Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Oppenheim Kumpanyası

Kafkasya’dan tehcir başladığında, göç ve göçmen işleri 16 Ocak 1860’a kadar İstanbul Şehremaneti (İstanbul Belediyesi) tarafından yürütülmüştür. Göçlerin yoğunlaşması üzerine de, artık Şehremanetinin bu işle başa çıkamadığı görülmüş “Muhacirin Komisyonu” kurulmuştur. Bu komisyon, 01 Kanun-i sani 1275 tarihinden 30 Teşrin-i sani 1281 tarihine kadar görev yapmıştır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde tespit ettiğimiz bir belgeye göre bu komisyon, görevi süresince muhacirlere 12.662.758.27 (On ikimilyon altı yüz altmış iki bin yedi yüz elli sekiz kuruş ve yirmi yedi para) kuruş sarf etmiştir. Bu miktarın, 7.530.806.20 (yedi milyon beş yüz otuz bin sekiz yüz altı kuruş ve otuz para) kuruşu hazinece, 2.985.290.20 (İki milyon dokuz yüz seksen beş bin iki yüz doksan kuruş ve yirmi para) kuruşu Oppenheim Kumpanyası tarafından ve 2..147.447.30 (iki milyon yüz kırk yedi bin dört yüz kırk yedi kuruş otuz para) kuruşu ise bazı cemiyet ve hayırseverler tarafından verilmiştir. (Tablo: 1)*. 

S.No  Finans Kaynağı  Tutarı (Kuruş)  % 
1  Osmanlı Hazinesi   7.530.806.20   59.47 
2  Oppenheim Kumpanyası   2.985.290.20   23.57 
3  Cemiyet ve Hayırseverler   2.147.447.30   16.96 
   Toplam  12.663.545.00  100 

Tablo: 1 

Muhacir Komisyonu bütçesinin yıllara göre dağılımı ise şu şekildedir. (Tablo:2); 

S.No.  Bütçe Yılı  Tutarı(Kuruş)  % 
1  1275   743.913.00  5.87 
2  1276  3.569.333.00  28.19 
3  1277  1.633.931.00  12.90 
4  1278      336.886.00  2.66 
5  1279      616.886.00  4.87 
6  1280  3.888.061.00  30.70 
7  1281  1.863.804.00  14.72 
   Toplam  12.663.545.00  100 

Tablo: 2 

Aynı belgenin sol kenarında mevcut açıklamaya göre “Muhacirin Çerakese iane vesairesi olarak Oppenheim Kumpanyasına teslim olunan 9.542.316.30 (dokuz milyon beş yüz kırk iki bin üç yüz onaltı kuruş ve otuz para) adı geçen kumpanyaya teslim edilmiştir. Oppenheim Kumpanyası bu tutarın 9.523.246.30 (dokuz milyon beş yüz yirmi üç bin iki yüz kırk altı kuruş ve otuz para) kuruşunu iane, iaşe vesaire olarak harcamış ve 19.070 (on dokuz bin yetmiş) kuruşu hazineye iade etmiştir. Oppenheim Kumpanyası, hem Osmanlı devletine borç para veren , hem de Muhacirin Komisyonu bütçesinin %75’ni harcayan kurumdur(Tablo:3). 

S.No  Harcamayı Yapan  Tutarı (Kuruş)  % 
1  Oppenheim Kumpanyası   9.523.246.30   75.20 
2  Muhacirin Komisyonu   3.120.371. 04   24.64 
3  Hazineye iade; Oppenheim Kumpanyasından  19.070.30  0.05 
4  Hazineye iade edilen; Muhacir komisyonundan  856.16  0.01 

  

   Toplam  12.663.545.00  100 

Tablo:3 

Oppenheim Kumpanyasının büyük ortağı olarak Herman Oppenheim görülmektedir. Ortakları olarak da Henry Şavabahar ve Antuvan Şavabahar adlı şahısların isimleri geçiyor. Bu iki şahsa nişan verilmiştir. Hazinenin önemli masraflarının karşılanması için Oppenheim ve şirketlerinden muhtelif tarihlerde borçlanmalar gerçekleştirilmiştir. Mısır Valiliği’nin Oppenheim Kumpanyası ile imzaladığı istikraz mukavelesi vardır. Adı geçen kumpanya Osmanlı Eyaletlerinden muhacirler için yapılan yardımların merkeze, İstanbul’a ulaştırılmasında da görev almışlardır. Örnek olarak, “Muhacirler için Mısır memur ve uleması tarafından verilen paranın Oppenheim Kumpanyasına teslim edildiği” görülmektedir. İmparatorlukta çeşitli ihalelere girerek iş almıştır. Bir belge “Mısır için Selanik, Galoş, Karesi, Samsun, Varna ve Tolçi’den Oppenheim Kumpanyası marifetiyle koyun satın alınması ve sevki esnasında gerekli yardımın yapılması” konusundan bahsediyor. Herman Oppenheim’ın diğer ortakları olarak da Onore Şay, Henry Seva Şaser görülmektedir. Oppenheim’ın Prusyalı bir tüccar olduğundan bahsedilir. Diğer bir belgede ise “maniplatör” olarak anılır. 

