IV. Bölüm
Kuzey Kafkasyalıların Pelasglarla İlişkileri
Troyalı Artemis yine Troyalı Athena’nın ardılıdır ve ikisi de Pelasglara aittir. Burada Nart Destanlarını anlamak başat etkendir. Nartların kökenleri Kuzey Kafkasya ise esas etkilediği alanlardan çıktıktan sonra Pelasgların egemenlikleri altında evrimleşmiş olarak yer yer Athena, yer yer Artemis Tanrıçaya dönüştürülmüştür. Sonradan Artemis Tanrıçanın özellikleri ise Meryem’e dönüştürülmüştür. Nartlar sadece Kuzey Kafkasya’yı değil Ege ve Yunanistan’ı da etkilemiş, başat hale gelmiştir.
Yunanistan’da önce yaşayanlar Pelasglardı. Homeros Troya savaşlarına katılan her iki tarafın halkının da Pelasg olduklarını yazmaktadır. Tarihte olduğu varsayılan, bu savaşa Pelasg Argos’unda oturan sakinlerin katıldığını farz ediyoruz. Argos’un ise Thesselya’da bir kent olduğu kabul edilmektedir. “Troya için savaşa gelenler Larissadan gelen Pelasglı Hippothos’un savaşçılarıydı.”(25) Demek ki bu savaşa katılan bir taraf Mezopotamya’dan Larissa’dan gelen Hippothos’un komutasındaki Pelasglar, diğer taraf Yunanistan’ın Thesselya’sında yaşayan Pelasglardı. Argos ismi ise ”hız”, “köpek”, “kurt” anlamına geldiği gibi “parlak”, “gümüş” anlamında açıklandığı da ifade edilmektedir. Dersim Dımıli dilinde ise, ar: ateş, ya da iffet, namus, gos takısı ise kulak anlamındadır. Argos’un Adığe dilinde bir anlamı var mı bilemiyorum.
Hesiodos; Girit’e üç Helenistik kabile olan Pelasglar, Akadlar ve Dorlar’ın yerleştiğini söylüyor. Ancak Pelasglar Hesiodos’un söylediğinden çok önce oralara yerleşmişlerdi. MÖ. 10. yüz yılda yaşayan Hesiodos Pelasgların Yunanlı olmadıklarını da yazıyor. Homeros ise “Pelasglar Helenik olmadığı, muhtemelen Anadolulu olduğu farz edilen, fakat daha büyük bir ihtimalle dilleri Sami dili olan Eteo veya “gerçek” Giritlilerden ayırt ediliyordu.”(26) Homeros ne Giritlilerden ne de Argos’tan hiç söz etmemişti.
Pelasglar MÖ. 1440’lardaki Aka ve MÖ. 1200’lerdeki Dor istilalarından önce yerleşmişlerdi oralara. Pelasgların adı da Hititlerin adları gibi MÖ. 1200’lerde Filistin’de de geçiyor. Hesiodos: “Pelasgları Arkadya’da da görmüştür; burada onlara ismini veren kahraman Pelasgos, otokton olarak tanımlanıyordu. Akousilaos, MÖ. 6. ve 5. yy. da Thesselya’nın güneyinde bütün Yunanistan’da, Pelasgiya olarak söz etmiştir. 5 yy. da Aiskhylos, Pelasgiya’yı Kuzey Yunanistan’ı kapsayacak şekilde genişletir.”(27)
Yazdıklarıyla bir çok kimsenin kafasını karıştıran Herodot, Pelasglar hakkında onlara hem Helen diyor hem de dilleri Yunanca değildi diyor. “Pelasg dilinin Yunanca olmadığını, Pelasgların ilişkisinin kurulduğu yerler Peleponez sahilleri, Dodona ile Limni, Semadirek ve bir bütün olarak doğu Ege idi.”(28) Bütün buralarda konuşulan dillerin hemen hiç biri Helence değildi. Anadolu’daki halkların dilleriydi. Yunanistan’ın çok büyük bir bölümünün nüfusu Pelasglardan meydana geliyordu. Pelasglar kendilerini dilleri ve inançlarıyla ifade ediyorlardı. Uzun yıllar sonra Helenlerce ilk asimle edilenler Pelasglar oldular. Herodot Pelasgların nüfuslarının artışını Akad ve Danaos istilasından sonra arttığını söylüyor.
