“Abadzeh/Abzegh kabilesinden kaynaklanan demokratik devrimci hareketler Kabardey yöresine de sıçramıştı. Destanıyla ünlü Aydemirkan bu demokratik devrim mücadelesinin kahramanlarındandı.”
Sadeleştiren: Hapi Cevdet Yıldız
Bu başlık altında yeni şeyler yazacak değiliz. Kitapta, şimdiye değin konuya ilişkin olarak sunulmuş olan bilgileri bir araya getirip bir özetleme yapmakla yetineceğiz.
Eldeki bilgilere göre, Kafkasya’da kurulmuş ve yaşamış olan başlıca devletler şunlardır:
1- Bir Kafkas Devleti olarak tarihte yer almış olan ilk siyasal kuruluş/oluşum Kimmer (Gimri) İmparatorluğu’dur (1). Kimmer Devleti, bugünkü Güney Rusya’yı kapsayan geniş bir coğrafyaya yayılmıştı. Bilindiği kadarıyla bir Kavimler Federasyonu idi. MÖ 1500’lerde beliren İskit saldırıları sonucu yıkıldı. Bu çöküş sonucu, kuşkusuz, Kafkasya’nın etnik konumunda ve yapısında bazı değişimler, dağılma ve çözülme durumları gerçekleşmiş olmalıdır.
2- Kimmer sonrasında, Kafkasya’da yedi aşiretin bulunduğunu görüyoruz. Aşiretlerin en önemlisi Meot Aşireti’dir. Çünkü bu aşiret birçok kabileyi içerdiği gibi, eski Kimmer İmparatorluğu topraklarının büyük bir bölümüne de yayılmıştı. Meotların bu yayılışı sonucu Azak Denizi’ne “Palus Meotis” (=Meot Denizi) (2) denmeye başlanmıştı. Ancak Meot siyasal varlığının niteliğini/gerçek durumunu tam olarak öğrenebilmiş değiliz.
Batı Kimmerliler’in kendi krallarını öldürmeleri olayının Kafkasya’da krallık düzenine karşı bir tepki/korku doğurduğu ve bu tepkinin cumhuriyetçi anlayışlara yönelme biçiminde kendini göstermiş olduğu düşünülebilir. Bu durumda Meotlar’ın federal cumhuriyet düzenine dayalı bir devletlerinin bulunmuş olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Meot varlığı ve siyasal yapısı, kendisini oluşturan toplulukların kimlikleriyle, yani toplulukların kendi adlarıyla anılmaktadır. Böyle bir devlet tipine etat social (sosyal devlet) adını verebiliriz.
3-Kırım ve Kafkasya’nın bir bölümü üzerinde kurulmuş olan Bosporos Krallığı (Bosfor Devleti) (3),Meot topluluklarının önemli bir bölümünü temsil ediyordu. Grek kolonileri tarafından kurulmuş olan bu devlet, giderek bir Kafkas devletine dönüşmüştür (Roma’nın doğuda Bizans-Grek kimliğine dönüşmesi olayında olduğu gibi).
4-Bosporos Devleti’nin Pontus (Pontos) ve Bizans saldırıları ve bu saldırılara Got akınlarının da eklenmesi sonucu, Kafkasya tam bir çöküş süreci içine girdi. Batıdan gelen bu saldırı ve darbeleri, doğudan gelen Türk-Moğol (Turan) topluluklarının göçleri ve akınları izledi. Sonu gelmeyen bu saldırı ve akınlar sonunda Kafkasya bir daha kendini toparlamak için gerekli zamanı ve olanağı elde edemedi. Aslında Kafkasyalılar beliren her fırsattan yararlanıp kalkınma yolunda adımlar attılar ama sürekli ve kalıcı sonuçlar elde edemediler. Atılan adımlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
a.Prens Lavristen’in girişimi.
b.Yınalıko’nun (Yınalıkua) girişimi.
c.Abhazların kurdukları devlet.
