Yıldırım: “Biz olduğumuz, bir olduğumuz müddetçe güçlüyüz”
Alan Kültür ve Yardım Vakfı; 2009 yılında kuruluşunun 20. yılını kutladı. Vakıf başkanı Remzi Yıldırım ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Jıneps: Nice 20 yıllara diyerek başlayalım.
Remzi Yıldırım: Alan Kültür ve Yardım Vakfı, kuruluşunun 20. Yılını 17 Ekim 2009 tarihinde Sophia Çengelköy’de görkemli bir şekilde kutladı. Kardeş dernek ve vakıf temsilcilerinin de katıldığı geceye Osetya’dan gelen 6 sanatçı renk kattı. Gecenin bir başka özelliği de Oset şair, ressam ve düşünürü Hetaggatı Kosta’nın doğumunun 150. yılına denk düşmesiydi.
-Osetler’in Türkiye’deki yaşamı nasıl başladı?
–Osetler, Türkiye’de yaşayan Kuzey Kafkas Halkları arasında en az nüfusa sahip kesimi oluşturmaktadırlar. Bugün Türkiye’de yaşayan Osetler’in sayısının 20 bin olduğunu söyleyebiliriz. 1859 da Osmanlı topraklarına aileler bazında başlayan göç, 1865 yılında kitlesel göçle devam etti. Özellikle göç diyoruz çünkü Osetler’in topraklarını değiştirmelerinin nedeni sürgün değildi. Dini nedenler, feodalite, Batı Kafkasya’daki sürgün ve özellikle Çeçenler’in sürgünü Osetler’i göçe teşvik etmiştir. General Musa Kunduk Paşa (Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Dışişleri Bakanı Bekir Sami Kunduk’un babası) bu göçte önemli bir rol oynamıştır. Göç eden aileler Kars, Erzurum, Muş, Van, K.Maraş, Kayseri, Tokat, Sivas, Yozgat gibi geniş bir alana dağılmış veya dağıtılmışlardır. Kars’ta yerleşen aileler 1923 yıllarına kadar Kafkasya ile ilişkilerini zor da olsa sürdürmüşler, karşılıklı evlilikler yapmışlardır. Bu dönemlerde de göçler hatta geri dönüşler olmuştur. Ancak Anadolu içlerine yerleşenlerin ilişkileri 1865’te son bulmuştur.
Osetler de, Anadolu’da Kuzey Kafkasyalılara verilen ortak ad “Çerkes”i benimsemişler, kendi dillerinde kendilerini İron-Dıguron diye ifade etseler de dışarıya karşı kendilerini Çerkes olarak tanıtmışlardır. Tüm Kuzey Kafkas halklarıyla kardeşçesine yaşamışlardır. Yaşamaya da devam etmektedirler. Bulundukları şehirlerdeki Kafkas kültür derneklerine üye olmakta, dernek faaliyetlerine katılmaktadırlar.
-Vakfın kuruluş aşamasını anlatır mısınız? Nasıl karar alındı? Gerekçeler neydi?
-Alan Kültür ve Yardım Vakfı iki yıllık bir çalışma sonucunda 1989 yılında kuruldu. Bu süreç aynı zamanda Sovyetler Birliği’nin dağılması, Güney Osetya ve Abhazya’da bağımsızlık mücadelesinin başlaması, Kafkas derneklerinde ayrışmasının topluca yaşandığı bir zaman dilimidir. Ancak vakfın kuruluşunu etkileyen nedenler kesinlikle bu süreç olmadı. Osetler’in coğrafi olarak parçalanıp bölündükleri, sayılarının gün geçtikçe azaldığı bir ortamda varlıklarını devam ettirebilmeleri mümkün değildi. Bu nedenle dernekleşme yoluyla ayrışmaya gidilmeyip o günkü koşullarda Oset kültürünün yaşatılması amacıyla vakıf kurulması en uygun yol olarak kabul edildi. Bundan önce 1960 ve 1970 yıllarında da benzer adımlar atılmış, ancak iyi niyetle ve güzel duygularla başlayan bu çalışmalar maalesef kurumsal bir yapıya dönüşemeden sonlanmıştı.
