İsrail’in ambargosunu delmek üzere Gazze’ye insani yardım götüren filoya İsrail askerlerinin yaptığı baskın dünyayı ayağa kaldırmış, baskın sırasında 9 Türkiye vatandaşı yaşamını yitirmişti. İsrail’in Filistin politikalarının yanı sıra Türkiye’nin Ortadoğu politikalarını da tartışmaya açan olayın en önemli aktörlerinden biri ise Mavi Marmara gemisinin kaptanıydı. Kaptan Mahmut Tural, medyada pek görünmedi, tanıklığını anlatmadı. İlk kez Jıneps gazetesine konuşan Tural, Mole sülalesinden bir Kabardey. Kayseri Pınarbaşı doğumlu Mahmut Tural’ın anlattığı detaylar, olayın arka planını gözler önüne seriyor.
Jıneps- Mahmut Bey sizi tanıyabilir miyiz?
Mahmut Tural – İstanbul Üniversitesi Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği Güverte bölümünden 97 yılında mezun oldum. Sonrasında vardiya zabiti, 2. zabit ve kaptan olarak yük gemilerinde görev yaptım. Mavi Marmara görev yaptığım ilk yolcu gemisi.
J- Kayseri denizi olmayan bir şehir. Uzunyayla’dan bir gemi kaptanı nasıl çıktı?
MT – Tamamen sürpriz diyebiliriz. Denizcilikle hiçbir alakam yokken, asıl hedefim elektronik okumakken tamamen ÖYS azizliğiyle, bir kod hatasıyla bu bölüme girdim. Sonrasında ise bu mesleğe devam etme kararı aldım.
J- Mavi Marmara’nın kaptanlığına başlamanız nasıl gerçekleşti?
MT- Mavi Marmara gemisindeki görevime başlamadan yaklaşık 20 gün önce çalıştığım yük gemisinden izine ayrılmış ve tatil planları yapıyordum. İstanbul Denizcilik’te yöneticilik yapan bir arkadaşım bu görevi teklif etti. Teklifi duyar duymaz yolculuğun amacı ilgimi çekti.
Önceki gemide birlikte çalıştığım (Baş Mühendis ve 2. Kaptan) iki arkadaşımla beraber teklifi kabul ettik. Geminin kalkış öncesi hazırlıklarında ve sefer esnasında görev aldık.
J- Bu organizasyonun içinde sadece İHH mı vardı?
MT- Birçok sivil toplum kuruluşu vardı. (Free Gazze-İngiltere, Ship to Gazze-Yunanistan, Ship to Gazze-İşviçre, European Campaign to Break the Siege, International Committee to Support Palestine.) Ancak Mavi Marmara ve diğer iki yük gemisi İHH’nın satın aldığı, sahibi oldukları ve organize ettikleri gemilerdir. İHH gemilerinin tonajının fazla oluşu ve Türkiye’den katılımın fazlalığı İHH’yı diğer sivil toplum kuruluşlarının önderi konumuna getirmiştir. Planlanan yolculukta 9 gemi yer alıyordu. İHH’nın 3 gemisi dışında biri yük diğeri yolcu gemisi olmak üzere 2 Yunan gemisi, Amerikan bayraklı yabancı aktivistleri taşıyan Challenger 1 ve Challenger 2 gemileri vardı. Bunun dışında İrlanda’dan yola çıkmış bir İrlanda yük gemisi vardı. Ancak teknik arızalar nedeniyle gecikti ve konvoya katılamadı. Challenger 2 gemisinin bordasında hasar oluştuğundan, onun yolcularını açık denizde bizim gemiye naklettik. Güney Kıbrıs toplanma bölgesi olarak seçilmişti. Orada toplandığımızda 6 gemi olarak sefere çıkacağımız netleşti.
J- Hazırlıklara nasıl başladınız?
MT- Göreve başladığımda gemiler satın alınmıştı. Gazze gemisi Haydarpaşa limanında bağlı, kalkış için hazırlanıyordu. Bizim Mavi Marmara’ya katılmamızdan bir gün sonra kalktı ve İskenderun’da yükleme yaptı. Diğer gemilerin hazırlıklarıyla ilgili çok bilgim yok. Mavi Marmara daha önce Avşa hattında çalışan İDO’ya ait bir gemiydi. İHH tarafından satın alındıktan sonra bu sefer için hazırlıklara başlandı. Yardımlar ve katılacak kişilerle ilgili organizasyon İHH tarafından düzenledi.
