Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Gelişen Dernekçiliğimiz

Dernekçilik anlayışımızda sapmalar olduğunu düşünüyorum. Bu sapmaların da kötü yönde olduğu görüşündeyim

Çünkü dernekler sadece eğlence, dans, düğün, yemek, festivaller temeline oturtuldu. Benim de mensubu olduğum kuşakta dernekçilik anlayışı, gerçekten acı ama, bu temele oturtulmuştur.

Dil kursları kaç tane derneğimizde var ki? Olan derneklerimizde de ne kadar destek ve ilgi görüyor.

Neden dernekçilik anlayışımızda bile bölünmeler yaşıyoruz.

Sizce de üst kuruluşlar gerçekten hepimizi temsil edebiliyor mu?

Bu sorular aslında tek tek değerlendirildiğin de bile başlı başına bir yazı çıkar ortaya.

Eskiler anlatır; ilk derneklerin nasıl heyecanla kurulduğunu, ilk ekipleri, ilk dernekler arası ortak faaliyetleri… Birçok acı tatlı hatırayı dinleriz büyüklerimizden. Fakat şimdi derneklerimize bakacak olursak…

Gelişen şartlarda toplumu kucaklayamadılar. Kültürü, dansa ve müziğe endekslediler. Üstüne üstlük ufak şehirlerde bile ‘ben yönetmeliyim’ egosu ile bire, ikiye hatta üçe bölündüler. Ve kurulurken hepsi birçok vaatler verdiler. Hatta bir atasözü var ya “mangalda kül bırakmamak” , işte bu boyutlarda vaatler. Fakat sonuç hepsinde hüsran ve en sonunda, birkaç kişinin sırtına kalan maddi manevi harcamalar, koşuşturmalar…

Hatta son zamanlarda dil bilmeyen, Kafkasya’ya dair bilgisi sınırlı ve buna rağmen gayet kendinden emin Kafkasya üzerine ahkâm kesen ve bu bilgisizliği ile bilen bilmeyen bakmadan mikrocu zihniyet ile ayrım yapan insanlarla doldu dernekler.

Belki de bu sorunu derinlemesine araştırmak gerekmektedir. Daha eskilere kadar gidip ele almamız gereken bir sorundur bu sorun.

Bu noktada konuya başka bir bakış açısı da şu yönde olmalı: Dernekler sadece kültür derneği olmaya şartlandılar ama bunu da becerebildikleri şüpheli. Sadece gece yapmak, bilindik hikâyeleri anlatmak, dans ve müzik içeriği ile dolduruldu derneklerimiz. Hatta bu öyle boyutlara vardı ki; Gürcü, Abhaz, Oset savaşı ortasında Yalova Kafkas Festivali’nde Gürcü ekipleri tüm bu yaşanan savaşa rağmen en öndeydi. Ben burada savaş çığırtkanlığı yapmak istemiyorum fakat en azından protesto amacı ile Gürcü ekipleri davet edilmemeliydi. Fakat protesto etmek, anavatan için fikir belirtmek suç sayılmaya başlandı bizim toplumda ya da bunu yapanlar hemen kötü şekilde yaftalandılar.

Bence sorunun en vahim tarafı ise gençlik tarafıdır.

Ailelerimiz halen kültürümüzü dans ve müziğe eşit gördükleri için biraz da ‘çocuğum nerede, bileyim’ düşüncesi ile derneklere gönderiyorlar evlatlarını. İşte bu noktada yozlaşan dernekçiliğimiz de bu gençlerimize kültür adına sadece ‘kaşen-şeşen-haluj’ üçlüsünü sunuyor. Birçok derneğimizin dil kursu, anavatan ile sıcak ilişki gibi temel gereksinimlerimiz gündemine dahi almamakta.

Gençler ise yaptıkları dansların manalarını bile kavrayamadan sadece sosyal bir etkinlik ve eğlence kültürü içinde icra ediyorlar ve kaşenleri ile zeheslerde çok güzel haluj yiyorlar. Fakat burada suç gençlerin değil, asimilasyona göz yuman dernekçilik anlayışındadır.

Dernekçiliğimizin geldiği noktayı bir örnek ile açıklamak istiyorum. Benim dernek ile tanışmam 6 yaşıma dayanır. O dönemde çok farkında değildim belki ama 8 yaşımdan sonra Cankart Devrim hocalığında yaklaşık 4-5 sene daha devam ettim. Sayın Devrim döneminde gerek ekipte gerek dernekte gerçekten saygı ve sevgi temelinde bir ilişki vardı. Kendisi döneminde Kafkas adetlerini gerçekten bizlere çok iyi yaşatıyordu. Ve bugün aynı derneğe bakıyorum; hocası/ büyüğü bir şey anlatıyor ama ekip elemanı gökyüzünü izliyor. Bu bence toplumumuzun temelini oluşturan saygı anlayışına ters gelmektedir. Şimdi ‘ne var canım bunda’ noktasındalar ama dernekler böyle diye diye bu hale geldi.

Özetlersek; derneklerimizin kültürümüzü sadece müzik dans ve eğlenceye endekslemekten bir an önce kurtulması gerekmektedir. Bir toplumun kültürünü ve toplumu oluşturan en temel unsur dildir. Bu nedenle anadil çalışmaları başta olmak üzere diaspora olabilmek adına daha etkin çalışmaları gerekiyor.

Son olarak dernekleri kişisel değil toplumsal çıkarlarımız uğruna kullanalım.

 

Sayı : 2010 04

Yazarın Diğer Yazıları

21 Mayıs’ı Düşündükçe

Klasik bir başlık olsa gerek.  Peki biz, yani Türkiye Kafkas Diasporası 150 senedir yeteri kadar klasikleşmedik mi?  Bence fevkalade bir roman oluruz. İçimizde günümüz dizilerini geçebilecek...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img