Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Merhaba Soçi

Utanç veren kusurlarınızdan kurtulmanız için geçmişinizdeki olayların göz ardı edilebilecek, unutulabilecek, sessizce geçiştirilebilecek olması gerekir. Ruslar; Vubıhların, Abzehlerin ve Şapsığların hatıralarından işte bu kusurları silmeye çalışmaktadır.

Usam Baysayev*

    

Bir meslektaşımın kitaplığında, Soçi manzaralarına ait kartpostallarla dolu bir kitapçığa rastladım. Orta büyüklükteki bir kasabayı ziyaret eden turistler için hazırlanan alışılmış kartpostallara benziyorlardı. Kitapçıktaki yazarlar hiç tanıdık gelmedi. Ama kitapçığı yayınlayan firma “Leo Tolstoy” adını taşıyordu, görünüşe bakılırsa yerel bir yayıncıydı. Kitapçıktaki her şey geçmiş ve günümüzdeki ünlü kişilerle bağlantılandırılmıştı.
Kartpostalları tek tek dikkatle inceledim. Çünkü Kafkasya benim anavatanımdı. Ondan uzaktayken de hep beni kendine çeker, 200-300 km. ötemde uzanan anavatanım. Kitapçığı alırken heyecanlanmamış olabilirim ama bal gibi de ilgimi çekmişti.
Kartpostallara açıklayıcı metinler eklenmişti. Soçi merkezindeki Michael Archangel Ortodoks Katedrali’nin şehrin en eski yapısı olduğunu öğrendim. İnşasına 1872 Mayıs sonunda başlanmış, gerekli para buraya ilk yerleşen Ruslar tarafından bağış yoluyla toplanmış. Bağış yapanlar arasında Grandük Mikhail Romanov, milyoner Nikolai Mamontov ve gayrimenkul zengini Alexander Vereshagin var. Katedral, Moskova’daki Tretyakov Galerisi ana binasının planını hazırlayan Alexander Kaminsky tarafından tasarlanmış.
Kitapçığı yayınlayanlara bakılırsa, “yeni topraklarda Rus yerleşimcilerin ruhlarını yüceltecek ibadet yerlerinin yapımına en kısa sürede başlama” çağrısı Fyodor Dostoyevski’den gelmiş. Kendisi, Karadeniz kıyıları 19.yüzyıl ortalarında Rusya’ya geçince “Citizen” gazetesinde bu konuda bir makale yayınlamış ve bu davetin cevabı da Michael Archangel Katedrali olmuş. Bina, 1861-1881 arasında Kafkasya’da konuşlanmış binlerce askere başkomutanlık yapmış olan Rus Çar’ının kardeşi Michael’e ithaf edilmiş. Bir başka kartpostalda, eşsiz güzellikteki Zmeykovski Şelaleleri’nin yanında “19. yüzyıl sonlarında Ruslar tarafından kurulan” İzmaylovka ve Semyonovka köylerinden bahsedilmiş. Aslen köle olan İsmailovlar ve Semyonovlar asker olarak eğitilmişler ve sonra da yeni bölgeler oluşturmaları için sömürgelerde oturmalarına izin verilmiş.
Diğer kartpostallarda; Soçi’deki kamusal binalardan bazılarının Stalin’in emriyle yapıldığına, şarkıcı Alla Pugacheva’nın her yıl buraya gelip konser vermeye çalıştığına ve ünlü Sovyet yönetmen Leonid Gayday’ın “Kafkas Esiri” ile “Elmas Kol” filmlerinin Soçi ve civarında çevrildiğine dair bilgiler yer alıyor. Kitapçık şu isimlerle pırıltılı hale getirilmiş: Leonid Brejnev, Yuri Gagarin, Anatoly Karpov, Vladimir Putin. Yanı sıra nehirlerin, ormanların, derelerin ve dağların adları kullanılmış. Bilgisi olmayanlar için kitapçığın iç kapağında bölgenin tarihine kısaca değinilmiş. Kuzeyden gelen yerleşimcilerden önce orada yaşayan halkın tanımı yapılmış. Ama bu halk insani ve Hıristiyani açıdan yetersizmiş. Yazarlar, Kafkasya’nın Karadeniz kıyılarında ilk insanlara yaklaşık 400.000 yıl önce rastlandığına dair bilgi verdikten sonra İskitler, Sarmatyalılar ve Meotları tarif etmişler. Antik Yunanistan’ın burada ticari koloniler kurduğunu, Roma generali Pompey’in Pontus Kralı Mitridates’le savaşmaya giderken buradan geçtiğini söylemişler. Hatta “büyük” Bizans İmparatorluğu’ndan bile söz edilmiş, ancak utanç veren düşüş dönemi değil de yükseliş dönemi kullanılmış. Sonrasında ise tek bir satırla geçiştirilerek şöyle denmiş: “Adıge kabileleri, (Abzehler, Vubıhlar ve Şapsığlar) uzun yıllar bu bölgede ikamet etmiştir.”