Pelasglar başlangıçta tanrılara inançsızlardı. Onlara tanrı inançlarını Mısır’daki Danaos kızları öğretmişlerdi biçiminde yaklaşımlar da var. Ayrıca Pelasglar Fenikeliler’den yazıyı ve alfabeyi de öğrendiler. Bu konuda Diodoros; “Kadmos’un Pelasglara Fenike harflerini öğrettiğini”(29) yazmaktadır. Herodot Pelasgların kralı Kekropusla ilgili “Yunanistan denilen ülke Pelasgların elinde iken Atinalılar da Pelasglardandılar. Kral Kekropus zamanında Kekropitler adını almışlardı. Erekhtheus iktidara geldiği zaman adları Atinalılar olarak değişmişti.”(30) Demek ki Pelasglar bu tarihten sonra asimile edilmişlerdi. Yunanlılaştırıldıkları fikri Aiskhylos ve Euripidyes’in Herodot Tarihiyle zamandaş olduğu ortaya çıkıyor. Aiskhylos, Pelasgları Helenlerle özdeş saymaktadır. Strabo: “MÖ.1. ve MS. 1. yy. larda Pelasglar hakkındaki kaynakların bir çoğunu derleyerek, bunların Boiotia’dan Attikaya yapılan bir Pelasg göçü hakkında ayrıntılı bir öyküyü eklemektedir. Pavsamas, MS. 2 .yy. da Atina, Korint, Argos, Lakonya’dan geldikleri farz ediliyorsa da, Messeniadaki Pelasglardan söz etmiştir. Pelasglar ile Arkadyalılar arasındaki ilişkiye vurgu yapmıştır.”(31) Strabo’nun sözünü ettiği Boitia karşımıza Eubiota olarak da çıkıyor. Georges Thomson, Tarih Öncesi Ege adlı çalışmasının II. cildinde; “Euaboia’da Abantlar oturuyordu. Abantlar bu adaya eski bir Argos kralı önderliğinde yerleşmişlerdi” diyor. Adanın anlamı çok daha ilginç: Güzel öküz adası. Bu ad yalnızca İo’yu akla getirmekle kalmıyor aynı zamanda Argos Heraion’unda Euoboia adlı bir dağın dibinde kurulduğunu ve Hera’nın dadısından dolayı bu ismi almış olabileceğini yazıyor.
Hera yontusunun da Argos’tan getirilmiş olduğu, kaynaklardan karşımıza çıkmaktadır. Samoslular bu olayı kabul etmeyip Hera’nın kendilerine ait olduğunu savunmakta iseler de, Hera tapınımı da Artemis’in devamıdır. Pelasgların yaşadığı Khios Adasındaki gibi Artemis Kaukasis’iydi. Yani Kafkas Artemisi idi. Artemis’in adı Kafkasyalı olarak geçiyor burada. Pelasglar Arkaidyalıların ataları sayılıyordu. Ve onların meşe palamudu yediklerine de rastlıyoruz. MÖ. 6. yy. da Sisamlı bir ozan olan Asios’un Pelasglar hakkındaki şu ünlü sözü çarpıcıdır: Ve kara toprak tanrıya eşdeğer Pelasgları yarattı.
