Bir anı: Çerkes Mahkemesi

0
495

Oldukça soğuk bir hava, yollarda dizleri aşan kar. “Deli Çeçen” genç yürekte ise kan kıpır kıpır ve sıcak çünkü “Çerkes köyünde düğün var”. Sekiz on kişilik arkadaş grubu Göksun’a bağlı Çardak kasabasından, Çerkes köyü ise Afşin’ e bağlı Kargabük, yanlış hatırlamıyorsam. 

Gecenin geç vakti düğün dağılır… Gençler düğünde oldukça eğlenmiş, oynamış ve yorulmuşlardır. Üç dört saatte karlara bata çıka geldikleri yoldan gecenin karanlığı ve artan kar yağışı karşısında geri dönmeleri hemen hemen imkansızdır. Bu nedenle gençler, çatısı olan ama henüz kapı penceresi olmayan bir binaya başlarını sokarlar. Hem uykusuz hem üşümüş hem de açtırlar. Önce açlıklarını gidermenin yollarını düşünürler. Sonra üşümelerinin. Dayanabildikleri kadar dayanırlar yaktıkları ateşin başında uykusuzluğa… 

Sabah ışığı ile birlikte bölünür uykuları. Köyün gençleri bulmuştur suçluları. Kızgın ve suçlayıcı bakışlar altında ve derhal Mahkeme kurulur. Köyün yaşlı bilge Thamadasının huzurunda saygı ile durulur. 

Suçlular: Çardaklı gençler. 

Suç: Düğün bayrağının kırılması suretiyle düğün evine hakaret .vs. 

Şaşkın ve isyankar sanıklar; “içimizde ağzı en iyi laf yapan sensin, sen savun bizi, biliriz güreşte sırtın yere gelmez, hadi burada da görelim seni” diyerek güreşçi genci sözcü yaparlar. 

Önce svcı pozisyonundaki Thamade başlar söze. Suçlamalar ağırdır gerçekten. Düğün bayrağının asılı olduğu direğin kırılması sadece düğün sahibine hakaret değildir, köylüye de hakaret edilmiştir. Üstelik izinsiz olarak başkasının müştemilatına girilmiş, ağaçları yakılmış, kısaca Çerkes-köy adetlerine aykırı olan ne varsa işlenmiştir. Thamade konuştukça mahkeme heyeti ve izleyenlerin kaşları daha bir çatılmaktadır. 

 “Hadi artık, ‘biz büyük bir suç işledik, affedin bizi ya da vereceğiniz cezaya razıyız’ deyin de kurtulun” der gibi söz verilir gençlere. Genç İzzet başlar savunmasını yapmaya; ve daha baştan: “Evet, biz suçluyuz!..” der. Sözcünün arkadaşları hayli şaşırırlar, ama kısa sürer tereddütleri, “Ama suçumuz sizin saydıklarınızın hiç biri değil” diyerek devam eder sözcü. 

 “Suçumuz şudur ki düğününüzü onurlandırmak için zorlu bir yolu kat ettik, donma tehlikesi atlattık, annemizin babamızın ‘bu karda kışta yapmayın, etmeyin, gitmeyin’ şeklindeki nasihatlarına kulak asmadık ve geldik. Çerkesler de bizim gibi misafirperverdir, yabancıyı bile açta, açıkta bırakmaz iken komşuları-kardeşleri olan biz “Şeşenler”i kesinlikle misafir ederler diye düşündük. Ama yanıldık, suçluyuz. Kimse bize ‘aç mısınız, tok musunuz, kalacak yeriniz var mı?’ diye sormadı. Sorulmadığı için de bizler ‘misafiriz, açız, kalacak yerimiz yok’ diyemedik. Gurur yaptık, gurur suç ise, evet biz suçluyuz. Aç olduğumuz için düğün bayrağına asılı olan çerezleri yemek geldi aklımıza, uzanıp alalım derken bayrak direği kırıldı. Çerezlerle karnımız doymadı ama bir nebze de olsa açlığımızı yatıştırdık, donmamak için de çevrede bulduğumuz kuru ağaç dallarını yaktık. Aç, uykusuz ve yorgun olan bizler ateşin başında oturup sabahın olmasını bekledik. Sabah olduğunda ise düğün sahiplerini şikayet bile etmeden köyümüze dönmeyi düşlerken uykuya daldık. Olay bundan ibarettir. Biz işlediğimiz suçu itiraf ediyoruz, verilecek cezaya da razıyız..”Savunma karşısında başta düğün sahipleri olmak üzere izleyicilerin yüzünde renk değişimleri yaşanır, şaşkınlık ve mahcubiyet ifadeleri birbirine karışır. Mahkeme Hakimi sıfatıyla yaşlı bilge bir süre yanındakilere de usulca danışır ve kaşlarını kaldırarak üzgün ama kararlı bir ifade ile karar öncesi kısa bir konuşma yapar: 

 “Düğün sahipleri ve köylüler olarak biz Çerkesler; Xabze dediğimiz, siz Çeçenlerin Ğıllık dediği sözlü toplumsal yasalara, örf ve adetlere uygun davranmadık. Çünkü misafiri en iyi şekilde ağırlamak sadece düğün sahiplerine değil tüm köylüye düşer. Örf ve adetler konusunda gençleri eğitmek, hatalardan ders çıkarmasını öğretmek de biz thamadalara düşer” der ve ekler; 

“-Gençlerin affedilmesine; 

-Düğün sahiplerince layıkıyla misafirperverliğin gösterilmesine, gençlerin karınlarının doyurulmasına; 

-Köyün gençleri ile birlikte düğün bayrağının yeniden yerine takılmasına; 

-Misafirlerin köylerine dönmek istemeleri halinde, köy gençlerinin köy çıkışına kadar misafir gençlere refakatine… 

Karar verdik”.  

Gençler bu kararla davayı kazanır ve aklanırlar. Yazılı olmasa da toplumsal yasa ve kurallara uymanın son derece önemli olduğunun bir kez daha anlatılması ve anlaşılması ve dersler çıkarılması nedeniyle de katılanların hepsi bu mahkemeden kazançlı çıkarlar. 

Derleyen: İhsan Berkhan 

Ekim-2009 / İstanbul 

Not: Bu anı-öykü, rahmetli babam İzzet Berkhan’ ın gençliğinde kendi başından geçen yaşanmış bir olaya dayanmaktadır. İB.  

 

Sayı : 2009 10