Uluslararası Çerkes Birliği sivilleşmeli ki işlevini yerine getirebilsin

0
908

Dünya Adıgeleri ve Abazalarını temsil edecek bir örgüt olarak oluşturulan Uluslararası Çerkes Birliği (UÇB), 1991’de kuruldu.

1997’de UNPO’ ya yaptığı başvuru ile tarihi bir kararın alınmasına öncülük etti. 1997’ den 2009’ a gelinen süreçte ise, alınmış kararı unutturmaya, yok saymaya çalışan bir birlik söz konusu oldu.


Rusya Federasyonu’nda (RF) Putin ile başlayan dönem; SSCB’ nin dağılma sürecinde Yeltsin’ in “istediğiniz kadar özgür olun” yaklaşımının, Putin’in “istediğimiz kadar özgür olabilirsiniz” yaklaşımı ile yer değiştirdiği, senaryosu FSB tarafından hazırlanmış Beslan baskını sonrası idari düzenlemelerle Moskova’ nın demir yumruğunu daha bir hissettirdiği dönem olmuştur. İdari düzenlemede yerel inisiyatifi ortadan kaldıran, Moskova’dan Federasyon Cumhuriyeti Başkanının atanması, tek başına önemli ve yeterli bir olumsuz örnektir.

Hantal bir bürokrasiden çıkan SSCB’ de, dağılma sonrası işlerin çok kolay yürümeyeceği tahmin edilebiliyordu. Devletçi görüntünün altından dünyanın en zengin insanları çıktı. Zengin kişiler durumu, devasa RF’nin her köşesi için geçerli idi. Paylaşım ve pazarlık amansızdı ve de iktidar çok önemliydi. Demokrasi ve özgürlükler ertelenebilirdi. Merkezi ve baskıcı bir yönetimle kontrol sağlandı. Bu durum özellikle farklı milliyetlerin yaşadığı Federasyon Cumhuriyetlerinin bir kısmında sıkıntılara neden oldu. Moskova’ dan atama başkanlarla kontrol sürdürülmeye çalışıldı.

**

Anavatan-Diyaspora ilişkilerinde, Çerkesler arasında farklı düşünce sahiplerinin geliştirdiği çeşitli argümanlar oluştu. Bunlardan biri anavatandakilere yönelik; “Onlar anavatanın bekçileri, onlar ne derse o olur” gibi baskılayıcı, yer yer duygusal yaklaşımlardı. Amaç Türkiye’de olduğu gibi orada da statükoyu sürdürebilmekti. Oysa; aklı selimle, bilimsel anlayışla, eleştirinin ilerletici ve ön açıcı olacağını düşünerek, bir şeylere hayır diyerek, ama her aşamada da haddimizi bilerek,.. kısaca hassas bir ayarla yürümek gerekli.

**

UÇB

Atama olmamalı, devlet organları müdahil olmamalı

Kafkas Dernekleri Federasyonu sitesinde Kaf-Fed Başkanı Cihan Candemir’in açıklamalarından:

“Nisan ayında yaptığımız DÇB yönetim kurulu toplantısında genel eğilim yeni dönemde eski başkanımız Dzemıha Kaspolat’ın devam etmesi yönünde olmuştur. (..) Kongre tarihine yaklaştığımız bir zamanda Sayın Kaspolat, KBC Cumhurbaşkanı Sayın Arsen Kanokov’a giderek ailevi nedenlerle göreve devam edemeyeceğini bildirmiş, yerine kimin olabileceği sorusuna da Sayın Ajakho Kanşawbi’nin ismini önermiştir. Cumhurbaşkanı da görevi Kanşawbi’nin yürütmesini istemiştir. Bu atama, atanan isimden ziyade şekil itibarıyla Türk delegasyonunu rahatsız etmiştir.”

Açıklamadan anlaşılıyor ki Genel Kurul iradesine doğal gibi görünen/gösterilen bir müdahale zaten var. Yani seçim yapılacak bir genel kurul öncesinde eski yönetim kurulunun yeni dönem için başkan belirlemesi.

Daha vahim olanı ise sonuçta başkanı KBC başkanı atıyor. UÇB’nin devlet/yönetim denetiminde olduğunun çok açık bir göstergesi değil midir bu?

Bu mu olmalıdır?

1997 UNPO sürecinden bugünlere nasıl gelindiğinin bir göstergesi değil midir bu durum?

UÇB tam anlamıyla sivilleşmelidir, cumhuriyet yönetimleri ile organik bağı olmamalıdır. Demokrasinin gereği budur.


