Anadilimizi Öğrenme Gereğinin Nedenleri ve Buna İlişkin Bazı Yaklaşımlar[1]

0
437

1. Bölüm

  

Adıgece öğrenilmesine yoğunlaşırken, halkımızı buna yöneltme çabalarına girişirken ne gibi hususları dikkate almak gerekir? 

Öncelikle Adıge Dilbiliminin durumu. Bu konudaki kanaatimizi ifade edilim. 

Adıge halkı bölünmüş bir halktır hem kendi ülkesinde bölünmüştür hem de başka ülkelerde, farklı dil, farklı kültür alanlarında, hatta son zamanlarda farklı dinlere mensup büyük topluluklar arasında dağınık olarak yaşamaktadır. Bu yerleşim ve konum, yaşamın her alanında, Adıgelerin içinde bulundukları çoğunluk halklardan az yada çok etkilenmelerini getirmektedir. 

Rusya’nın federal bir devlet olması, Adıgelerin burada kök-halk olarak yaşamaları nedeniyle, başka ülkelerden farklı olarak, burada birtakım politik hak ve özgürlükleri, bir takım ayrıcalıkları bulunmaktadır; cumhuriyetleri vardır, dilleri ve kültürleri anayasal güvence ile korunmuştur, kreş ve anaokullarında, ilköğretim okullarında, yüksek öğretim kurumları da dahil olmak üzere çeşitli eğitim-öğretim kurumlarında Adıgece öğretilmektedir. Eğitim-öğretimin tamamen Adıgece olduğu ilk öğretim okulları da vardır. Başka halklardan olup bu okullarda Adıgece öğrenen çocuklar da, neredeyse Adıge çocuklarından az değildir. Adıge edebiyatı, kültürü ve tarihi ise Rusça olarak bütün okullarda öğrenilmektedir. Son yıllarda Adıgey’de ilginç bir uygulama görülmeye başladı: Adıge olmayan halkların çocukları, Rus okullarında Adıgece öğretmenliği yapmak üzere yetiştiriliyorlar. 

Anadilimiz tiyatronun, konser organizasyonlarının, gazete, dergi ve diğer kitle iletişim araçlarının, sanat eserlerinin, bilimin dilidir artık. Adıge dilinin, tarihinin, etnografyasının, kültürünün öğrenilmesi, araştırılıp incelenmesiyle ilgili bilim ve araştırma enstitülerinde bütün bu konularda Adıgece eserler verilmektedir. Adıgey Cumhuriyeti’nde Adıgece, Rusça ile birlikte resmi dil olarak kabul edildi. Bu statü nedeniyle onun öğrenilmesine yönelik resmi programlar hazırlandı. Bütün bu çalışmaların gerektirdiği harcamalar, tümüyle devlet bütçesinden karşılanıyor. 

Bütün bunlar söylem olarak gayet iyi/hoş, şematik olarak kurgu da fena değil. Ne var ki, bütün bunlar, sonuç olarak yeterli omuyor; insanı rahatlatmıyor, Adıgecenin daha uzun süre her alanda etkili bir biçimde kullanılabileceği konusunda ümit vermiyor. 

Böyle olmasının pek çok nedeni vardır. Bunlardan biri, içinde yer aldığımız ülkede cumhuriyet olmanın getirdiği hak ve olanakları yeterince kullanamamamızdır. Akla bir soru geliyor: acaba niçin kullanamıyoruz? Olanağı olmayan, olanak arar/bekler, olanağı olan kullanamaz/değerlendiremez. 

Bunu cevaplamak o kadar kolay değil ama aşağıda buna ilişkin bazı düşünceleri dile getireceğiz. Şimdi biz tekrar dil öğrenimi meselesine geri dönelim. 

Adıge diyasporasının yaşadığı ülkeleri ele alacak olursak, anadil öğrenimi bakımından Anayurt Kafkasya’daki cumhuriyetlerimizde sahip olduğumuz hak ve olanaklara yakındenebilecek hiçbir ülke yok, olmasına da olanak yok. Zira kendilerine söyledikleri gibi onlar «xexes» (yabancı ülkede oturan)dırlar. Ama diyaspora Adıgeleri içinde en kötü durumda olanları, yüz yıldır asimilasyondeğirmeninin dişlileri arasında kıvranan Türkiye Adıgeleridir. Burada yaşayan 2-3 milyon içinde anadiliyle konuşabilenlerin oranı yüzde 15-20’den fazla değildir. Kısa süre önce, bu ülkedeki az nüfuslu halklara, dillerini öğrenebilmeleri konusunda özgürlermiş gibi bir uygulamanın başlatılmış olması, büyük bir fayda sağlayacak, bir şeyleri değiştirecek gibi görünmüyor. 