J- Yardım malzemesi olarak ne taşıyordunuz?
MT- Mavi Marmara gemisinde son anda konulan çocuk giysileri dışında çok fazla yardım malzememiz yoktu. Biz yolcu gemisiydik. Diğer 2 yük gemimizde çocuk parkları, çimento, demir, sac, jeneratörler, tıbbi malzemeler ve en önemlisi ilaçlar vardı. En çok sıkıntısı çekilen malzemeler bunlardı.
J- Gemilerin rotasını siz mi belirlediniz?
MT- Genel bir istişare sonucu yolculuğun genel hatları belirlendikten sonra teknik detaylarını ben belirledim.
J- Önder gemi Mavi Marmara mıydı?
MT- Evet. Bu biraz da geminin imkanlarıyla ilgiliydi. Mavi Marmara 600 yolcu kapasiteliydi. 461 yolcumuz vardı. 29 personel de eklenince 490 kişi ediyor. Bunların yaklaşık 200 tanesi yabancıydı. 32 ülkeden, tüm dinlerden insanlar vardı. Gemiye ilk katılırken İsrail konusunda Türkiye’deki infialden haberdardım fakat yabancı ülkelerden bu kadar çok destek olduğunu bilmiyordum. Bu ilgiyi görünce çok şaşırdım ve sevindim. Olaylar sonrasında gelişen tepkilere baktığımızda dünyanın o bölgeye ilgisiz olmadığını da gördük zaten.
J- Yolculuğa büyük umutlarla çıkmıştınız, böyle bir saldırının olacağını umuyor muydunuz?
MT- İsrail’in bu konuda önceki tavırları biliniyor. Hatta İsrail donanmasının yarısını bu seferi durdurmak için kullanacakları İsrailli yetkililer tarafından dile getirilmişti. Bütün ihtimalleri değerlendirmiştik. Ama bu müdahalenin uluslararası sularda bu şekilde olmasını beklemiyorduk. İlk müdahale 73 mil açıktayken oldu. Gemiyi ele geçirdiklerinde biz İsrail sahilinin 85 mil açığındaydık. Uluslar arası kanunlara göre bu mesafe açık deniz demektir. İsrail’in kendi karasularını belirlediği hiçbir çizgiye de uymamaktadır.
J- İsrail’in belirlediği karasuları çizgisi nedir?
MT- İsrail Gazze bölgesinde 20 millik bir alanı giriş yasağı olan ambargo bölgesi olarak ilan etmiş, daha sonra bu bölgenin 40 mile çıkarıldığını deklare etmişti. Biz yola çıkmadan önce resmi olmamakla birlikte 68 millik bir bölgeyi savaş tatbikat alanı ilan ettiğini bildirmişti. Biz 70 milin dışında kalmaya özellikle özen gösterdik. Bize ilk olarak 22.30 sularında çağrılar yapıldı. Bu esnada rotamız 222 idi, bu rota zaten güneybatı rotasıdır.
J- Bir müdahale olabileceği beklentiniz vardı ama her şeye rağmen rota Gazze olacak diye bir prensibiniz var mıydı?
MT- Amacımız Gazze blokajını kırmaktı ama körü körüne değil şüphesiz. Ambargonun kaldırılması için Gazze limanına ilerlemeyi, gerekirse Gazze açıklarında beklemeyi planlıyorduk. Gemilerin tamamı 3 aylık kumanya ve suyla donatılmıştı.
J- Gemiye yapılan müdahale nasıl oldu?
MT- Daha önce belirttiğim gibi 22.30 sularında ilk çağrı yapıldı. Rotamızı değiştirmemiz istendi. Ancak zaten rotamız İsrail’e değil açıklara doğru idi. 23.20 sularında rotamızı 185’e aldık. Güneybatı rotası İsrail sahillerine gitmez. Saat 02.00’ a kadar çağrılar devam etti. Uluslararası sularda olduğumuzu, İsrail’in uluslararası sularda olan bir gemiden rotasını değiştirmesini isteyemeyeceğini belirttik. Müdahale 04.30’da başladı. İsrail medyaya “Durun dedik durmadılar” telkininde bulunuyor. 02.00-04.30 arasında başka hiçbir çağrı almamıştık. Hiçbir uyarı veya çağrı yapmadan helikopterlerden ateş açarak geldiler. Güvertelerde tamamen sivillerin bulunduğu bir yolcu gemisiydi. Helikopterden ateş açıldığı ve gemiye çıkan askerlerin sergilediği vahşet nedeniyle kayıplar yaşadık. Üzerine ateş açılan her insanın yapacağı gibi gemideki yolcular da sadece kendini korumaya çalıştı.