Osetler’in Anadolu’ya topluca ayak basmalarının üzerinden 124 yıl geçtikten sonra kurdukları ilk ve tek resmi kurumları “ALAN KÜLTÜR VE YARDIM VAKFI” dır. Onun için Vakıf bizim gözbebeğimizdir. Kuruluşundan sonra Ankara ve İzmir’de şubeler açılmıştır. Ancak daha sonraki yıllarda bu şubeler kapatılmıştır. Bu günkü gelinen noktada İzmir ve Ankara’da yeni bir oluşumun başlatılması gerekliliğine inanmaktayız.
-Kuruluştan bugüne geçen sürede yapılan çalışmaları özetler misiniz? Amaca ulaşıldığını düşündüğünüz çalışmalar ve henüz yeterli aşama kaydedilemeyen çalışmalar hangileridir?
-Alan Kültür ve Yardım Vakfının misyonu, Oset kültürünü ve kimliğini yaşamak ve yaşatmak, toplumumuzun eğitimli ve çağı yakalayan uluslar seviyesinde hayatını sürdürmesi için gerekli alt yapılarının oluşumuna ve ilişkilerine katkı sağlamaktır.
Vakfımızın kuruluşundan bu güne kadar Oset kültürünün yaşatılması ve Oset bilincinin gelişmesi amacıyla, mensuplarımızın sık sık bir araya gelmeleri için birçok kültürel ve sosyal etkinlik düzenlenmiştir. Konferanslar, toplantılar, aylık kahvaltılar, piknik ve kültür gezileri, her yıl düzenlenen “Geleneksel Gece”ler bu çalışmaların birer parçası ve tamamlayıcısı olmuştur. Yardıma muhtaç mensuplarımıza yardımlar yapılmış, başarılı öğrencilerimize burs verilmiştir. İyi ve kötü günlerimizde vakıf mensuplarımızla iletişim içinde olunmuştur. Bu sayede Türkiye’den ve Osetya’dan birçok insan artık birbirlerini tanır olmuşlardır. Dil kursları düzenlenmiştir. Az da olsa Osetler’le ilgili kitaplar yayınlanmıştır. Geçmişte Oset halk dansları çalışmaları yapılmış ve bunun için Osetya’dan uzun süreli dans ve müzik hocaları davet edilmiştir. Bostancı Gösteri Merkezi, Kadıköy Cafer Ağa Spor Salonu , İstanbul Spor Yazarları Salonu başta olmak üzere birçok mekanda gösteriler düzenlenmiştir.
-Kafkasya’da 1989 yılı ile (aynı zamanda Vakfın kuruluş yılı) başlayan bir süreç var. SSCB’nin dağılması, Gürcistan – Güney Osetya çatışmaları, en son 2008 yılı Ağustos ayında Gürcistan’ın işgal girişimi ve sonucunda daha önceden ilan edilmiş bağımsızlığın Rusya tarafından tanınması.. Bu süreçte Vakıf nasıl etkilendi? Neler yapıldı? Osetya ile ilişkiler konusunda bilgi verir misiniz?
-Kuzey ve Güney Osetya ile hep sıcak ilişkiler kurulmuş, karşılıklı ziyaretler yapılmıştır. Bakanlar, yazarlar, üniversite rektörleri, kültür ve sanat elçileri davet edilerek Türkiye’de ağırlanmıştır. Bizler sık sık ziyaretlerde bulunduk. Zor günlerinde hep yanlarında olmaya çalıştık. Oset Halk Hareketi-Stır Nıhas’ın kongrelerine katıldık. Son olarak 2009 Haziran ayında Vladikavkaz’da yapılan Olağanüstü Genel Kurul toplantısında, Osetya sınırlar içinde faaliyet gösteren Oset Halk Hareketi-Stır Nıhas, çalışma alanını Rusya Federasyonu olarak genişletti. Bunun dışında Dünya (Uluslar arası) Oset Halk Hareketi-Stır Nıhas kuruldu. Türkiye’den ben ve Burhan Canpolat,Dünya (Uluslar arası) Oset Halk Hareketi-Stır Nıhas meclis üyeliğine seçildik. Aynı kurumun Yönetim Kurulu üyeliği ve Başkan Yardımcılığa da seçildim.