Gençlerin durumu

Kaf-Fed sitesindeki açıklamada devamla:

“Açıklık getirilmesi gereken ikinci konu ise ‘gençlerin demokratik taleplerinin engellendiği’ veya ‘gençlere yönelik tavır alındığı’ şeklindeki haberlerdir. Olayın şekli, çeşitli cumhuriyetlerde yaşayan gençlerden oluşan bir grubun, DÇB başkanlığına yazdığı mektupla ortaya çıkmıştır. Gençler DÇB yönetim kurulunda kendilerine 5 kişilik yer verilmesini talep etmişlerdir. Aslında bu talep gerek tüzük gerekse yasa itibarıyla karşılanabilecek bir talep değildir. (..) Dolayısıyla gençlerin talepleri, ne şekil itibarıyla ne de yasal olarak karşılanması mümkün olan bir talep olmamıştır. Ancak Xaselerde gençlerle ilgili sorunların da olduğu açıktır. Türk delegasyonu net olarak ‘bu sorunun halledilmesi gerektiğini, xaselerin gençlere ve halka daha açık olması gerektiğini, yönetimlerde gençlere daha çok yer verilmesi gerektiğini’ genel kurulda dile getirmiştir. Ayrıca önümüzdeki dönemde bu yönde çalışmaların takipçisi olacağımız da açıktır.”

Gençlerin toplumumuz açısından önemini defalarca yineledik. Onlarsız olmaz.


İbrahim Yağan’ın yorumu ve Para

Kafkasevi’nin ‘Neler oldu UÇB. 8 Kongresi’nde?’ sorusuna verdiği yanıtta İbrahim Yağan’ın yorumu önemli:

“UÇB kongresine biz hazırlanarak gittik. Biz gençlerle oraya bilinçli bir çıkartma yaptık. Yani UÇB’nin malum zevatı üzerinde bir baskı oluşturalım da meydanın boş olmadığını görsünler istedik. Özellikle de Çerkeslerin ulusal sorunları ile ilgilenen bir Çerkes Gençlik Forumu olduğunu onlara göstermek istedik.

UÇB kongrelerinin ne kadar anti demokratik, ne kadar Çerkes ulusal sorunlarından uzak, bu konuların bile konuşulmasının yasak olduğu bir paltform olduğunu herkes gördü. Bir de UÇB’yi kontrol eden malum FSB güçlerinin Çerkes sorunlarının konuşulmasından çok, diasporadakiler de dahil, tüm Çerkesleri bu yapı ile kontrol etmek istediklerinin biraz daha su yüzüne çıkmasını istedik. Çerkeslerin ümit bağladığı, anavatandakilere göre daha özgür olacaklarını düşündüğümüz diaspora Çerkeslerini temsil eden UÇB delegelerinin durumunun ise daha vahim olduğunu gördük.

Kaf-Fed Başkanı Cihan Candemir söz aldı ilk olarak ve ‘Daha önceleri Xaselerin telefonu faksı çalışmazdı’ diyerek söze başladı. Eski ‘xase’ leri, Valeri Hatjukoların dönemini kastediyor. ‘Bize parası olan adam lazım. Bunun için de Banka Yönetim Kurulu Başkanı Ajahov Kanşobi UÇB Başkanlığı için en uygun isimdir’ diyerek devam etti sözlerine. 

Eski dönemlerde Xaseler zor şartlarda, çok önemli görevler ifa ettiler. Tabii ki ekonomik zorluklar çekildi, ama o zor şartlarda bile haftalık gazeteler çıkartıldı, bir çok etkinlikler yapıldı. Yani, Çerkeslerin sorunları için samimi şekilde çalışmalar yapılıyordu. O zamanlar devletin veya malum güçlerin parası Xase’ye giremiyordu. Xase bunu kabul etmediği için, kendini kullandırmadığı için zor kullanarak ele geçirdiler ve devletin kontrolüne aldılar zaten.”

Derneklerin, kurumların çalışmalarını sürdürebilmesi için gerekli olan para, giderek “parası olan düdüğü çalar” pozisyonu yaratmakta. Bunu derneklerimizde yaşıyoruz. Ciddi aylık bütçeler oluşmaya başladı. Üye aidatları ve bağışlarla dernek aylık gideri karşılanamayınca kişilerden destek aranıyor. Bu durum tahakküm altına alma, denetleme noktasına giderse durum vahimleşir. Yukarıda alıntılanan sözler UÇB Genel Kurulu’nda sarf edilmişse şapkayı önümüze koyup düşünmeliyiz derim.

