Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Demokratik Açılıma’ a Dair

Değerli kardeşimiz Yalçın Karadaş’ın (Açılıma “Diğerleri” nden Çerkez Katkısı) başlıklı yazısının bizde yarattığı etki ile (haddimiz olmayarak…) camiamıza düşüncelerimizi açıklamak istedik. 

Yalçın Karadaş’ın düşüncelerine ve yazdıklarına katıldığımı kendisine kısa bir mesajla iletmiş ve “katılıyorum demek yetmez, katkıda bulunmak gerektiğinin bilincindeyim” demiştim. 

Aşağıdaki düşüncelerimle de katkıda bulunmak istedim. 

  1. Türkiye halen, kurumsal ve toplumsal olarak büyük ve hızlı bir değişim ve gelişim süreci yaşamaktadır. Bunun adını ister demokratikleşme, ister AB süreci, isterseniz globalleşmenin sonucu iç ve dış dinamiklerin dayatması süreci deyin fark etmez.
  2.  “İnsanlar arasındaki çeşitliliğe günbegün daha çok saygı gösterildiği, her insanın seçtiği dilde kendini ifade edebildiği, inançlarının gereklerini huzur içinde yerine getirebildiği ve yetkililer veya halk tarafından düşmanlıkla karşılaşmadan, yerilmeden serinkanlılıkla kökenlerini üstlenebildiği bir Türkiye, ilerleyen, gelişen”, yükselen bir Türkiye’dir. Bunun tersine ülkenin bazı kesim ve toplumlarında kimlik gerilimleri baskın çıkarsa fertlerin, serinkanlılıkla kendisi olamaması, kullandığı dilde (ya da kullanamadığı dilde) eğitilmemesi sonucu dilini, özgün kültürünü kaybetmesi ya da inancında özgür olmaması durumunda gelişen” Demokratik Hukuk Devletinden söz edilebilir mi? Sayın Karadaş’ın demokratik yeniden yapılanma hareketi olarak isimlendirdiği süreç, bugün başlayıp yarın bitecekse bundan bir şey çıkmayacağını peşinen söylemek yanlış olmaz. 
  3. Bir de insanlarımızı suçlarken bazı bilimsel sosyal gerçekleri de göz ardı etmemek gerek.150 yıldır diyasporada yaşayan Kafkas Halklarından bazıları yakasını kurtarmış, yoksulluktan, gerilikten ve marjinalleştirilmekten kurtulmuş olmanın sonucu daha bir affedici ve hoş görülü olabilirler. Ancak, gerçek duygularını bir kenara bırakmazlar. Yakasını kurtaramayanlar ise (senin gibi, benim gibi) mukavemet duygusunu içlerinde taşırlar. Konumları ve güçleri itibariyle uygun pozisyon bulduklarında eyleme geçmeye çalışırlar.
  4.  “Kendilerini kültürel açıdan yok edilme ya da siyasi açıdan marjinalleştirilme tehdidi altında hisseden halklar, kaçınılmaz olarak, onları endişe ve şiddetli çatışmaya çağıranlara kulak verirler”. PKK biraz bunun sonucudur. Diyasporadaki Kafkas halklarının büyük bölümünün daha affedici ve daha hoşgörülü olması yukarıda değindiğim sosyal gerçeklerin sonucudur. Her iki toplum da eğrisi ve doğrusu ile günahı ve sevabı ile Türkiye’nin insanı ve Türkiye’nin gerçeğidir. 

 

Sorun Nerde 

Sayın Karadaş’ın, sorunu tespit ederken söyledikleri doğru şeyler. Ancak, çözüme katkısı yok. 

  1. Devlet, sorunun olduğunu kabullenmiş çözüm için girişimde bulunuyor. Doğru mu yapıyor yanlış mı? Mesele uygulanan yöntem değil. Biz devlete ne istediğimizi neyin nasıl olması gerektiğini söyleyebiliyor muyuz? 
  1. Çerkez kimliğine sahip çıkanlar (şöven Çerkez/Adige ırkçıları değil) göreve talip oldular da hayır mı denildi? Önce bu Çerkez kimliğine sahip çıkanlar “biz varız” diye kendilerini ortaya koysunlar ve toplum bunları kabullensin. Veya bildikleriniz varsa onlara çağrıda bulunalım. 
  1. Demokratik açılımla ilgili Kafkas halklarının ortak ana hedefinin ne olduğu belirlenmeli ondan sonra strateji tayin edilmeli, ana hedefe götürecek ara hedefler tespit edilmeli ve bunları gerçekleştirecek kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapılmalıdır. Gerekiyorsa ki gerekiyor, bütün bunları gerçekleştirecek bir güç geliştirme planı yapılmalıdır. Esasen, strateji, zaman, mekan, güç ve hedef ilişkisidir. 
  1. Türkiye’de Federasyonların dışında, İstanbul Dernekleri Koordinasyon Kurulu ve Vakıflar var. Avrupa Dernekleri Federasyonu var. Kafkasya’daki STK lar var. Bunlardan da çalışmalara katkıda bulunmaları istenmelidir. 
  1. Aynı düşünce ve görüşte olmayanları samimiyetsizlikle suçlamak, onları samimi olmaya davet etmek, samimi olmalarını ne derece sağlar? Diğer görüş ve düşünceleri suçlamakla bir yere varamayız. Kemalist elit, jakoben, ırkçı, Türkçü, Kürtçü, Kemalizm’i din gibi gören, Çerkez kavramını aksesuar ve övünme aracı sananlar vb. gibi katılmadığımız düşünce ve tavırdaki insanlarla, hepsinden birer parça veya büyük bölümünü sahiplenen siyasi partilere, kurumlara ve şahıslara saldırmak işin kolay ve olumsuz tarafı. Zor olan, bu düşüncelerin bozuk ve aykırı taraflarının kendilerine kabul ettirilmesi, konunun tarafları ile konuyu müzakere edebilmektir. 