Nitelikleri kendi bölümlerinde anlatılmış olan bu girişimler dışında, Kafkasya’da demokratik devrimci hareketler de başlamıştı. Abadzeh/Abzegh kabilesinden kaynaklanan bu demokratik devrimci hareketler Kabardey yöresine de sıçramıştı. Destanıyla ünlü Aydemirkan bu demokratik devrim mücadelesinin bir kahramanı idi.
Fiilen ya da düşünsel düzeyde Kafkasya’nın her tarafına yayılmış ve en ücra köşelere değin işlemiş olan bu devrim (inkılap) hareketi, Kafkasya’nın siyasal,sosyal ve yönetim anlayışında ve toplumsal yapısında büyük değişikliklere yol açmıştır. Buna karşın ulusal karakter (gelenek) rolünü ve etkinliğini korumuştur.
Bu nedenle izleyen yıllarda Kafkasya’da kurulması düşünülen devletlerin tümünde cumhuriyet ve demokrasi/danışma kurallarının egemen olmaları isteniyor ve bu ilkeler Kafkas toplumunun ayırt edici özelliği olan aşırı bireyciliğin damgalarını taşıyorlardı. Bütün bunlara ek olarak, devrimin etkisiyle düşünce alanındaki istikrar ve denge de sarsılmış, bu nedenle belirli ve durulmuş/müstakar bir ortam da oluşamıyordu. İşte böylesine bir ortamda Kafkasya, Rusya ile karşılaşmış/sınırdaş olmuş, örgütlü ve birliğe dayanan bir yönetime gereksinim duyduğunu çok acı bir biçimde de olsa, artık anlamıştı.
Sonunda Doğu Kafkasya’da Şeyh Şamil Devleti kurulmuştur. Otoriter yapıda olan bu devlet, büyük başarılar kazanılmasına yol açtıysa da tüm çabalara karşın Batı Kafkasya’yı tam anlamıyla nüfuzu/etkisi altına alamadı.
Sonuç olarak Batı Kafkasya’da (-Çerkesya-) ayrı bir devlet doğdu. Jıle Tharıo Xase (Milli Misak Meclisi Devleti) adını taşıyan bu devlet, bütünüyle danışma ve cumhuri/halk egemenliği/demokrasi prensipleri üzerinde kurulmuştu. Daha doğru bir tanımla, bu devletin niteliğini ve yapısını tanımlayacak bir deyim arayacak olursak, buna, yukarıda da değindiğimiz gibi sosyal devlet (etat social) dememiz uygun düşecektir.
Gerçeği söylemek gerekirse, Doğu ve Batı Kafkas devletleri, tek bir yönetim altında ve gerçek anlamda birleşemediler. Ancak temsilciler yoluyla bir işbirliği arayışı içine girdiler ve bu amaçla da birbirlerine karşılıklı temsilciler göndermeye başladılar.
O dönem dünya devletlerinde olduğu gibi, Kafkas devletlerinde de bugünkü yapıları ve koşulları aramamak gerekir. Çünkü devletler arası sınırların saptanmasına/çizilmesine, ancak VIII.yüzyılda başlandı. Bu nedenle, devletin sınırı ve otoritesi, çıkarabildiği kuvvet/asker sayısı ve kontrol gücüyle ölçülürdü. Sonuç olarak gücün zayıflaması durumunda, o oranda devletin otoritesi de zayıflar, giderek devlet ortadan kalkardı.
Çağdaş devletlerde sınırlar aşağı yukarı belirlenmiştir. Bu gibi devletlerde sürekli ve kalıcı bir varlık oluşması için, devlet yapısı içerisinde yer almış olan topluluklar üzerinde değişik politik yöntemler uygulanır. Bazı devletler bu birlik ve birlikteliği gerçekleştirmek için asimilasyon politikaları uygular, asimilasyona direnen toplulukları siyasal ya da ekonomik yollarla yok etmeye ya da bu topluluklarla kan bağına dayanan bir ulus yaratmaya çalışır, bu yolda değişik yöntemler uygularlar.
