Hüseyin Rauf Orbay (27 Temmuz 1881 – 16 Temmuz 1964)
Son devrin, deniz tarihini tetkik eden nesiller, Balkan Harbi sıralarında Hamidiye kahramanı Rauf Beyin, eski Türk denizcilerine yakışır bir şekilde gösterdiği cesaret, isabet ve feragatten çok güzel örnekler verdiğini görecek, amiralin büyük tevazuunun gizlediği asaleti de fark edeceklerdir. Onu lâalettayin bir korsan gemisinin süvarisi addetmek, yaptığı hareketleri mevziî birer baskın halinde telâkki etmek, çok büyük hata olacaktır.
Rauf Bey, asırlardan beri Osmanlı İmparatorluğunun bilhassa 20. yüzyılda hasretini çektiği büyük bir denizci, cesur bir süvari, emsalsiz bir vatan çocuğudur. Denilebilir ki onun kalbi, yalnız ve yalnız memleket aşkı ile çırpınmış, hakkiyle ihraz ettiği her mevkiide cesareti medeniyesi, doğruluğu ve kimseye karşı boyun eğmemek hususunda gösterdiği tecellüdiyle terketmîşti. Bu itibarla onun hayatı, safha safha herkesin dikkat ve merakını üstüne çekecektir.
Türk milleti, Rauf Beyi ilk defa ve memleket çapında olarak Balkan Harbinde görmüş, ona büyük bir ümid ve muhabbetle bağlanmıştır. Çünkü Türk milletinin en büyük heyecanı vatanperverliği ve bu memlekete hizmet edenlere karşı duyduğu sarsılmaz bağlılığıdır. Rauf Bey, milli heyecanı bir zamanlar hakkiyle temsil etmiş ve arkasından milyonlarca Türkü sürüklemiştir. Bu yakın tarihimizin Balkan Harbinin deniz savaşlarına ayıracağı sahifelerde yazılıdır. Hamidiye kruvazörünün kahraman süvarisi, Balkan Harbinde Karadeniz’deki Bulgar sahillerinin ablukası vazifesini üzerine almış bulunuyordu. Fakat bu sahillerin kontrolünü yaptığı sıralarda bir gece Bulgar torpidolarının taarruzuna uğramış, vuku bulan müsademede ise Hamidiye kruvazörümüz bir takım isabetler almış, yaralı bir vaziyette, fakat büyük bir dikkat ve itina ile idare olunarak bu sahillerin açıklarında seyredip batmaktan kurtularak Boğaza sokulmuştur. Gerek savaşta bir Türk harp gemisinin düşman torpidolarına karşı cesaretli mukavemeti, gerek onların hücumlarına mukabele eylemesi, isabet almış olmasına rağmen batmaktan kurtularak Karadeniz Boğazlarına kadar getirilmesi, herhalde küçük bir muvaffakiyet sayılmamalıdır.
Haliçte tamir için havuza alındıktan sonra Hamidiye’nin süvarisine bir köşeye çekilerek beklemek düşerken, O, hareket kabiliyeti ve vatanperverliği ile yeniden vazifeler istemiş ve Akdeniz’de, Boğaz önünde İmroz deniz muharebesine filotilla komodoru olarak iştirak eylemiştir. İmroz deniz harbine Yunanlıların sürdüğü başta Averof gibi, o tarihte bizim donanmamıza tek başına üstünlük iddia edebilen bir zırhlıya ve onu destekleyen diğer harp gemilerine karşı, küçük torpidolarımızın başında topçu harbine katılması da onun cesaretini pek güzel gösteriyordu.
Bu tarihte donanmamıza deniz miralayı Ramiz Bey kumanda ediyordu. Rauf Beyin Donanma Kumandanı albay Ramiz Beyle arası iyi değildi. Bunda Donanma Kumandanın Hürriyet ve İtilâf Fırkasına ve Rauf Beyin de İttihat ve Terakkiye mensup bulunmalarının dahli varsa da, Ramiz Beyin yalnız torpido hücumu yaptırarak deniz kuvvetlerimizi harcamasına taraftar olmayan Hamidiye süvarisinin de isabetli düşünceleri hâkimdi. Hatta Rauf Beyin siyasî düşmanları bir ara, Donanma Kumandanı ile filotilla komodorunun arasındaki ihtilâfı, Rauf Beyin o sırada iktidarda bulunan Hürriyet ve İtilâf Fırkasının hükümetinde olduğu şekilde iddia ve tenkid ettikleri de malûmdu. Bu, düpedüz bir isnaddı. Ve bir çok yerlerde olduğu gibi her isnadın garazkârlığa dayanan hususiyetini muhafaza eylediği de muhakkaktı. Rauf Bey, küçük siyasî hesapların üstünde tam milliyetperver bir insandı. Onu, bu garezkârane iftiralarla yıpratmağa imkân yoktu. Nitekim Rauf Bey, Hamidiye’nin Haliç’te tamiri ikmal edilince bu garezkârane isnadlara fiilen ve parlak bir şekilde cevap, vermişti. Bu defa da, Adalar denizine açılan Hamidiye kruvazörümüz, tek başına filvaki sev-külçeyşî bir tesir yapamamakla beraber, düşman donanmasının sevk ve idaresinde bir huzursuzluk yaratmağa muvaffak olmuştu. Yunanlılar korku ve tereddütle hareket ediyor, Hamidiye’ye rastlamaktan büyük bir endişe ve heyecana kapılmış bulunuyorlardı.
