ve Bazı Kavramlar Üzerine
Hapi Cevdet Yıldız
‘.. Çerkes mantalitesine (göre) herkes eşit (..) “Başkanlık” (..) Rusya kanunları gereği (zorunlu olan) bir mevki’. Ç’eş Ruslan
Hepimiz bu yıl dünyanın her bir yerinde 21 Mayıs’ı anmanın yoğunluğu içindeyiz. 21 Mayıs’a anlamını kazandırmak için, öncelikle geçmişi anımsamak, soykırım, etnik temizlik ve deportasyonu bilince çıkarmak ve kavratmak, günümüz sorunları üzerinde de durmak gerekir.
Sürgün ve deportasyon
Önce şu noktayı vurgulamalıyız. Çerkeslerin başına gelen olayı tanımlarken, önceleri ‘muhaceret’, bu son yıllarda ‘sürgün’ deyimini kullanıyoruz. Bana göre yetersiz bir deyimdir sürgün. Şimdilerde, olanın ‘etnik temizlik’ ve ‘soykırım’ demeye başladık.
Sürgün, bir birey ya da bir topluluğun ya da birey ya da toplulukların, aynı devlet sınırları içinde kalmak üzere, bir ceza ya da güvenlik önlemi karşılığı olarak bir yerden başka bir yere nakli olayıdır. Ceza kalktığında sürgün de sona erer. Örneğin, İkinci Dünya Savaşı içinde Volga Almanları, bazı Şapsığlar, Kırım Tatarları, Kalmık, Karaçay, Balkar, Çeçen ve İnguşlar, bir ceza karşılığı olarak, özerk yönetimleri de kaldırılarak topraklarından alınıp devlet tarafından Sibirya, Kazakistan, Kırgızistan, vb. yerlere sürüldüler. 1956’da da son beş halkın itibarı ve eski özerklik statüleri iade edildi.
Oysa, 1860-1861’de alınmış olan Rus hükümet kararı bir ‘sürgün’ kararı ile sınırlı değildir, örneğin Karadeniz kıyısında ya da dağlarda yaşayan Çerkeslerden çok küçük bir azınlığın, herhalde 40 bin kadarının Kuban ve Laba ırmakları solundaki yerleşmelerine izin verildi, bu bir ‘sürgün’ olayıdır. Ancak bu insanlar Rus yurttaşı değildiler ve bir suç işlemiş de değildiler. Dolayısıyla bir insanlık suçu işlenmiştir.
2 milyon Çerkes’e yapılan uygulamayı ise, bir ‘sürgün’ olarak algılayamayız. Bu olay, bir sürgün değil, daha ağırı olan bir depotasyon olayıdır, yani farklı bir ırki ve dini topluluğu, farklı bir ulusal nüfusu ayırım gözetmeden, kendi öz ve tarihi topraklarından çıkarıp bir devletin sınırları dışına çıkarma, başka bir devletin topraklarına kovma olayıdır.
Ülke dışına çıkarma olayı ve dahası ülke içinde yer değiştirme olayı bile, herhangi bir suç işlememiş olan bir halka, savaş koşulları içinde ve askeri yöntemlerle uygulanmıştır; her iki biçimiyle de uygulama, tartışmasız bir etnik temizlik olayıdır. Her üç biçim uygulama da, yine tartışmasız insanlığa karşı işlenmiş suçlar ve dahası soykırım suçları kapsamına girer. Suçlu ve sorumlu olan taraf ise, Rusya Devleti makamlarıdır.
Bu uygulamalar sonucu, arada yüz binlerce Çerkes öldürülmüş ya da ölmüştür.
Eski Çerkesya ve Çerkesya yurttaşı topluluklar
15-16. yüzyıllarda Çerkesya sınırları kuzeyde Don Irmağından, Azak Kalesi’nden (Аскъал) Maniç Çukurluğu boyunca güneydoğuya, bugünkü Çeçenya’ya değin uzuyordu. Kuzey sınırı, 1774’te Kabardey’in, 1783’te de Kırım Hanlığı’nın/Devleti’nin Rusya’ya ilhakı sonucu, güneydeki Kuban Irmağına değin gerilemiştir. Bağımsız Çerkesya, Kuban Irmağının güney/sol yakasındaki toprakları, Kuban ırmağı ağzından bugün Abhazya’da bulunan Bzıb Irmağı ağzına değin uzanan Karadeniz kıyılarını kapsıyordu.