Hepimizin bildiği olaylar nedeniyle Kuneytra ve Golan tepelerini terkettiklerinden beri Suriye’deki soydaşlarımızın anadillerini bilme/öğrenme düzeyleri çok gerilemiştir. Orada da, tıpkı Ürdün’de olduğu gibi, doğru dürüst Adıgece konuşabilenler yalnızca yaşı ilerlemiş olanlardır. 

Avrupa ve Amerika’da durum çok daha kötüdür. Adıgelerin bir arada yaşamamaları nedeniyle anadilin öğrenilmesi yalnızca aile içindeki bir iş olarak kalmıştır. 

İsrail’de yaşayan Adıgeler, neredeyse tümü denebilecek bir çoğunlukla Adıgece konuşuyorlar, çocukları da okullarında okuyup öğreniyorlar. Ancak nüfuslarının çok az (~ 4-5 bin) olması nedeniyle onların da ulusal dil öğrenimine fazla bir katkı yaptıkları söylenemez. 

Beni doğru anlamanızı istiyorum: Adıgelerin yaşadığı ülkeleri karşı karşıya getiriyor değilim. Herbiri ayrı yolda ilerliyor. Biz, 19. yyın ikinci yarısında, halkımız yaşadığı baskı ve zorlamalar yüzünden sığınacak bir yer aramak üzere yola düştüğünde, onların bir konaklama yeri bulduğu ülkelerden razı ve hoşnutuz. Ancak işlerimizi bir yarar sağlayacak biçimde organize edip yüretebilmemiz için durumu gerçek yönleriyle görmek ve değerlendirmek durumundayız. Doğru teşhis koyamazsak, yanlış yola saparız. Bu yol ise bizim yok oluş yolumuzdur. 

Dil öğrenimi bakımından Adıgelerin ortak bir temel özellikleri vardır: İki veya üç dili bir arada biliyorlar ama Adıgece her zaman ikinci veya üçüncü dil durumundadır. 

Burada âdet olmuş bir örnekten söz etmek yerinde olacaktır. Avrupa veya Amerika’da yaşayan Adıgeler, aslında Türkiye’den veya bir Arap ülkesinden geldikleri halde Kafkasyalı olduklarını söylüyorlar. Bu anayurt Kafkasya’da yaşayan bizler için son derece sevindirici. Ne var ki, Adıgece bildikleri halde kendi aralarında Türkçe veya Arapça konuşuyorlar, çocuklarıyla da öyle. 

Anayurda dönenlerde de aynı durum söz konusu. Bunların içinde, çocuklarına Adıgeceyi geldikleri ülkenin dilinden daha iyi bir biçimde öğretenlerin sayısı bir-iki denecek kadar az. Televizyon antenleri hep Türkiye’ye veya Orta-Doğuya dönük. Ama Maykop veya Nalçik televizyonunun ekrana ne zaman geldiğini pek çoğu bilmiyor. Adıgece soyadlarını resmen alma konusunda da hiç aceleleri yok. Bu hem çok üzücü hem de çok sakıncalı. “Bunlarülkelerine geri mi döndüler yoksa geçici olarak geldiler de şimdilik burada mı yaşıyorlar?” dedirtiyorlar. 

Başka halklar gibi Adıgelerde de büyük değişiklikler meydana getiren, geleneksel yaşamını, örfünü-âdetini, anadil öğrenimini bozan etmenlerden biri kentleşmedir; köylerini terkedip kentlere göç etmeleridir. Bu büyük sosyal gelişme, Türkiye’deki yüzlerce köyü yok etmiştir. Onları başka halklarla iç içe yaşar hale getirmiştir. Köylerden ayrılanları, yaşam biçimi ve kültürü tümüyle farklı olan büyük kentlerde, yutulmaya hazır küçük gruplar halinde dağıtmıştır. 

Biraz geç kalmış olanlar da; Ürdün’de, Suriye’de bir kuşak içinde köy yaşamı bozulmuş olanlar da aynı şeyle karşılaştılar. 