Bugün Almanya’da Oppenheim adında büyük bir gurup var. 1760 lı yıllarda gemi işletmeciliği ile işe başlamış, bugün ise bankacılık dahil birçok alanda faaliyet göstermektedir. Bu iki grup arasında ne gibi bir ilişki var bunu bilemiyoruz. Ayrıca Osmanlı Bankası’nın kurucuları arasında Alberti Oppenheim adında biri var. 1864 de kurulan Société Générale de I’empire Ottoman Bankası’nın ortakları arasında da G. Zarifi  görülmektedir.  Oppenheim ve Ortakları’nın Paris’te faaliyette bulunan ünlü bir bankerlik kuruluşu olduğundan söz ediliyor. Bu şahıslarla Herman Oppenheim arasında ne gibi bir ilişki var bunu da şimdilik bilmiyoruz. 

Ahmet Mithat Efendi Üss-i İnkilap adlı eserinde bankalar hakkında şöyle diyor: “Gerçi sözde, ticareti veya sanat ve ziraatı koruma adına bir takım da banka imtiyazları verilmişse de memleketimiz henüz bu işlerin acemisi olduğundan bunlar hep ecnebilerin eline geçmiştir. Onlar ise kendi özel menfaatleri uğrunda, kendilerine başvuranları da batırabilecek şekilde davrandıkları hareketlerinden ve görülen uygulamalarından belli olmuştur.” 

Bizim büyük sürgünü yaşadığımız dönemde Osmanlı devletinin mali durumunu şu sözler açıkça ortaya koymaktadır: 

Kırım Savaşı sırasında ilk defa olarak yabancı kaynaklı kredi kullanıp borçlanma süresini başlatan Osmanlı Devleti, ilk borç anlaşmasını imzaladığı 1854 yılından yirmi yıl sonra iflasını ilan etmek zorunda kalmış, beş yıl sonra Rüsum-ı Sitte’nin, iki yıl sonrada Düyun-ı Umumiye İdaresi’nin kuruluşuna imza atarak ekonomik bağımsızlığına veda etmiştir.” 

Aynı dönemde Dünya’nın ekonomik durumu hakkındaki genel görüşler ise şöyle açıklanıyor; 

“Eric Hobsbawm 1848 -1875 dönemini dünyada ‘sermaye çağı’ olarak adlandırmaktadır. Endüstriyel kapitalizm büyük ilerlemeler gösterdiği bu dönemde ekonomik gelişme, her şeyi (emek dahil) en ucuza satın alıp en pahalı satabilme başarısına erişen rekabetçi özel teşebbüslere dayanıyordu. Hobsbawm bu dönemi ‘ilerleme dramı’nın (drama of progress) yaşandığı; milyonlarca ton demir kullanılarak yapılan demiryollarının kıtaları aştığı, okyanusların altından denizaltı telgraf kablolarının döşendiği, özellikle Yeni Dünya’ya büyük göçlerin yaşandığı bir dönem olarak anlatıyor. Bu ilerleme dramını yaşayan iki grup insan için, bu gerçek bir dramdı. Kapitalizmin dışında kaldığı halde ona yakalanarak sarsılan insanlar için iki seçenek vardı: Geleneksel tarzlarını korumak için çökmeye mahkum bir direnç göstermek veya Batı’nın silahlarını ele geçirerek bunu batıya karşı kullanmak. Hobsbawm’a göre bu dönemde kazananlar ve kaybedenler vardı ve dram kaybedenlerin belası olmuştu. Bu sözler kaybedenler grubunda yer alan Osmanlıların durumunu kısaca özetliyor.” 