1783 sonrası Çerkesya’sında özerk topluluklar bulunuyordu. Bu toplulukların hepsi kardeş ve eşit haklı insanlar/topluluklar olarak algılanıyorlardı. Geçerli ve en yaygın olan dil Adıgece idi.
..
Çerkesya’da Kuban Irmağı kuzeyinden gelmiş, sığınmış bir Nogay topluluğu da bulunuyordu.
..
Çerkesya’daki bütün topluluklar Adıge geleneğine/yasalarına bağlıydılar. Topluluklar özerktiler ancak bir sistemin içindeydiler ve o sisteme sıkı sıkıya bağlı idiler. Örneğin, çoğu kez ‘savaşa katılıp katılmamak gönüllülük esasına bağlıydı’ denir, ancak gerçek durum hiç de öyle değildi. Yurt savunmasına katılma sorumluluğu/zorunluluğu vardı, gelenek kişi ya da topluluğu buna zorluyordu. ..
Demek ki Çerkesya’da ‘Bana ne?’ deme özgürlüğü yoktu. İşte bu birlik anlayışı ve yaptırım gücü, Çerkesya’nın 1829-1864 arası 35 yıl, bir başına ayakta kalmasını sağlamıştır, bunu dış yardımsız Osmanlı İmparatorluğu bile başaramazdı.
..
26 Mart 1864’te General Geyman’ın yanına Cigetlerin temsilcileri geldiler. Cigetler 10 bin dolayında nüfuslu küçük bir topluluk idiler. General’in “Niçin geldiniz?” sorusuna, Cigetlerin önderi Geç Reşid, “Biz Cigetiz… özgür bir halkız; hiçbir zaman hiç kimseyle açıkça savaşmadık ve hiçbir zaman kimseye boyun eğmedik… Kalmamıza izin verirsen… çok iyi olacak; göç etmemizi emredersen … Türkiye’ye gideriz” (Semen Esadze, Çerkesya’nın Ruslar Tarafından İşgali, s.118).
Özgür Çerkesler arasında, Adıge sivil toplum önderlerinden Ç’eş Ruslan’ın yerinde belirttiği gibi, ‘herkes birbirinin eşitiydi’. Dünyanın herhangi bir yerinde bunun bir örneği, böylesine gelişmiş bir insanlık anlayışı örneği var mıydı? Bilemiyorum.
..
Günümüzde durum nedir?
..
Çerkes Soykırımı, aynı zamanda bir simgedir, Çerkes Soykırımı’nın tanınması demek, Kafkasya’daki tüm haksızlıkların son bulması demektir. O anlama gelir.
Türkiye’de amaç demokratikleşmedir. Demokratikleşme her türlü özgürlüğü içerir ve getirir. Ayrıca Kürt, Alevi, Ermeni, Süryani, Roman açılımı, vb. demeye bir gerek var mıydı? Nereye ulaşıldığı da ortada…
..
RF soykırımı yadsımaktan, gizlemekten vazgeçer, Adıge ve Kafkas halkları karşıtı politikalarına da son verirse, soruna adil bir çözüm getirilmiş olur. Bundan her iki taraf da kazançlı çıkar. RF ergeç bunu kabul etmek zorunda kalacaktır. Demokrasi bunu getirecektir. Rusya bu çirkin mirası uzun süre taşıyamaz.
..
21 Mayıs günü Taksim ve Beşiktaş’ta, 22 Nisan günü de İstanbul Galatasaray’daki Rus Başkonsolosluğu önünde buluşmak üzere. Buralara gelemeyenlerin de Kefken’e gitmeleri ya da bulundukları yerlerde 21 Mayıs’ı anmaları dileğiyle.
21 Mayıs ölümü anma ve diriliş günüdür.
(Not: Kısaltılarak yayınlanmıştır)
Sayı : 2010 05