Şu sıralarda Kafkasya’daki, özellikle de Krasnodar yakınlarındaki Adıge köyleri de aynı tehlike ile karşı karşıyalar. Koca kent, bizim cumhuriyetimizi kapsamasa da genişliyor, her gün büyüyor, sınırlarını genişletiyor, yeni topraklar kazanıyor. Yok, yok, Krasnodar Eyaletinin mimarları, yöneticileri planlar, şemalar hazırlayarak Adıgey’in topraklarını da kapsatmak suretiyle bizi yutmaya çalışıyor değiller. Kent, ekonominin kuralları çerçevesinde şimdi bir milyon insanın yaşar hale geldiği Kuban’ın sağ kıyısından uzaklaşmak istemiyor, sol kıyısında uzanan boş topraklara doğru yayılıyor. Bu, deniz dalgası gibi bir şey, karşı koymak olanaksız. İnsanlar, yaşam boyu üzerinde yaşadıkları, ulus olarak biçimlendikleri toprakları, yer adları ve anıtlarıyla birlikte satıyorlar, sattırmamak mümkün değil, nitekim satmaya da başladılar. Günümüzde bunun ardından gelecek şeyler hiç de iyi şeyler gibi görünmüyor, zira yetkin olmayan akıl, paraya yenik düşüyorToprağın değerini, işlediğin zaman onun tükenmez bir hazine olduğunu, fiyatı ne olursa olsun onu satmamak gerektiğini anlayanların sayısı fazla değil. Dolayısıyla, üzülerek belirtelim ki, bir zamanlar Amman yakınındaki Adıge köylerinin başına gelenlerin, Krasnodar yakınındaki Adıge köylerinin de başına gelmesine pek fazla bir şey kalmadı. 

Dünyadaki çeşitli halklar birbiriyle ilişki içindeler, birbirine gidip geliyorlar, entegrasyon süreçleri onları birbirine karıştırıyor. Adıgeler de bunun dışında kalamazlar. Buna rağmen, binlerce yıla varan uzun çağların biçimlendirip bilediği dilimizi ve kültürümüzü terketmek, ne onları bize emanet bırakan atalarımıza ne de bize yaraşır. Onları, iyilik ve güzelliklerle koruyup kullanabilecek olanakları değerlendirerek, daha da ilerilere taşıyabilmeleri için biz, bizden sonraki kuşaklara aktarmalıyız. 

 

Anadilimizi koruyup geliştirmek için bizim bakış açımızla neler yapmalıyız? 

  

  • Her şeyden önce Anayurdumuzda Adıgecenin konumunu güçlendirmeliyiz. Bunun anlamı, hem anayurtta hem de muhacerette yaşayanlar için aynı derecede büyük ve önemli. Allah göstermesin ama Adıgece Anayurtta yok olduğu takdirde onun diyasporada varlığını sürdürebilmesi konusunda hiçbir umut yok. Anayurtta varlığını sürdürüp gelişmesi halinde ise onun huzmeleri her yerdeki Adıgelere bir biçimde ulaşabilir, anadilimizin yeniden canlandırılması konusunda bir kıvılcım oluşturabilir. 

  

  • KafkasyaAdıgelerinin Dünya Adıgeleri içindeki konumları, devlet güç ve olanaklarına sahip olmaları, halk karşısında sahip oldukları görev ve sorumluluklar dikkate alınmak suretiyle Kafkasya’da sosyal-siyasal süreçlerde de, iş ve meslek yaşamında da, gelişip yükselme bakımından da Adıgecenin önemi ve statüsü mutlaka yükseltilmeli, Adıgece bilmek bir avantaj haline getirilmelidir. 

  

  • Bu düşünceye ek olarak belirtmek isterim ki;Cumhuriyetin adını oluşturan halkın dilinin, hangi milliyetten olursa olsun, cumhuriyetin en büyük makamındaki kişi (Cumhurbaşkanı) tarafından bilinmesi gerektiğine ilişkin önceki anayasal düzenleme yeniden getirilmelidir. Bu, anadilin önemini yükseltecek, öğrenilmesini özendirecektir. Birilerinin ileri sürdüğü gibi bunun, demokrasi ilkelerini bozması sözkonusu değildir. Zira demokrasi, doğru-yanlış, iyi-kötü olmasına bakılmaksızın yalnızca çoğunluğun isteklerinin yaşamın her alanına her zaman egemen kılınmasını değil, çeşitli toplum kesimlerinin talep ve ihtiyaçlarının da dikkate alınmasını gerektirir. 