J- Zodyaklar önünüzü kesmeden direk helikopterler mi geldi?
MT- Açık denizde Zodyaklarla (1) önümüzü kesmeleri mümkün değildir. Uzak mesafelerden biz sinyallerini alıyorduk. Sabah bize eşlik eden 18 kadar zodyak saydım. Ama gece kaç Zodyak vardı bilmiyorum. Etrafımızda 4 fırkateyn, 2 denizaltı vardı. Gemiye zodyaklardan değil yukarıdan helikopterlerle indirme yaptılar. İndirme öncesi kesinlikle bir uyarı yapılmadı. Bu çok önemli bir noktadır. Eğer sivil bir gemiyi durdurmak istiyorsanız bunun birçok yöntemi vardır. Ama yukarıdan direk ateş açarak girmek bana göre tam bir caniliktir. Burada bir kasıt var, durdurmaktan çok bir gözdağı verme amacı var. 04.30’da inmelerinden itibaren yaklaşık 30 dakikada üst güvertede kontrolü ellerine geçirdiler. Daha sonra köprü üstü (2) ve alt güvertelerde kontrolü sağladılar. Köprü üstü kontrolü sağlandıktan sonra zodyaklardan gemiye askerler çıktı.
J- İsrail’in medyaya verdiği bilgiler “Helikopterden inince silahlarımızı alıp bize saldırdılar” şeklindeydi. Bu tarz görüntüler de yayınladılar.
MT- Bütün güvertelerde sivil insanlar vardı. Biz İsrail’in yukarıdan ateş açarak ineceğini beklemiyorduk. Bu şekilde saldırılınca gemideki siviller de kendilerini savunmak zorunda kaldılar. Sonrasında “gemideki silahlar” diye gösterdikleri ise komedinin kendisiydi. Gemimizde yolcular için 5, mürettebat için 2 kafeterya var. Ayrıca makine dairelerinde kullanılan aletler var. Kafeteryalardan toplanan bıçaklar, aletler silah olarak sergileniyordu İsrail tarafından…
J- Kendilerini aklamak için her yolu deniyorlar yani.
MT- Evet.
J- Köprü üstünü ele geçirme aşamasında bir direnişiniz oldu mu?
MT- Köprü üst güverteyi (köprü üstünün bir üst katı) ele geçirdikleri zaman bu arada 185 olan rotamızı 270 rotasına alarak İsrail sularından uzaklaşmak için sürat arttırdık. Çünkü fırkateynler bizi özellikle İsrail karasularına çekmeyi planlıyordu, manevraları bu yöndeydi. Biz de tamamen uzaklaşmaya çalıştık. Köprü üstünde direniş olmadı. Olması da mümkün değildi. Köprü üstünün arka camlarından ateş açarak içeri girdiler. İsrail paintball silahları kullandığını iddia ediyor. Geminin sacını delecek bir paintball mermisi duymadım hiç. Oraları delen mermiler gerçek mermilerdi. Askerler tam teçhizatlıydı, plastik mermi atan silahlar da vardı, paintball silahları cam misketler atacak şekilde modifiye edilmişti. Yaralanma ve can kayıplarının çoğunluğu gerçek mermi kullanılan silahlar nedeniyle oldu. İçeriye elinde silahla dalan 10 tane komando karşısında bir direniş imkansızdı. Köprü üstüne girildiğinde; o zaman için 4 şehit ve çok sayıda yaralı olduğu biliniyordu. Daha fazla can kaybının yaşanmaması için gemi teslim edildi.
J- Ölümler ilk giriş esnasında oldu o halde.