Ve sözü Rahmi Tuna’nın Adıge Xabze kitabından alıntıyla noktalayalım:


Adıge Xabze

Rahmi Tuna

Taymi Bipolat, Çeçen (Nohçi) kahramanlarındandır. Bipolat’ın kahramanca savaşı karşısında yılgın bir duruma düşmüş olan Ruslar, Bipolat’ın başını getirene büyük bir ödül vadediyorlar.

Bir gün Rus karargâhına bir Kafkasyalı geliyor. Önemli bir haber getirdiğini, kumandanı görmek istediğini söylüyor. İzin verilerek kumandan yanına çıkarılıyor. Kumandan ne istediğini sorduğunda Kafkaslı şu cevabı veriyor:

“Taymi Bipolat’ın kafasını getirdim!”

Rus kumandanının “Nerede?” sualine karşı ise, Kafkaslı kendi kafasını gösteriyor ve kendisinin Bipolat olduğunu söylüyor. Bu durum karşısında şaşıran Rus kumandanı ne için böyle hareket ettiğini soruyor, Bipolat şu cevabı veriyor:

 “Siz benim başım için büyük para vadettiniz. Milletimiz arasında bu paraya tamah edecek karakterde bir adamın bulunması ihtimalini düşündüm. Milletimizde böyle karaktersizlik gösterecek herhangi bir olaya meydan vermemek için, bizzat kendim geldim! Çünkü ahlaksızlık bir defa başlarsa, bunun yürüyüp genişlemesini beklemek lazımdır.”

Bu olaylar, Kafkasya’daki ahlaki anlayışların, ne gibi esaslara dayandığını gösterir ki bunlar, Kafkasya’da kuvvetli bir manevi varlığın gerçekleşmesine hizmet etmiştir. Bu manevi varlığı biz “mal ve mülke karşı tok gözlülük, buna karşı şeref ve namusa aşırı derecede bağlılık”şeklinde ifade edebiliriz.

Kafkasya’da kuvvetli bir yardımlaşma duygusugelişmiş, bu duygu, topluma adeta bir görev ve sorumluluk anlayışı getirmiştir. Bu yüzden Kafkasya’da ne sivrilmiş bir zengin ne de düşmüş bir aile görmek, dilencilere rastlamak söz konusu değildir.

UNPO-Temsil Edilmeyen Halklar ve Uluslar Örgütü

Birleşmiş Milletler’de Temsil Edilmeyen

Devletsiz Toplumların Uluslararası Kuruluşu

(Unrepresented Nations and Peoples Organization)

15-19 Temmuz 1997 Genel Kurul 5.toplantısı-Genel Kurul kararı 1

Çerkes ulusunun durumu üzerine karar;

Genel Kurul,

Dünya Çerkes Birliği temsilcisinin Çerkeslerin bir kısmının Rus-Kafkas savaşlarında imha edildiği ve sağ kalanların %90’ının Türkiye, Suriye ve Ürdün’e sürgün edildiği;

Ulusun uzun bir süre soykırım ile karşı-karşıya kaldığı;

Gurbette yaşayan Çerkesler’in kendi dil, kültür ve kimliklerini korumada zorluk çektiği;

konusundaki raporunu dinlemiştir.

Bu nedenle UNPO,

Rusya Federasyonu ve uluslararası topluluğa, 19.yüzyılda Çerkes ulusuna soykırım yapıldığını kabul etmeleri ve Çerkes halkına sürgün ulus statüsü verilmesi çağrısını yapar.
Rusya Federasyonu’na, Çerkeslerin hem Rusya, hem de yaşadıkları ülke vatandaşlığı olmak üzere çifte vatandaşlık hakkı verilmesi çağrısını yapar.

Rusya Federasyonu’na, Çerkes halkının kendi tarihsel topraklarına dönebilme garantisi vermesi çağrısını yapar.

 

Sayı: 2009 11

Önceki İçerikSorun ve çözüm ve “açılım” – II
Sonraki İçerikKafkasya’dan kısa kısa
Yaşar Güven
1958’de, Düzce Köprübaşı Ömer Efendi Köyü’nde doğdu. 1980 yılında İTÜ Gemi İnşaat ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nden mezun oldu. Üyesi olduğu Gemi Mühendisleri Odası’nın (GMO) 50. yıl ve İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nin (İKKD) 60. yıl Andaç çalışmalarının editörlüğünü yaptı. Her iki kurumun yönetim kurullarında görev aldı. Kurucusu olduğu firmada iş yaşamı devam ediyor. 2005 yılı aralık ayında yayın hayatına başlayan Jıneps gazetesinin kurulduğu tarihten itibaren yayın kurulu üyesi.