  

  • Cumhuriyet statüsü, bütün ulusal sorunların ilacı değildir. Ama yaşamın bize gösterdiği gibi, yaşadığımız çağda az nüfuslu halkların varlık ve yaşamlarını sürdürebilmeleri, ulusal gelenek ve özelliklerini, dillerini kültürlerini koruyabilmeleri bakımından bundan daha elverişli bir devlet ve yönetim biçimi henüz bulunabilmiş değildir. Bu yüzdendir ki,Rusya’da yaşayan Adıgelerin Cumhuriyet statülerinin korunması, bütünüyle halkın en başta gelen yükümlülüklerindendir. 

  

  • Buna ek olarak belirtilmesi gereken bir başka noktada; Adıgelerin yaşadığı üç cumhuriyet arasındaki ilişkilerdir. Birkaç yıl önce olduğu gibi, bu cumhuriyet parlamentolarının temsilcilerinden oluşan bir kurulun/konseyin/assamblenin tekrar kurulması, bu cumhuriyetler arasındaki ilişkilerin gelişmesi bakımından büyük yararlar sağlayacaktır. Bu kurulda yer alacak parlamenterler her üç cumhuriyette yaşayan Adıgelerin, Karaçay ve Balkarların çeşitli ortak ulusal ve toplumsal sorunları hakkında görüş belirtebilecekler, çözüm üretebileceklerdir. Böyle bir uygulama, birbirinden kopuk halde yaşamanın halklara verdiği zararın ortadan kaldırılması veya en aza indirilmesi bakımından büyük yararlar sağlayacaktır. 

  

  • Şimdilik böyle bir ayrı örgütlenme kurulmasa bile hiç değilse Güney Federal Bölge parlamentolar arası kurulda yer alan cumhuriyetlerimizin temsilcilerinin, yukarıda belirtilen görevleri de üstlenmelerinde büyük yarar vardır.

  

  • TümüyleAdıge halkının, özellikle de Adıgey’in başta gelen görevlerinden biri, anadilin ve ulusal kültürün korunağı olan köylerimizin dağılmadan korunabilmesidir. Bunun en çok geçerli olduğu yerler, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Krasnodar yakınındaki köylerimizdir. Bu, kolay olmasa bile çözülmesi imkansız bir sorun da değildir. Çözümü zorlaştıran husus, milyon dolayında bir nüfusun yaşadığı, yeni toprakları da oralarda yaşayan insanları da içine çekip yutan kentin çok yakın olmasıdır. Sorunu çözülebilir hale getiren de, o mega-kentin yemek yemek, tüketmek zorunda olmasıdır. Mega-kenti doyurma görevini hemen yakınlardaki Adıge köyleri üstlendikleri takdirde kendileri de varlıklarını sürdürebilecekler, topraklarını da koruyabilecekler, kentten de beslenebileceklerdir. Ancak böyle ağır bir sorunun çözümü için, Federal merkez, Krasnodar ve Adıgey tarafından hazırlanacak bir devlet programı gerekmektedir. 

  

Şimdi de Adıge dilinin ve kültürünün korunması bakımından muhaceret ülkelerinde yapılması gerektiğini düşündüğümüz bazı hususlara değinelim.  

(Devam edecek) 

  

*Anayurdumuzda Adıgecenin konumunu güçlendirmeliyiz. 

*Cumhuriyetin adını oluşturan halkın dilinin, hangi milliyetten olursa olsun, Cumhurbaşkanı tarafından bilinmesi gerektiğine ilişkin önceki anayasal düzenleme yeniden getirilmelidir. 

*Demokrasi, yalnızca çoğunluğun isteklerinin yaşamın her alanına her zaman egemen kılınmasını değil, çeşitli toplum kesimlerinin talep ve ihtiyaçlarının da dikkate alınmasını gerektirir. 

*Rusya’da yaşayan Adıgelerin Cumhuriyet statülerinin korunması, halkın en başta gelen yükümlülüklerindendir. 

*Adıgelerin yaşadığı üç cumhuriyet parlamentolarının temsilcilerinden oluşan bir konseyin tekrar kurulması, birbirinden kopuk halde yaşamanın verdiği zararın ortadan kaldırılması veya en aza indirilmesi bakımından büyük yararlar sağlayacaktır.   

  

Sayı : 2010 02