Rusya’nın durumu ise şu şekilde özetleniyor: 

“Almanya’nın ekonomik ilişkiler kurduğu ülkelerin başında Rusya geliyordu. Önceleri yaptığı bir gizli ticaret anlaşması ile Rusya’ya İngilizler’inkinden daha ucuza mamul mal satarak bu hammadde zengini ülkenin kaynaklarını kullanmaya başladı. Fakat Rusya sanayileşmeye I.Petro (Deli Petro) zamanında başlayıp Avrupa ülkelerini taklit ederek hızla gelişme yoluna girmişti. Bu nedenle Batı Avrupa’dan ucuza alınan mamul malların Rus endüstrisine büyük bir tehlike olması söz konusu değildi. Ayrıca Rusya 1874-1875 yıllarında, on yıl önce yaptığı serbest ticaret anlaşmasını tersine çevirerek sanayisini korumaya çalıştı”. “Rusya, 1875 de Rostov-Vladikavkaz ve 1877 de Tihoretsk’den Krasnador’a giden demiryolu hattı vücuda getirmişti ve 1877 de ise bu hat, Novorosiysk’e kadar uzatılmıştı. Bu hattın inşasından amaç Kuban ovasını iktisaden elde etmek ve daha 1838 yılında inşasına başlanan Novorosiysk limanından istifade etmek sureti ile nakliyat işlerine daha iyi ve düzenli bir şekil vermekti”. 

Bu dönemin savaş teknolojisi ile ilgili kısa bir bilgi de verelim: 

“Gerçekte 1864 yılında çıkan Prusya-Avusturya savaşında Almanların piyade askeri, iğneli denilen arkadan dolma tüfekler ile dakikada on beş-yirmi kurşun atabilmesi sayesinde Avusturya ordusu perişan olmuştu. Haber İstanbul’a geldiği zaman, sadece askeri çevrelerde değil basında ve dolayısı ile kamuoyunda büyük yankı yapmıştı. Bu savaştan sonra adı geçen tipte tüfek satıcıları dünyanın her tarafına yayıldıkları gibi İstanbul’a da gelmişlerdi. Abdülaziz’in huzurunda bu silah denenmiş ve dakikada on beş mermi atmak gibi inanılmaz marifeti karşısında Osmanlı Padişahı büyük bir soğukkanlılıkla durumu muhakemeye koyulmuştu. Fakat ordunun bu Alman Mauser’leri ile donatılması ancak 1898 yılında Türk –Yunan savaşında mümkün olacaktı. Eldeki Martini Henry tüfekleri ile 1877 Rus Savaşı yürütülecek ve böylece düşmanın piyade ateş üstünlüğüne boyun eğilecekti.” 

Evet, sanayi devriminin tam ortasında; dünyanın demir yollarla kaplandığı (buharlı araçlar: N. Cugnot 1769 – G. Stepheson 1829, Madeni raylar 1776, ilk demiryolu müsaadesi: 1801), telgraf ağlarının döşendiği (Morse 1843), telefonun icadı (Graham Bell, 1876), petrolün kullanılmaya (ilk petrol kuyusu 1859 da açıldı), üretimin makineleşmeye başladığı (tekstil fab. 1769), dikiş makinesi (1830-1846), bisiklet (1818 -1879) ve fotoğraf makinesinin bulunduğu (Nicephore Niepce, 1827), elektirik ampulü (Edison, 1878), elektirik motoru (Barlow, 1828), silah sanayi atılımlarının yapıldığı (Tüfekler; çakmaklı: 1777, iğneli: 1827, kuyruktan dolma: 1836, ağızdan dolmalı iğneli, fünyeli: 1832-1866), 

Osmanlı’da bankaların kurulduğu, Galata Bankerleri’nin güçlendiği, dünyada sermayenin siyaseti ve devletleri yönetmeye başladığı bir dönemde yurdumuzdan edildik. 

Tüm bunlardan sonra şu soruyu kendimize çekinmeden sormamız gerekiyor; Her şeyi yönlendiren sermayenin, biz Çerkesler’in yurdumuzdan edilmesinde ne kadar payı var? Üzerinde durulması ve aydınlatılması gereken bir konu olarak önümüzde duruyor. 

Şimdilik, elimizdeki bilgilere dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Oppenheim Kumpanyası ve o günkü Galata Bankerleri sürgünümüzü ticarete tahvil edip, gözyaşlarımızdan bir hayli para kazanmışlar. 

Onlar servetlerine servet katmışlar, biz ise kaderimize razı olmak zorunda bırakılmıştık! 

Tarihin aynı döneminde, batılı ülkeler Amerika yerlileri olan Kızılderililere “Vahşiler”, Kafkas halklarına da “Dağlılar” diyerek barbarlık damgasını vurmayı kendilerine hak olarak gördüler. Her iki halkı tarihin derinliklerine gömmek için finansal, askeri, siyasi ve ellerinden gelen her şeyi sınır tanımaz bir şekilde uygulayarak, bu iki halkı soykırıma uğrattılar ve asıl barbarın kendilerinin olduğunu ortaya koydular. 

Onlar için yalnızca bir kural var: Özgürlük ve egemenlik yalnız ve yalnız bizim hakkımızdır. 

Onun için, bugün dünya liderlik savaşında yine en önde onları görürsünüz, çeşitli bahanelerle insanları yok etmeye devam ediyorlar. 

