DİÇEG’in davetlisi olarak ‘Demokratikleşme ve Çerkesler’ konulu söyleşiye katılan Sabah Gazetesi yazarları Emre Aköz ve Mahmut Övür, ilk kez Çerkes toplumuyla bir araya geldiklerini söylediler. Her iki yazarın da vurguladığı ortak nokta; “demokratikleşmenin en önemli kazanım” olduğuydu.
DİÇEG’in (Demokrasi İçin Çerkes Girişimi) Şamil Eğitim ve Kültür Vakfı’nda düzenlediği söyleşi dizisinin 19 Marttaki ilk konuğu Sabah Gazetesi yazarı Mahmut Övür oldu. Yine aynı gazetenin yazarı Emre Aköz de 2 nisandaki söyleşi konuğuydu.
“Çerkesleri pek tanımadığını, ilk defa bu kadar kalabalık bir Çerkes topluluğu ile karşılaştığını ve bunun kendisi için çok güzel bir deneyim olacağını’ söyleyen Mahmut Övür, Çerkeslerin kendilerini tanıtmaları için basın-medyadan yararlanmaları gerektiğini, kendisinin de gereken desteği vereceğini belirtti.
Övür, Çerkes halkının birikim ve deneyimini harekete geçirmesi ve demokratik tutumuyla DİÇEG’i olumlu ama geç kalınmış bir oluşum olarak nitelendirerek şunları söyledi::
“Demokratik Açılım geç kalınmış bir karardır. Hükümetin bu girişiminin toplum ve etnik azınlıklar tarafından desteklendiğini, bu geriye dönüşü olmayan yolda hep birlikte kol kola yürüyerek kaybolmaya yüz tutmuş kültürlerin ve dilerin gelecek nesillere aktarılması bizim için çok önemli demokrasi ve kültür mirası olacaktır.”
Gazetedeki köşesinde de söyleşiye yer veren Övür, yazısında şöyle dedi:
“Türkiye’nin en önemli sorunu bu değil mi? Kimse kendi dışındakini tanımıyor ve tarihini bilmiyor.
Bir Çerkesin de ana dili var ve onu konuşamıyor diye düşünen kaç kişi var?
Şurası açık ki, resmi tarih eğitimiyle öğrendiklerimizin dışında bir Çerkes gerçeği var. Türkiye’de dağınık da olsalar sayıları 2-3 milyona ulaşıyor. Onların da Cumhuriyetin kurucu unsurları arasında yer almalarına rağmen ‘dilleri’ yasak.
Türkiye’nin etnik zenginliğinin bir parçası olan Çerkeslere dışarıdan hep “devlet yanlısı” gözüyle bakılıyor ve onlar da bu algıdan bugüne kadar pek şikâyetçi olmadı. Şimdi demokratik açılım süreciyle bu algı değişiyor”
“Bürokratik egemenlik”
Demokratikleşme süreci üzerine konuşan Aköz ise. şu andaki Anayasa değişikliği isteğinin asıl amacının askeri yargılayabilmek olduğunu savunarak, 12 Eylül darbesinin asıl nedeninin ‘askerin düşen statüsünü düzeltmek’ olduğunu ileri sürdü. Aköz 1961 ve 1982 anayasaları ile ‘bürokratın bürokratı seçme’ sisteminin yerleştirildiğini, bunun altında da ‘halka güvenmeme’ zihniyetinin bulunduğunu söyledi.
Aköz, özetle şu görüşleri dile getirdi: “Türkiye’de yüksek yargı örgütlenmesi denilen bir kast var. Ve bu bürokratik egemenlik Türk halkına hukuk diye sunulmuş. Hukuksal açıdan bakıldığında Anayasa Mahkemesi içerik olarak değil teknik olarak denetleme hakkına sahip, bu nedenle de Anayasa Mahkemesi uzun süredir yetki gaspı yapmaktadır. Suç işlese de yargılayan yok. Kavga budur.”
AKP’nin Venedik Kriterlerini hayata geçirmeye çalıştığını savunan Aköz, “AKP, yüksek yargı kurumlarının zihniyet bakımından çeşitlenmesi gerektiğine inanıyor. Bunun için de hukuku kullanarak demokratik bir toplum yaratma sorusunu cevaplamaya çalışan Venedik Kriterlerinin esas alınmasını hedefliyor” dedi.
Danıştay saldırısına da değinen Aköz, saldırının otoriter bürokrasinin bir bölümünün halkın seçtiği güce suç atma çalışması olduğunu belirterek, failin yakalanmasına rağmen dönemin Cumhurbaşkanının bu olayı kamuoyuna laik cumhuriyete bir saldırı olarak açıklamasını hukuk etiğine aykırı olduğunu da sözlerine ekledi.
Aköz de Çerkes toplumunu çok iyi tanımadığını, Çerkes toplumu ile ilgili yapılacak tanıtıcı bir panelde bulunmayı istediğini de vurguladı.
Khelemet Çiğdem Türk
Sayı : 2010 04