Dinler ve mitler aynı amaca hizmet eder. Dinlerde inanç, mitlerde sorgulama ve düşünce vardır. Din tanrıya ulaşmanın, mitoloji ise insanın kendisine ulaşmasının yoludur. İlk rasyonel bilgileri mitler taşır. Zaman zaman mitlerin de içeriği değişmiş, dinsel öz kazanmışsa da mit dini kullanamamıştır. Hem mitlerin hem dini kaynakların doğruluğu mantıksal olarak düşünülmez ancak ikisinde de yöneliş tektir. Dinde mistisizm, mitte somutluk vardır, buna karşılık zaman zaman mitolojinin de mistisizme kaydığı görülmüştür.
Mitler düzeni sağlar, kendimize ve dünyaya ait bilgilere ulaşmamızı sağlar, bilgi aktarır, kahramanlar yaratıp toplumu yönlendirir, davranış biçimlerini gösterir.
Dinde dogma, mitlerde gerçekler hâkimdir. Dinde sorgulanmaz mitte akıl kullanılır düşünceye sevk edilir. (Belki de tek tanrılı dinlere inanların tek tanrısı olan ALLAH, aklı bu yüzden vermiştir insanoğluna)
Kısaca din ve mit içeriklerini yazmamın Çerkeslerle ilgili yanı yaşadığımız bu coğrafyadaki siyasal ve politik duruşların belki de beni ürkütüyor olmasıdır. Müslümanlıkla, aşırı ya da yeteri kadar solculuk oyunlarını Çerkesliğe yakıştıramadığımı, Çerkeslerin ne olursa olsun Çerkes olarak anılmasını istediğimi söylemek istiyorum yalnız. Ne Müslüman Çerkes isminin büyük puntolarla yazılmasını istemediğimi, ne Hıristiyan Çerkes isminin afişe edilmesini istemediğimi, ne Pagan Çerkes isminin yayılmasını istemediğimi ya da Çerkes kelimesinin önüne bir unvan ya da bir kelime ya da simge eklenmesini tasvip etmediğimi iyi bilirim. Bu demek değildir ki tarafsız olmalı. Asla. Taraf olmanın yolu kendi savunduğumuz dünya görüşünü tüm Çerkeslere içten içe dikte etmemekten geçmelidir, bir avuç kalınıncaya kadar kendimizi kendimizle öldürmemize yol açacağını görememek ne kadar körlüktür oysaki.
Eğreti duran ve sırf inançlarımız yüzünden birbirimize xabzemizi bile unutturtacak olan ülke meseleleri bizi neden bu kadar çok bağlamalıdır ki? Bence asıl soru bu olmalıdır? Zaten her kişinin lider olarak doğduğu Çerkeslerde belki de hep bir afişlik cümle kurma peşinde oluşumuzdur bizi ana vatanımıza ata vatan dedirten. Belki de asıl sorunumuz soru soramamaktır kendimize. Yine tekrar etmeliyim ki, bu demek değildir ki yaşadığımız ülkenin iç meselelerine kulağımızı tıkamalı, gündemden yoksun kalmalı. Asla. Gündemin içine girip de gündem çorbasının bir malzemesi olacağımıza, dışarıdan takip ederek, (çorbayı karıştıranlardan olarak) içindekilere, biz de oradayız mesajıyla yönetici düsturuyla baksak daha ciddi ve politik durabiliriz kanaatindeyim. Zaten bu cümle bile bir taraf cümlesi olduğunu apaçık belli ediyor, diğer taraftan ha Müslüman Çerkes olmuşuz, ha iks iks larç, ha midyum solcu Çerkes olmuşuz, ha bıyıkları burgulu sağcı Çerkes, ha Kafkas Türkleri saçmalığındaki sap sağcı Türk Çerkes.
Bu karşıt görüşlülerin gayesi, Çerkesliğin ve Çerkeslerin görüşünü ve inanışını değiştirip, tek bir görüşe ve tek bir inanışa sahip olmalarını istemekse şayet, al birini vur ötekine tanımlaması yapılması doğru bir tanımlama olacaktır kendileri için. Bu al birini vur ötekine cinsinden olan karşıt görüşlerin zaten asimile olmaya doğru koşar adım giden biz Çerkesleri, asimilasyon içinde asimilasyona sürükleyeceğini görmemek ise gerçekten üzücü bir gerçektir. Gerçek tarafımızın kimine göre geri dönüş olduğunu, kimine göre bu topraklardaki hakkımızın verilmesi olduğunu tartışmak çok daha güzel ve yararlı olacaktır. Bizim iç meselemiz olarak devam etmelidir, derneklerimizde köylerimizde ya da her neredeysek orada dinsel ve mitsel ve zihinsel dünya görüşlerimizi askıya asıp, birbirimizle xabze yasalarını esas alarak kendi bayrağımızı ve insanımızı tartışmaktan daha erdemli ve daha güzel bir şey düşünemiyorum. Aksi takdirde mevcut çorbanın arasına karışıp Müslüman’ımız tencerenin bir yanına, Hıristiyan’ımız öteki yanına, solcumuz diğer yanına, tek tanrıya inanmayanımız tencere dibine karışıp, çorbayı karıştıranların damağında güzel tatlar bırakacaktır. İsteyen namazını kılıp, isteyen yoldaşını kapıp, isteyen Zeus’una hayran olup Nesren Jake’sinin zincire vurulmuş haline iç çekmelidir. Diğerleri kuru gürültüdür. Sistemin oyununa geliştir. Yoksa kimsenin savunduğu dünya görüşüne, yönelişine çelme takmak değil, bilakis farklı maskeler içinde olan Çerkeslerin aralarındaki tek maskenin Çerkeslik olduğunu göstermektir. Çok daha korkutucu bir etkidir diğer milletlerce bu dayanışma.
Değişen dünyada bu kaygılarımın da arttığını, özellikle asimilasyon içinde asimilasyon yaşamaktan çok ürktüğümü belirtmek istedim yalnız. Ben kahraman değilim ki korkmayayım. Zaten yeterince kahraman çıkartan bir milletin torunları olan bizlerin şu an tartışması gerektiği tek konunun yine biz olduğu gerçeğini unutmamak gerekir. Bir Çerkes ne olursa olsun Çerkes olmalıdır, başında ya da sonunda başka bir ibare, sıfat ya da ayırmaç taşımamalıdır. İçindeki ibareleri kör göze parmak yapanlardan olanlar bir kaşık suda boğulmaya mahkûmdurlar, bu mahkûmların en büyük zaafı içlerini diğer toplumlara açıyor olmalarıdır. Kol kırılıp yen içinde kalmadığı sürece, kollarımız Arap, Türk, Arnavut, Kürt ya da Türkiye’de yaşayan herhangi bir milletin kanını taşıyacaktır damarlarımızla birlikte. Bu farklı dünya görüşüne sahip Çerkeslerin yönelişi yine Çerkes toplumunun daha iyi ve kendilerine göre daha doğru yaşamalarını sağlamaktır. Daha öz Türkçesi, Çerkes toplumunu kendi inançlarına yöneltmektir, ama bu ibareli Çerkeslerin xabzesi, gerçek xabzenin tanrılarına çok büyük bir hakarettir. Xabzenin asimilasyonu dilsizlik kadar vahim değildir de nedir? (01.01.2010)
Hayalle – SAĞLIKLA
Hikâyeden masal kahramanı
Kabardey Rasih Şafak TOK
Sayı : 2010 01