Yine Kaukasis ile ilgili olarak Strabon, Coğrafya adlı yapıtında sık söz etmektedir. Batı Anadolu’yu gezen Strabon, Edremit’ten, Çandarlı ve Dikili’ye kadar olan bölümleri ele alıp anlatır ve Dikili’nin karşısında yer alan Midilli ile ilgili de çok ilginç fikirler ileri sürer. Bir sefer Batı Ege’de Çandarlı körfezine akan günümüz Bakır çay ırmağının adının o dönemlerdeki tanımlamasını Kaikos ırmağı olarak anlatır. Hatta bu ırmağın adının Kaikos olmadan önce Astros ırmağı olduğunu yazar. Astros ırmağının bir de Kaukasis söylencesi vardır:
Çok eskiden Bakır çay ırmağına Astros deniliyordu. Denizler ve okyanuslar tanrısı Posedio’un bir oğlu vardı. Adı Astros’tu. Poseidon, Astros’a tanrılık alanları olarak Bakır çay ırmağını vermişti. Astros, bir gün kendi adını verdi bu ırmağa. Oldukça hor kullandı ırmağı. Çamurlarını, bataklarını, sularını, sellerini halkın üzerine gönderdi. Halkı korkuttu. Yıldırdı onları kötülüklerinden. Azgın Astros çayı, bütün bu zararların yanında bir de her yıl bir can aldı. Boğulanların tanrıya kurban olmaları karşısında kimse güvenli olmayan Astros çayının adını duymak istemiyordu. Gün geldi ki halk, semtine uğramaz oldu Astros çayının ve adını sildiler uzun yıllar hafızalardan.
Ancak yazgı derler, ağ örmeye başladı Astros. Bu günkü Bergama (Pergamos) ile Dikili (Aterneus) arasında Teuthrania tiranı oturuyordu. Bu tiranın memleketinde Emeis ve Krios adlı karı-kocadan olma soylu ve yiğit bir delikanlı yaşıyordu. Bu soylu delikanlının adı Kaikos’tu. Kaikos bir gün Misya (Aliağa-Çandarlı yöresi) krallarından birinin oğluyla, Pindasos (Madra) dağında geyik avına çıktı. Ormanda gezdi, koştu ve bir geyiğin peşine düştü iki arkadaş. Geyiği birbirlerinin üzerine sürüp kıskaca aldılar. Geyik ok menzili içine girdiğinde bir an durakladı. KAİKOS yayını gerdi, nişan aldı ve attı oku, anında sıçrayıp kaçtı geyik. Çalıları delip geçen ok karşıda duran Kaikos’un arkadaşına saplandı.
Kırdı yayını Kaikos, çözdü saçlarını ağladı. Kollarına aldığı arkadaşının cesedini Kalarga’ya (Kalarga Lidya dilinde ışıldayan su. Kuzey Ege’ye verilen ad) bıraktı. Olayın etkisiyle Astros ırmağının kıyısındaki kayalara çıktı. Kaikos çaresizlik içerisinde acı acı inledi ve ırmağın azgın sularına bıraktı kendini. Boz bulanık sularda bir ağacın köküne takılıp kaldı.
Nice sonra cesedi bulundu. Herkes ağzına geleni söyledi Astros’a. Bunu duyan Bergamalı, Pitaneli, Aternalı halk can alıcı ırmağa artık Astros demedi. Ve o günden sonra Astros ırmağının adını Kaikos olarak dillendirdiler. Dünkü Kaikos akar durur Kuzey Ege’ye bugünkü Bakır çay ırmağı olarak. Kaikos ırmağı pek çok kaynakta pek çok söylenceye konu olmuştur. Telepos söylencesinde de Kaikos ismi sıklıkla geçmektedir. O yörede yaşayanlar Pelasglardı. Pelasgların Batı Anadolu’da yaşadıkları bölgeye Assuva adı verilmişti. Assuva, İşsuva ya da Aşuwan ismi Doğu Anadolu’da Dersim’de (Tunceli’de) de karşımıza çıkmaktadır. Tarihsel olarak MÖ. 1000-3000’li yıllarda Dersim’in ismi de Aşuwa veya Aşuwan’dı. Anadolu’da Luviler, Lelegler, Pelasglar yaşıyorlardı. MÖ. 1150’lerde Anadolu’ya yönelen Dor saldırıları zamanında Batı