Vakfın kuruluşunun ilk yıllarında Güney Osetya’da Gürcü vahşeti yaşandı. G. Osetya’nın Gürcistan’la zoraki birliği, ilk olarak Çarlık Rusyası Kafkasya’yı işgal ettiğinde başladı. Çarlık yıkılınca, G. Osetya Gürcistan’ın saldırısına uğradı ve 18 bin Güney Osetyalı hayatını kaybetti; 50 binden fazlası göç etmek zorunda kaldı. 1922’de Stalin, Abhazya gibi G. Osetya’yı da Gürcistan’a dahil etti. Şimdiye dek gelen sorunların da tohumu böylelikle atıldı. 1939 da Gürcü alfabesi dikte edildi, Osetçe yasaklandı. 1980’e kadar adım adım devam eden baskılar, 1989’da zirveye ulaştı ve G. Osetya tekrar Gürcü saldırısına uğradı. Yükselen Gürcü ırkçılığı, 1990’da iktidar koltuğuna oturdu ve G. Osetya’nın özerkliği ortadan kaldırıldı. 1991 yılında G. Osetya Gürcü işgaline uğradı, Osetler binlerce şehit vererek Gürcü kuvvetlerini püskürttü. 1992’de referandum yapıldı ve G. Osetya halkı %98 oranla bağımsızlıktan yana oy kullandı. 2004’te değişen Gürcü iktidarı, yine G. Osetya’ya saldırdı ve işgale yeltendi. Ama Osetler bağımsızlık yolundaki mücadelelerini yılmadan sürdürdüler. Bütün devlet kurumlarını, parlamentolarını oluşturdular. En son 2008 Ağustosunda Gürcüler tekrar G. Osetya’ya saldırarak soykırım harekatını başlattılar. İki bine yakın masum sivil insanı katlettiler. Binlercesi yaralandı ve on binlerce Oset mülteci durumuna düştü. Rusya’nın da devreye girmesiyle Gürcüler Oset topraklarını sonsuza kadar terk ettiler. 1992 yılında bağımsızlığını ilan eden G. Osetya bu gün 4 ülke tarafından tanınmış durumda.
1. Osetya’da savaşın devam ettiği günlerden 9 Ağustos 2008 tarihinde, Beyoğlu’nda Yenişehir Palas salonunda G. Osetya ile ilgili yapılan basın toplantısından sonra toplantıya katılan dernek, komite ve vakıf temsilcilerinin de katılımıyla 9ağustosgünü Kafkas Vakfı’nda toplantı kararı alındı. 9 Ağustos 2008 bizim için önemli bir gündü. Tıpkı Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi’nin kurulduğu gün olduğu gibi tüm Kuzey Kafkas halkları yine tek bir yumruk olmuştu. O gün salona zor sığan dostlarımız, büyük bir coşkuyla yalnız olmadığımızı bir kez daha bize hatırlattılar. Kafkas – Osetya Dayanışma ve İnsani Yardım Komitesi’ninkuruluşu o toplantı sonucu karara bağlanmıştı. Komitede KAFFED ve Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi’ni temsilen birer üye de görev almıştı. Hep arzulanan birlik ve beraberlik ruhu yeniden hayata geçmişti ki doğru olanı da buydu.
Ancak son dönemlerde gözlemlediğimiz, kurumlarımız arasında yaşanan kısır çatışmalar hem o kurumlara, hem de camiamıza büyük zararlar vermektedir. Biz olduğumuz, bir olduğumuz müddetçe güçlüyüz. Parçalanarak asla hedeflerimize varamayız. Kurumlar arası mutlaka diyalog kurulmalı. Birbirimizi dinleyip anlamaya çalışmalıyız. Birileri bir şey söylemeye çalışıyorsa baştan hemen reddetmek yerine ne anlatmaya çalıştığını anlamak için kulak vermeliyiz.
