Türkiye Çerkeslerinin Yolu Ne Olmalı (4)

0
470

‘Açık toplum için nasıl bir çalışma olabilir’ i şimdilik bir kenara bırakıp, Dönüş meselesine ve Çerkesya’ da var olan özerk cumhuriyetlere nasıl bakmamız gerektiğini biraz konuşmak isterim. 

Bu gün Dönüş yanlısı görüşleri, 80 öncesi değerlendirmelere benzer şekilde değerlendirip yargılayamayız. Tersine teşvik edebilmemiz, çıkıp dönenlere yardım edebilmemiz gerekir. Artık ‘benim gibi eski solcuların deyimiyle’ pasifist değiller, tersine şu anda var olan tek aktif onlar. Kimilerinin dediği gibi Ruslara karışmak için de gitmiyorlar oraya ama onlarla kavga etmeye de gitmiyorlar elbet. Meşakkatli bir hayatı göze alıp gidiyorlar ve Adıge kalmaya özen gösteriyorlar. Bu bile başlı başına önemli ve kim ne derse desin bu gün için yeterli. 

Dönenlerin ufak tefek kaprislerine ve özellikle Türkiye diasporasına karşı zaman zaman yaptıkları serzenişlere yürek sıcaklığı ile yaklaşmamız gerekir diye düşünüyorum, zira biz diasporanın yaptığı mühim bir şey de yok ortada. Onlar dilimizi ayakta tutacak kalabalığa karışıyor ve moral değerler veriyorlar bize. Verdikleri umut ise çok net. 

OLABİLİRMİŞ…. 

Bu dönenler ile ilgili yaklaşımım. 

Özerk yönetimler ve ora halklarına gelince, 

145 yıl önce yaşanan “büyük felaketin” sonunda, bir şekilde o topraklarda küçücük bir nüfus olarak kalakaldılar. Kaldılar ve bir bütün Adıge halkını sürüp öldürmüş despot bir yönetimin işgali altında ne tür zalimliklere maruz kaldıklarını pek bilmediğimiz bir 50 yıl geçti. O 50 yılın sonunda birinci harp koptu ve harbin içinden şekillendi 1917 devrimi. Adıge halkını sürüp ölümlere gönderen Çar sülalesinin sonu da Adıgelerden farklı olmadı. Aşağılandılar, öldürüldüler ve kaçıp canını kurtaranlar sürgüne gidip telef oldular. 

Bir halk için, savaş da çok çileli bir şeydir, devrim de. Bir de Adıge halkını pek de ilgilendirmeyen birinci harp ise bu. Devrimin umutlu ve sancılı yıllarını, ardından Bolşevik yönetimlerin umutlarını ve ağır tasfiyelerini yaşadılar. Ama en büyük telefatı ikinci harpte yaşadılar. Kuzey Kafkasya Naziler tarafından işgal edildi. Gelmiş geçmiş en zalim işgalcilerden sayılır Naziler, sonuç olarak. İkinci harpteki işgal, genç Adıge edebiyatının önemli acılı bir konusudur. Bir yandan Maykop işgal altındadır, diğer yandan 5.000 km uzakta, taa Berlin’de vurulur Adıge askerler. Esir düşenler ise savaş sonrası, bir tesadüf canlarını kurtarıp geri geldiklerinde evlerine dönemezler, büyük çoğunluğu Sibirya sürgününde ölür bu sefer. Sürgünlerden sağ dönenler, sürgüne gidenlerin yanında hiç kalır. 

Yine de sevindirici gelişmeler olmadı değil, tabi. Bu sosyalist dönem boyunca ciddi bir alfabe ve eğitim çalışmaları oldu ve Adıge kültürünün yazıya geçirilmesini becerebildiler. Kimileri pek ciddiye almasa da 50 yıllık bu kısa süre içerisinde, 50 den fazla yazar yüzlerce kitap çıkardı ortaya. Kafkas müzikleri orkestrasyonlarla kayda geçirildi. Kurulan halk dansları gurupları Japonya’dan Brezilya’ya, Endülüs’ten Singapur’a bütün bir dünyayı dolaştılar. Dünya yıldızı iki Kabardey bu gün New-York’ta yaşıyor. Biri Yuri Temirkanov, bu gün yaşayan on büyük orkestra şeflerinden biri, diğeri Mihail Chemyakin Şocen, kendisinden yeni Salvador Dali diye bahsedenler var. Dünya piyasasına çıkmış olmasa da, Rusya çapında ünlü daha birçok sanatçı. Bütün bunlar orada ayakta kalabilmiş küçücük bir halkın, şundan bundan hiçbir şey dilenmeden becerebildiği şeyler. Ve yine, CC forumlarında, Khalejj’in palavra köşesine yazdığı (bana göre diasporayla muhteşem bir şekilde mavra geçen) ironik yazıda bahsettiği onlarca sanatçı. 

Bütün bunlar çok değerli kazanımlar. Ve her şekilde, orada kalıp tutunabilmiş olanlar yaşatıyor dil ve kültürümüzü ve de azar azar da olsa gidip onlara katılanlar. Kim sesini nasıl yükseltirse yükseltsin bu böyle. 

Bu azaplardan geçip ayakta kalmış küçücük halklar olmasa ve onları yönetenler olmasa, Rus işbirlikçisi veya Rus uşağı kime diyecektik ayrıca biz. 

Peki, oralar iyi yönetiliyor mu? Sanmıyorum. Daha iyi yönetilir ve orada yaşayanlar daha zengin ve daha özgür kılınabilir mi? Belki. Diasporadan gelenlere gerektiği ilgiyi gösterip, dönenlerin başarılı olmalarına yardımcı oluyorlar mı? Yeteri kadar değil, denebilir. Demokratlar mı? Değiller. 

Kusurlarımızı sayacaksak karşılıklı olarak, bunu çok iyi becerebileceğimiz açık. İyi de, bütün bunlar için gerekli özgürlüklere ve zenginliklere sahip mi yerel yönetimler? Hayır. 

Zengin ve Özgür olsalardı çok farklı olur muydu derseniz, emin olamayız belki ama kuvvetle muhtemel ki evet. Moskova bütçesinden beslenen ve hiç de demokratik olmayan Rusya’nın bir parçası olan bu bölgelere yönetici olmak kolay bir şey mi? Ne kadar özgürce düşünüp, ne kadar özgürce davranabilirler? 

Onlardan biz uzaktakilerin isteyebileceği bir şey var evet; orada yaşayan Adıge halkını mutsuz etmesinler mümkün olduğunca ve biz diaspora ile iyi ilişki kurmanın bir yolunu bulsunlar. İsteğimiz bundan ibaret, bir de var olan statüyü hiç olmasa daha geri bir noktaya düşürmesinler yeter. 

Değişen ve özgürleşen dünya, yeni çareler yaratacaktır. 

  

Sayı : 2009 06