Anadolu’da yoğun olarak Pelasglar yaşıyorlardı. Dikili (Aterneus), Çandarlı (Pitane), Aliağa (Misya), Larissa (Menemen Buruncuk Köyü), Bergama (Pergamos) ta Pelasg kültürü kalıcı izler bırakmıştı. Buralara damgasını vuranlar Pelasglardı. Luviler ise merkezi devlet yapıları kuramadıkları için buralarda etkili olmalarına rağmen kültürel izler bırakamadılar. MÖ. 2000-3000’lerde buranın tarihteki adı Assuva idi. Aynı yıllar Hitit egemenliği buralara dayandı. Batı Ege’de Çandarlı, Aliağa, Dikili, Edremit ve Çanakkale Hisartepe’ye kadar olan bölge Assuva egemenliği altındaydı. Hititlere şeklen bağlı olan coğrafyada Assuva özerk bir konfederasyon halinde kendi kendini yönetiyordu. Bu konfederasyon altında Hitit egemenliğini şeklen kabul eden Assuva, Hititlerin etkisi altına girmedi. O zamanlar Güney Ege’de yaşayan Akhalıları da topraklarına sokmadılar Assuvalılar. Bu coğrafya yaklaşık beş yüz yıl Assuvaslıların yurdu olarak kaldı. Özerk bir konfederasyon olan Assuvalıların kendi aralarında merkezi yapıları zayıftı. Yine de Hititlerin karşısında bağımsızlık arayışlarını sürdürdüler. Bu sebeple Assuva Batı Ege’de toplam 22 kenti Hititler’e karşı ayaklandırdı. Buna rağmen yine de Hititler’in karşısında yenildiler. Hitit kralı IV. Tuthaly’a, başkaldırıları yöneten Assuva kıralı Dısum-dlama’nın oğlu Kukkulis damadı Malazits’i yendi. Tutsak aldı ve Hititlerin başkenti Hattuşsa’ya götürdü. Daha sonra Hitit kıralı, Assuva kralı Kukkulis’i afetti. Kukkulis yeniden Assuva’ya kral olarak döndü. Uzun yıllar egemenlik süren Assuva sonradan gelen saldırılarla yıkıldı. Ve coğrafya MÖ. 1200’lerde pek çok göç aldı. Pek çok akına uğradı. Bu akınlar sonunda Assuva yakılıp yıkıldı. Assuva’nın kültürü de geriledi. Bu akınlardan yılan Assuva halkı batıya Yunanistan’a, Atina’ya göç başlattı. Assuva krallığı içerisinde yaşayan Pelasglar bu sıralar Atina’ya göç ettiler.
Batı Ege halkları, Pelasglar Assuva’nın halklarındandı. Bölgeye yayılan Aiol, İon ve Dor istilaları karşısında gerilediler. Ve ilk Helenleşme bu sıralar başlamıştı. Assuva’nın coğrafyasında hızla otuzun üzerinde yeni kent kuruldu. MÖ. 1150’lerdeki Dor saldırılarından sonra Agememnon’un oğlu Orestes’in elindeki ve Assuva coğrafyasının etrafındaki kentler gerek ticarette gerekse nüfuz açısından birden bire parladı ve öne çıktı. Leleglerin, Pelasgların, Luvilerin ve Assuvalıların yurtları ve dilleri de Helenleştirilmeye başlandı.
Yararlanılan Kaynaklar:
* Avrupa’nın Anası Anadolu – Helmut Uhling – Telos Yay. İst.
* Hamurabi Yasaları ve Babil Günlüğü – Horst Klengel – Çev. Nesrin Oral – Telos Yay. İst.
* Tarih Öncesi Ege – Georges Thomson – 1. ve 2. Cilt
* Anasoylu Klandan Ataerkil Aileye – Eveliy Reed – 1. ve 2. Kitap.
* Kara Atena – Eski Yunanistan Uydurmacası Nasıl İmal Edildi? – Martın Bernal – Çev. Özcan Buze.
* Kendini Yaratan İnsan – Gohordon Childe.
* Eski Toplum. I. Ve II. Cilt – Levis Henriy Morgon – Payel Yay. 1987 – Çev. Ünsal Oksay.
* Heradot Tarihi – George Kawllason – Çev. Ö. Rıza Doğruel – Kanat Kitapevi, Tan Matbaası, 1941, İst.
* Dikilinin Milli Geçmişi – Dikili Belediyesi Kül. Yay. – Eyüp Eriş
Sayı : 2009 05