-İstanbul’daki diğer Kafkasyalı kurumlarla ilişkiler nasıl yürüyor? Mevcut ilişkileri yeterli görüyor musunuz? Bu konuda önerileriniz var mı? Abhazya ve Güney Osetya’da yaşananları da dikkate alarak bu ilişkileri değerlendirir misiniz?
-Biz Alan Kültür ve Yardım Vakfı olarak birliktelik yolunda bir adım atarak İstanbul’daki dernek ve vakıf temsilcilerini 13 Nisan 2008 Pazar günü Fıccın Restaurant’a davet ettik. İstanbul’da bulunan 18 kurumumuzdan 13’ünün değerli temsilcileri ve Jıneps Gazetesi ile Ajans Kafkas bu çağrımıza olumlu tepki vererek toplantıya katılmışlardı. Toplantıya iştirak eden tüm Kafkas örgütlenmelerinin temsilcileri söz alırken, toplantıya hakim olan fikir İstanbul’un değişik bölgelerinde yer alan Kafkas örgütlenmelerinin artık birbirinden habersiz çalışmalar yerine hep birlikte hareket etmesi gerektiği, bir süre Koordinasyon Kurulu adı ile faaliyet gösteren yapılanmanın yeniden hayata geçirilmesiydi. Toplantı sonucunda aylık olarak bir araya gelinmesi kararı alındı. Birer ay arayla ve Avcılar Kafkas Kültür Derneği’nde toplanıldı. İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nde yapılan toplantıda bu koordinasyonun başkanlığına ben seçildim. Ancak bilemediğimiz (!) nedenlerle son Avcılar Kafkas Kültür Derneği’ndeki toplantıya bazı dernek temsilcileri katılmadılar. Ağustos ayında G. Osetya’da yaşanan olaylar nedeniyle biz de o tarihten sonra bu çalışmayı sürdüremedik. Ancak Kafkas – Osetya Dayanışma ve İnsani Yardım Komitesi’nin kuruluşunda bu ön toplantıların ve örgütlenmenin yararlarını gördük.
-Oset kültürü ve kimliğini yaşatmak ülkenin demokrasi düzeyi ile doğrudan ilintili. Altın tepside sunulan demokrasinin söz konusu olmadığını yaşayarak öğrendik. Bu belli bir mücadele gerektiriyor. Benzer durumda olan kimliklerin bu anlamda dayanışması konusundaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?
-Tüm bu çalışmaların sonuca ulaşması için içinde bulunduğumuz ülkenin demokrasi düzeyinin de mutlaka önemi var. Haklarınızın olmadığı veya var olan haklarınızı kullanamadığınız bir ortamda; temel hak ve özgürlüğünüz olması gereken kültürel değerlerinizi korumak ve yaşatmak ta pek olası değil. Onun içindir ki sadece kültürü yaşatmak diye yola çıkmak yetmiyor. Var olan gerçeklere sırtınızı dönerek bir yere varamazsınız. Ülkenin demokratikleşme mücadelesinde alın teriniz yoksa diğer gayretleriniz hep güdük kalacaktır. Bu konuda bireysel değil toplumsal hareketin içinde bulunmak ve dayanışma kararlılığını sürdürmek esastır diye düşünüyoruz.
-Teşekkür ediyoruz. Son bir sözünüz varsa..
-2010 yılının, tüm dünyada ve ülkemizde özgürlük ve demokraside önemli adımların atıldığı, halkın mutluluktan gülümsediği bir yıl olarak anılmasını diliyorum.
KUTU
Misyonu:
Oset kültürünü ve kimliğini yaşamak ve yaşatmak, toplumumuzun eğitimli ve çağı yakalayan uluslar seviyesinde hayatını sürdürmesi için gerekli alt yapılarının oluşumuna ve ilişkilerine katkı sağlamak; Alan Kültür ve Yardım Vakfı’nın misyonudur.
Sayı : 2010 01