Biz, bunun için her şeyi sorgulayarak, neden, niçin, nasıl sorularını içinde bulunduğu zaman ve zemine göre iyi değerlendirmek zorundayız. 

 

*(Not:  Tablolarda, asıl belgedeki toplama hataları dikkate alınmamıştır.) 

(Ek: Adı geçen Osmanlı arşivi belgesi, MAD.d.9072)


Kafkasya’dan Anadoluya Göçler, B. Habiçoğlu, Nart Yayıncılık, 1993, shf.107. 

Bak: a.g.e. 

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (B.O.A). MAD. d. 9072  

B.O.A. Belge No: A. MKT. MHM. 288/69, Tarih: 1280. B.17 

B.O.A. Belge No: HR. TO. 375/68, Tarih: 1859. 10.15 

B.O.A. Belge No: A. MKT. MHM. 291/28, Tarih: 1280. Ş.19 

B.O.A. Belge No: A. MKT. MHM. 288/69, Tarih: 1280. B.17 

 B.O.A. Belge No: A. MKT. MHM. 315/41, Tarih: 1281. Ca.21 

B.O.A. Belge No: A. MKT. MHM. 310/59, Tarih: 1281. R.01 

B.O.A. Belge No: A. MKT. MHM. 313/70, Tarih: 1281. Ca.02 

B.O.A. Belge No: HR. TO. 375/68, Tarih: 1859. 10.15 

B.O.A. Belge No:  HR. TO. 140/64, Tarih: 1860. 10.03 

Foreign Loans, Chapter XV The Financial Enslavement of Egypyhttp://www2.cddc.vt.edu/marxists/subject/arab-world/lutsky/ch15.htm 

Bak: www.sal.oppenheim.group 

Bak:  www.obarsiv.com ve www.chronicledergisi.com/content/view/254/1/ 

Galata Bankerleri, Cilt: II. Haydar Kazgan, Orion Yayınevi 2006 sh:22 

Galata Bankerleri, Cilt: II. Haydar Kazgan, Orion Yayınevi 2006 sh:62 

Osmanlı Devletinde Morotoryum, 1875-1881, Mehmet Hakan Sağlam, Tarih Vakfı Yurt Yayınları 

Osmanlı Devleti’nde Yabancı Sermaye, 1854-1914, V. Necla Geyikdağlı, Hil Yayın 2008 

Osmanlı Devleti’nde Yabancı Sermaye, 1854-1914, V. Necla Geyikdağlı , Hil Yayın 2008 

Dergi-Sovyetler Birliğini Öğrenme Enstitüsü- Münih1957, sayı:8 

Galata Bankerleri, Cilt: II. Haydar Kazgan, Orion Yayınevi 2006 

Bak: Meydan Larousse Ansiklopedisi 

  

Sayı : 2009 05 

Jiy Zafer Süren
Jiy Zafer Süren
1951’de Samsun’da doğdu. Üniversite’yi terk etmiş ve muhasebeci olarak çalışarak emekli olmuştur. Çeşitli dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı. Kafkasya üzerine yayın yapan, As Yayın’ın kurucuları arasında yer aldı. “Çipxe, Kafkas Aile Armaları” (derleme) ve “Tama Bahar Gelmeyecek” (şiir) isimli iki kitabı vardır. Nisan 2008 itibariyle Jıneps gazetesi yazarları arasında yer aldı, Ocak 2011 tarihinden bu yana yayın kurulu üyesidir.

Yazarın Diğer Yazıları

Sessiz deniz

-Batı kafkasya kıyılarında can verenlere-   Ts’emez kıyısı, boylu boyunca, Açmış bağrını, bakıyordu, Duygulardan yoksun, O koyu mavi engin sulara, Atlantis çöktüğünden beri, Hemen yanı başında derin kuytulara. Kim bilebilir, belki sarsılmıştır, Ya...

Eğitmen kurslarına bir örnek: Kamlık 3. Bölüm

B. 1940 Köy Eğitmenleri Yetiştirme Kursu 1- Kamlık hayatı: Samsun, Tokat, Amasya illeri Köy Eğitmenleri Yetiştirme Kursu; Samsun İlk öğretim Müfettişi Halil Seven’in eğitim şefi...

Eğitmen kurslarına bir örnek: Kamlık – 2. Bölüm

8- İlk eğitmenler, vasıfları, karakterleri, çalışmaları: Samsun, Tokat, Amasya vilâyetlerinden Kamlık Köy Eğitmenleri Yetiştirme Kursuna ilk gelen eğitmen Amasya’nın Ovasaray köyünden Mahmut Doğan adındaki gençtir....

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img