Hamidiye, Birinci Cihan Harbinde Alman Erkânıharbiye-sinin açık denizlerde, üstün kuvvetlere karşı muvaffakiyetle tatbik ettiği sisteme ve bunu Emden’in üzerine aldığı manidar vazifede gösterdiği başarılara, güzel bir örnek teşkil etmişti. Rauf Bey, korsan harbi yapıyordu. Hamidiye, Yunanlıların Balkan Harbinde Adalara sevk ettiği asker, silâh ve cephane nakliyatını felce uğratmış, üstelik düşmanın Adalar denizi vilâyetinin merkezi Şira adasını bir gece âni basarak bombardıman eylemişti. Bu meyanda birçok ticaret gemileri de batırılmıştı. Bu deniz savaşlarının o zaman büyük bir kıymet ve ehemmiyeti olmuştu. Zira, kara ordularımızın her tarafta mağlûbiyete uğraması, verdiği meydan muharebeleri bir takım hezimetlerle sona erdirmesi sırasında, denizlerde ortalığı heyecana veren bu baskınlar, Yunan donanmasını çılgına döndürmüş, Adalar denizi bütün kıyı ve köşelerine varıncaya kadar aranmasına rağmen, Hamidiye ele geçmemişti.
Rauf Beyin bu baskınları, büyük bir ızdırap ve yeis içinde ezilen Türk milletine ferahlık, sevinç ve ümid telkih ediyordu. Maneviyatı yükseltiyor, Türkleri yeniden kara harplerine girişmeğe teşvik ediyordu. Ancak bu sayede Balkan Harbinin ikinci safhası yenilenmiş, ve bu defa Edirne’nin istirdadı gibi emsalsiz bir başarı elde edilmişti. Bunda bu korsan harbini yapan Hamidiye’nin ve onun liyakatli süvarisinin büyük hissesi vardı. Fakat nihayet bir harp gemisinden bundan daha başka bir şey beklemek kabil değildi. Elimizde bir kaç Hamidiye ve bilhassa bir kaç Rauf Bey bulunsaydı, Akdeniz’deki Trakya sahilleri kontrolümüze alınsaydı..
Herkesin ilk defa büyük çapta kendisini Balkan Harbinde tanıdığı Rauf Bey, bundan sonra Osmanlı İmparatorluğunun Mütarekeden evvel son kabinesinde Bahriye Nazırlığı yapmış ve Mondros mütarekesini, Limni adasının bu ismi taşıyan limanında, (Agamemnon) dretnotunun güvertesinde imzalamıştı. Rauf Beyi bu mütarekeyi imzalamasından dolayı tenkid edenler de bulunmuştu. Fakat İmparatorluğun şartları fikrimizce başka türlü harekete imkân vermiyordu. Balkanlardan Franşe Despere kuvvetleri, Suriye’den General Allenbi kıt’aları arasında bir kıskaca giren İmparatorluk kuvvetleri, yüz binlerce asker kaçağına ve çeşidli mahrumiyetlerden bunalmış bir halka da güvenemezdi. Mondros’tan sonra Malta’ya sürülenler içinde Rauf Bey de bulunmuştu. Bidayette Mustafa Kemal Paşa ile beraber Anadolu’da bulunmuş, Erzurum ve Sivas kongrelerine iştirak etmiş olan Rauf Bey, Sivas mebusu sıfatiyle iştirak ettiği son Osmanlı Meclisi Mebusanı’nda — Misakı Millî — formülü altında hülâsa edilen ve hayatî ehemmiyeti haiz bulunan Türk şartlarını, son Osmanlı Meclisine kabul ettirenlerin başında geliyordu. Bu şartlar daha evvel Sivas kongresinde hazırlanmıştı.
16 Mart salı 1336 günü akşamı Meclisi Mebusan Reis vekillerinden Hüseyin Kâzım Bey, Hoca Abdülâziz Mecdi Efendi ile Rauf Bey, Sarayı Hümayuna giderek vaziyeti Padişaha arzetmişler, bu işgalden müteessir olan Sultan Vahideddin’in, bundan duydukları ızdıraba şahid olmuşlar ve Zat-ı şahanenin teessürlerini Meclise naklettikleri sırada Meclise gelen İngiliz polisleri ve inzibatları tarafından tevkif olunarak cebren götürülmüşlerdi. Dünyanın hiç bir devrinde ve hiç bir memleketinde düşman, o milletin şeref ve haysiyetinin sembolü olan Meclisinden, milletvekillerini bu tarzda alıp götürmemiştir. İşte o zaman Rauf Bey vaktiyle Mirabo’nun 16. Lui’ye kükrediği gibi, İngiliz işgal kuvvetlerinin bu menfur hareketine karşı kıyam etmiş ve şöyle söylemişti:
“Muhterem arkadaşlar, bizi millet, ifayı vazife için buraya gönderdi. Cenabı Hakka şükür ki biz de bu vazifeyi sonuna kadar ifa ettik. Ben İngilizlerin memleketin namusu sayılan bu binaya girmelerini asla görmek istemem. Kan dökülmesine de razı değilim. Hayatım milletime feda olsun, millet sağ oldukça ve birlik kaldıkça kendisine hizmet edecek nice Rauflar bulunacaktır. Vasıf Beyle beraber bizi götürüyorlar. Allah dinimize, milletimize ve memleketimize zeval vermesin!..”
Hamidiye kahramanını işte böyle alıp Malta’ya götürmüşlerdi.
Kaynakça: İki Devrin Perde Arkası, Sayfa: 402-406
Yazan: Samih Nafiz Tansu
Anlatan: Hüsameddin Ertürk
Osmanlı İmparatorluğu Teşkilat-ı Mahsusasında ve mütareke yıllarının M.M. Grubu Başkanlığında bulunan emekli Süvari Albayı
Sayı : 2009 09