre ara vermeyi uygun gördüm. Ben zaten hep öyle görürüm. Yapılacak daha bir sürü iş bulabiliyorum kendime nasıl olsa…

Mesela, Abhazca dublajlı Şrek izlemek gibi. Ve onun benzeri animasyon filmler… O kadar eğlenceli ki; anlatamam. Bildiğim az Abhazcamla anlayabilmek büyük mutluluk veriyor, hele Açada’ nın (eşek) diyaloglarına ve seslendirme biçimine bayılıyorum…

Sevgili okurlar, yavaş yavaş adaptasyon sürecini geçiyorum galiba, artık sokakta, dükkanlarda, pazarda, dolmuşta, kursta, vs. daha rahatım. Ve ayrıca karşı komşumun şekeri bittiği için benden istediğini, eşinin ise bir gün otomobiliyle beni merkeze bıraktığını ilave etmek isterim. Mahallenin bakkalı ve kuaförüyle de çok güzel bir iletişimim var. Çok eğleniyoruz her görüştüğümüzde. İnanmayacaksınız belki ama bakkalda dondurulmuş lahana sarması ve genelde haluj olarak bildiğimiz hamur işleri satılıyor. Tabi kimin hangi şartlarda yaptığını öğrendikten sonra almak lazım. Bir de pazarda havuç aldığım Rus bayanın tek kelime Abhazca bilmemesine tepki gösterdim bu kez. En azından alışverişlerinde yetecek kadar bilmesi gerektiğini anlattım çat-pat. Komşusu da çevirmenlik yaptı tabi. Ayrılırken arkamdan Abziaraz diye seslenmesini öğrendi hemen…

Abhaz Devlet Televizyonu’nda bir yarışma dikkatimi çekti bu ay. Bir şarkı yarışması. Okuyanların hepsi çocuk ve şarkıların hepsi Abhazca. Üç kişilik jürisi var. Şarkılar okunduktan sonra yorumlar yapılıyor. Çocuklar konuşuyor. Bu yaşta bu kadar güzel Abhazca konuşmaları inanın insanın içini kıpırdatıyor. İkinci kez televizyona çıktım bu ay, hem de Abhazca kendimi tanıtmamı yayınlamışlar kısa bir süre haberlerde. Ama o kadarı bile insanların güzel övgülerini almama yetti. Üniversite öğrencileriyle bir tanışma toplantısı düzenlenmişti. Ve üniversitenin gazetesinden bir öğrenciyle röportaj yapacağız bu hafta.

“Kisel” adında bir içecek denedim, çok beğendim. Boza kıvamında, şekerli meyveli kırmızı bir içecek…

Geleneksel Kafkas şifacılarından birinin, arkadaşım için hazırladığı ilacı gördüm. Bir kavanoz saydam sıvının içinde çeşitli kökler.. ve mucizeler yarattıklarını duydum…

Lalelerin yüzlercesinin bir ağaçta nasıl bulunabileceğine hayret ettim. Görülesi ve büyülenilesi bir ağaç…

Dünyanın en lezzetli sebzelerinin bulunduğu salatama, çekirdeksiz limon sıkmanın kolaylığını yaşadım. Şimdi bir tane çıkar dedim ama hiç çıkmadı…

Bir marketten çıktıktan sonra Kafkas kıyafetleri giymiş bir büyükle karşılaştım. O kadar olağan bir durumdu ki; her gün aynı kıyafeti giydiğine eminim…

Sevgili evinden uzak yaşayan Çerkesler, üç ay önce ben de sizden biriydim. Artık Abhazya’ya yerleştim ve hızla uyum sağlıyorum. Haberlerinizi alıyorum tabii. Buradan çok faklı göründüğünüzü söylemek zorundayım. Bir çoğunuz günümüz Kafkasya’sından bihaber olarak yaşamını sürdürüyor. Derneklerde ve yaşamında, kültürümüzü yaşatmak için mücadele eden bir çok arkadaşım; kitaplardan okuduğu ve birilerinden duyduğu bilgiler üzerine hareket ediyor. Mesela; Kafkasyalı bir çocuğun nasıl yetiştirilmesi gerektiği üzerine herkesin söyleyecek sözü vardır. Ama her gün önünden defalarca geçtiğim, hem de Abhazca eğitim veren bir ilkokulun duvarlarındaki mermi izlerini; görmeniz gerektiğini düşünüyorum. O pırıl-pırıl çocukların bu manzara eşliğinde; okul bahçesinde oyun oynarken neler hissedebileceğini, hissetmenizi istiyorum. Ve her şeye rağmen; bir çocuğun nasıl böyle gülümseyebileceğini anlamanızı istiyorum. Liderlik kavgaları, siyasi çekişmeler yaratanlar, internette saçma-sapan gruplar kuranlar, gereksiz açıklamalar yapanlar, gereken açıklamaları yapmayanlar ve –bizi yaralayabilecekleri en can alıcı nokta- Abhaz-Adige ayrımcılığına çanak tutan Çerkesimsiler; toplum için çaba harcadığını maske edinip, kendi ruhunu tatmin edenler, hepinize sesleniyorum: — DURUN! Mermi izlerinin arasında anadilinde eğitim alan, oyun oynayan ve gülümseyen çocuklar adına istiyorum bunu: DURUN! Yaptıklarınızın görülmediğini sanıyorsanız, aldanıyorsunuz. Yoksa o çocuklar büyüyünce sizi durduracaklar.

Yazımı her zamankinden farklı bitirmeme neden olan olaylardan biri de televizyonda izlediğim bir görüntüdür. Savaş zamanını anlatan bir belgeseldi. Cepheden kaydedilmiş. Herkesin elinde silah var; ortalarında oturan kişinin dışında. Onun elinde gitar var. Ve hep beraber anadillerinde ömrümde dinlediğim en anlamlı şarkılardan birini söylüyorlar. Acaba içlerinden kaçının son şarkısıydı? İçlerinden kaç kişi hayatta? Hepsini bilemiyorum ama birinden emin oldum: Müzeyi gezerken; duvarda asılı gitarı görünce…

 

Sayı : 2009 04