Bazı devletler ise tam aksine, devlet sınırları içinde yer almış olan uluslara karşı saygılı olurlar. Ancak bu değişik ulusları bir ruh birliği/ortak bir anlayış çerçevesinde bir camia/bir topluluk olmak üzere bir arada tutmaya çalışırlar (4). Sonuç olarak gelişim ve ilerleme, bu gibi ülkelerde daha erken bir tarihte ve daha güçlü olarak ortaya çıkmıştır.
Devletleşememiş ya da devletinin yıkılmış olması, o ulusun tarihsel varlığının da yok olacağı ya da kesintiye uğrayacağı anlamına gelmez. Hiçbir istila hareketi ile karşılaşmamış, dış etki ve karışımlara uğramamış olsa bile, bir ulusta, sosyal ve politik etkiler sonucu gerçekleşmiş başkalaşmalar, adlarda da değişim ve değişiklikler olabilir, bunlar da tarihçileri şaşırtır ve onları yanlış kanılara/değerlendirmelere götürebilirler. Kafkasya’da böylesine durumlarla çok karşılaşılır. Bu bakımdan Kafkasya tarihi incelenirken bu gibi durumların sürekli olarak göz önünde bulundurulmaları gerekir.
(Kafkas Devletleri- General İsmail Berkok, S. 253-257)
Bilgi notu:
(1)-Gimri sözcüğü, günümüz Türkiye’sinde Kimmer biçiminde yazılıyor. Kimmer-Adige ilişkileri için bkz. Prof.Ğış Nuh, “Adigece’nin temel sorunları-1”,CC, internet ve “Jineps” gazetesi, Temmuz 2009,s.9 –HCY
(2)-Meot =Мыут1,bunun için de Prof. Ğış Nuh’un söz konusu yazısına bakılabilir. Ayrıca “Хы Мыут1=Xı Mıvıt’=Meot Denizi=Azak Denizi” adı, Adigece kökenli bir addır-HCY
(3)-Değerli tarihçi Berkok, kendi dönemi gereği olmalı, “Bosfor Devleti” (=Boğaz Devleti) adını kullanıyor. Günümüzde ise, “Bosfor”,daha çok ‘İstanbul Boğazı’ karşılığı olarak kullanılıyor. Karadeniz’den Azak Denizi’ne açılan Kerç Boğazı (Adigece “Xı T’uale=Хы Т1уалэ”) çevresinde kurulan söz konusu tarihsel devlete/Bosporos’a, günümüzde Grek/Yunan kökenli ve uluslararası bir ad olarak “Bosporos Krallığı” deniyor -HCY
(4)-Osmanlı İmparatorluğu, bir Osmanlılık ortak ülke anlayışına/kavramına dayanan bir birliktelik oluşturmaya çalışmış, ancak başarılı olamamıştı. Rusya da, şimdilerde,“Ortak Evimiz Rusya Federasyonu” adı altında böylesine bir birliktelik ve bir ortak ülke anlayışını savunuyor. ABD, Kanada, özellikle İsviçre bu birlikteliğin ve ortak ülke anlayışının en güzel örneklerindendir. Ayrıca Asya, Afrika, Latin Amerika ve Okyanusya’da bazı yeni devlet politikaları, yerli dilleri de kapsayacak biçimde geliştiriliyor, birden çok dil resmi dil olarak kabul ediliyor ve önemli demokratik adımlar atılıyor; örneğin, Mali, Güney Afrika, Bolivya, Peru, vb gibi birçok ülke sayılabilir. “Demokratik Açılım” projesiyle Türkiye de yeni adımlar atmaya hazırlanıyor. Irak da bu doğrultuda önemli bir adım atmıştır: Irak’ta Arapça dışında Kürtçe, Türkmence, Asurice, v.b. diller de, değişik düzeylerde resmi diller olarak kabul edilmişlerdir. Benzeri bir örnek de Kosova’dır-HCY
Sayı : 2010 03