Evet! Yani bu bölgeye binlerce yıl değil de “uzun yıllar” boyunca sahip olmuşlardır. Aslında bölgenin sahibi de değillerdir, sadece ikamet etmişlerdir. Beş yıl, on yıl ya da otuz yıl olmasının önemi yoktur. Asıl nokta köklerini burada salmayıp terk edip gitmeleridir. Nasıl ve nereye gittikleri açıklanmamış. Yazarlara inanmamız gerekirse, tek savaş sadece Türklerle olmuş. 1828-1829 arasında olan savaş sonucu “Karadeniz kıyısının Rusya’ya geçtiği” belirtilmiş. Demek oluyor ki dağlılar uzun yıllar boyunca hiç direnmemişler, köyleri hiç yakılmamış, zorla dışarı atılmamışlar, Çerkes kafataslarıyla dolu sandıklarıyla General Grigory hiç var olmamış. Yani Ruslar yeni bölgelerine barışçıl yollarla yerleşmiş ve önemli insanların davetine uyarak köyler, mezralar, kiliseler, tatil yerleri inşa etmişler. (Fyodor Dostoyevski’nin önemli bir yazar olduğunu kim reddedebilir?)
Kitapçığı yazanlar, bunca yıldan sonra bile bu halkları Karadeniz kıyısının yerli sakinleri olarak tanıma konusunda isteksizler. Bir zamanlar orada yaşadıklarını, evler inşa ettiklerini, tahıl ektiklerini, çocuk doğurduklarını, yakınlarını toprağa verdiklerini, ellerinde kılıçla bu toprakları savunduklarını hatırlamak istemiyorlar. Gerçekleri gizlemek için “Soçi” kelimesinin Türkçeden ya da Fransızcadan kaynaklanmış olabileceğine dair yapay sorgulamalar yapmak en kolay yol. Çünkü bu topraklarda hak iddia edecek birileri kalmamıştır. Sahipleri yoktur, ya asimile edilmiş ya da yurt dışında sonsuza kadar yok olmuşlardır.
Haydi tanıyın Çerkesleri, böylece belki de tövbe etmiş olursunuz. Ancak bu Rusya’nın asla yapmayacağı bir şeydir. Böyle bir şey, şu anda geçerli olan zarif tabloyu yok edecektir. “Rusya Kafkasya’ya medeniyeti getirmiştir.” cümlesi bu resme kalın harflerle çizilmiştir. Haklı olduğunu hissetmek insanı rahatlatır. Utanç veren kusurlarınızdan kurtulmanız için geçmişinizdeki olayların göz ardı edilebilecek, unutulabilecek, sessizce geçiştirilebilecek olması gerekir. Ruslar; Vubıhların, Abzehlerin ve Şapsığların hatıralarından işte bu kusurları silmeye çalışmaktadır.
Kitapçığın yazarları Soçi ve civarında yaşayanların katledildiğini ya da sınır dışı edildiğini kaleme almış olsalardı, fethedenin tarihi suçuna dikkatleri çekmek zorunda kalacaklardı. Böylesi bir durum ise ele geçirilen toprakların dağılımı çerçevesinde birleşen Rus topluluğu (Çar, kardeşi, köylüler, köleler, mimarlar, yazarlar) için hoş olmazdı. Çünkü onlar Rus kültürünün medarı iftiharıdır.
*Memorial İnsan hakları Merkezi aktivisti, analizci.
Çeviri: Serap Canbek

Sayı : 2010 05

Yayınlanma Tarihi: 2010-05-01 00:00:00

Yazarın Diğer Yazıları

1 Eylül Dünya Barış Günü

1 Eylül, “Dünya Barış Günü” olarak sadece Türkiye ve KKTC’de, Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen “Dünya Barış Günü” ise 21 Eylül’de tüm dünyada kutlanıyor.

Sancılı ve fırtınalı yaşamlar

Dr. Şerafettin Dönmez’in yazdığı, sancılı ve fırtınalı bir hayat hikâyesini anlatan “Denef” kitabı, Papirüs Yayınevi etiketiyle raflarda yerini aldı. Yayınevinin tanıtım yazısından... Benim kimliğimle kim, neden...

28 Ağustos На́нҳәа (Anne) Bayramı

Abhazya’da 28 Ağustos’ta “На́нҳәа (Anne) Bayramı” kutlandı. Abhazlar çok eski çağlarda “aҿamaҿa” yani hasat bayramı kutluyorlardı. Bu bayram tektanrılı dinlerden sonra “Nanҳәa (Anne) Bayramı”na...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img