Söylemler yumuşamalı ve diyalog kanalları kapatılmamalıdır. (Y. Karadaş) 

Peki Ne Yapmalı? 

  1. Öncelikle, yukarıda söz konusu edilen Kafkas kuruluşlarından temsilcilerin katılacağı gündemli bir toplantı yapılmalı ve bu toplantıda; 
  1. Konu müzakere edilmeli ve her kuruluş temsilcisi yazılı sunumda bulunmalı ve görüşlerini yazılı olarak divan başkanına vermeli.
  2. Toplantı sonunda bir komite oluşturulmalı, bu komite yazılı görüşlerin de ışığında hükümete, diğer siyasi partilere ve TBMM Başkanlığına verilecek bir taslak hazırlamalı.
  3. Bu taslak herkese açık bir toplantıda kamuoyuna açıklanmalı.
  1. Hazırlanacak bu belgede asgari şu hususlara yer verilmeli ve bunların yasalarla güvence altına alınması talep edilmelidir: 
  1. Kafkas dillerinden; Adigece, Abhazca, Avarca, Lezgice, Osetce ve Çeçence gibi dillerin ilköğretimde seçmeli ders olarak okutulması yasalarla sağlanmalı. (Talep ve imkânlarla uyumlu olacak şekilde yasal düzenlemeler yapılmalı. Uygulama şartlara bağlı olmalı.)
  2. Kafkas toplumlarının kendi etnik ad ve aile adlarının serbestçe kullanılmasına imkân sağlanılmalıdır.
  3. Özel kıyafetlerini nişan ve işaretlerini kullanmaları serbest olmalıdır.
  4. Köy ve yerleşim alanlarının adları Kafkasya’dan gelindiği tarihteki şekliyle anılmalıdır.
  5. Sosyal, siyasal ve kültürel amaçlı tesislerin kurulup işletilmesine kolaylıklar sağlanılmalı, devletçe teşvik verilmelidir. (Büyük şehir ve metropollerde)
  6. Üniversitelerde Kafkas dilleri ile ilgili fakülte, bölüm ve enstitüler açılmalıdır.

Sonuç olarak ben aklıma gelen bazı örnekleri sundum. Düşünenlerimiz çok daha olumlu önerilerde bulunabilirler. Bunlara Diyaspora ve Kafkasya’daki toplumlarla ilgili iletişim ve dayanışmaya yönelik haklar, eğitim ve öğretim olanakları temini ile ilgili hususlar da eklenebilir. 

Somut, elle tutulur kişisel görüşlerimi sunmaya çalıştım, 

Saygılarımla… 

Sönmez Can 

 

Sayı : 2009 10 

Yazarın Diğer Yazıları

Anadilde Jineps Gazetesi Eylül 2024 Sayısı Yayında

Değerli Jineps okurları, Anavatanda yayımlanan Adige Mak (АДЫГЭ МАКЪ), Adige Psale (АДЫГЭ ПСАЛЪЭ), Çerkes Heku (ЧЕРКЕС ХЭКУ) gazeteleriyle ortak hazırladığımız eylül sayımızı sizlerle paylaşıyoruz. İyi okumalar,

1 Eylül Dünya Barış Günü

1 Eylül, “Dünya Barış Günü” olarak sadece Türkiye ve KKTC’de, Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen “Dünya Barış Günü” ise 21 Eylül’de tüm dünyada kutlanıyor.

Sancılı ve fırtınalı yaşamlar

Dr. Şerafettin Dönmez’in yazdığı, sancılı ve fırtınalı bir hayat hikâyesini anlatan “Denef” kitabı, Papirüs Yayınevi etiketiyle raflarda yerini aldı. Yayınevinin tanıtım yazısından... Benim kimliğimle kim, neden...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img