MT- Evet. İlk giriş esnasında oldu. “Biz direniş nedeniyle ateş açtık” şeklindeki açıklamaları tamamen yanlış. İlk indirmede 3 İsrailli askerin silahları elinden alınmış ve silahlar denize atılmıştı. Aşağıdan yukarıya kesinlikle ateş açılmadı. Köprü üstü ele geçirildiğinde yaralılar için yardım istendi, silahların teslim edilmesini, rotanın 130’a çevrilmesini, aksi takdirde tıbbi yardım verilmeyeceğini söylediler. Gemimizin içinde her türlü tıbbi imkan sağlanmıştı. Kalp ameliyatı bile yapılabilecek bir donanım vardı gemide. Buraların kullanılmasına, doktorlarımızın müdahale etmesine engel oldular. Doktor arkadaşımızdan biri kan kaybeden bir hastaya müdahale etmek istediğini, askerlerin müdahaleyi engellemek için kendisine ateş açtıklarını, daha sonra da dipçikle başına vurarak kendisini devirdiklerini ifade etti. Yani tam bir vahşetti uygulanan. İsrail yayınlarımızı kestiğini düşünüyordu. Gemiye girdiklerinde köprü üstü cihazlarının hepsinin anten kablolarını kesmelerine rağmen, uydu yayın sisteminin anten kablolarını kesmeyi unuttular. Bu sayede biz yayına devam edebildik.
J- Gemiyi ele geçirdikten sonra ne yaptılar?
MT- Köprü üstü ele geçirildi. Tüm köprü üstü personelini kelepçelediler. Kaptan olduğum için beni kelepçeleyemeyecekleri konusunda ufak bir tartışmadan sonra kaptan koltuğundan kalkmamamı söylediler. Askerler tüm dış alanları kontrol altına almadan geminin içine girmedi. Aşağıyla telsizle irtibat kuruyorduk, gelen talep bir an önce tıbbi yardım yapılması konusundaydı. Komutanlarına defalarca ilettim. 130 yani Aşdod limanı rotasına girmediğimiz müddetçe herhangi bir tıbbi yardım olmayacağını tekrarladılar. Gemide bunca vahşet sergilenmiş olmasına rağmen, gemiye ilk binen ve silahları ellerinden alınan 3 askerin ilk müdahaleleri gemide yapılarak İsrail botlarına geri verilmişti.
J- İsrail’e gittiğinizde neler oldu?
MT- Bazı yaşlıları ayırıp tüm yolcuları kelepçelediler. Hepsini güverteye dizdiler. Güverte üzerinde helikopterleri özellikle çalıştırıp, o soğukta deniz suyunu üzerlerine savuruyorlardı. Psikolojik baskı oluşturmak için 1,5-2 saat boyunca buna devam ettiler. Daha sonra salonlara alındı insanlar. Sabah 06.30-07.00 sularında makineye yol verildi. Akşam 20.30 sularında Aşdod limanına girildi. Uluslararası sularda bir yardım gelme ihtimaline karşı özellikle yavaş gidildi. Zaten gemiye girişleri sırasında birçok sistem arızasına neden olmuşlardı. Tamiratlar da geciktirildi. Aşdod limanına girdiğimizde ilk etapta genel bir sağlık kontrolü yapıldı, sağlam olduklarına dair sadece tansiyonlar ölçüldü. Gemiden ilk alınanlardan biri olduğumdan diğer yolcuların orada yaşadıkları hakkında detaylı bilgim yok. Nezarete götürülmeden önce 6-7 saat nakil aracında kilitli kaldım. Tek kişilik bir hücreye sevk edildim. Dönüş için havaalanına gelinceye kadar sorguyu yapan İsrailliler dışında hiçbir yolcuyu görmedim. Nerede sorgulandığımı bile bilmiyorum net olarak.
J- Sorgu esnasında işkence gördünüz mü?
MT- Bazılarına işkence yapıldığını duydum. Havaalanında yaşanan arbedede gözümün önünde kolu kırılan oldu. Ama bana yönelik herhangi bir fiziksel şiddet olmadı. Hatta bu konuda azami gayret gösterdiklerini söyleyebilirim, belki de kaptanın yaralanması bir imaj sorunu olacak diye düşündüler. Hapishanede kaldığımız sürece 4-5 tim aynı soruları sorarak psikolojik bir baskı oluşturmaya çalıştılar. Beni sorguya çekenlerin MOSSAD’ın tecrübeli elemanları olduğunu düşünüyorum. Yaptıklarının hata olduğunu yüzlerine söylediğim zaman onlar bile susup kalıyorlardı. Yani sanki ben onları sorguya çekiyormuşum gibi bir hal alıyordu durum. Bu nokta ilginçti. Belki de hazırlıklı değillerdi, çünkü aniden gireceklerdi ve muhtemelen dünyaya yansımayacaktı. Olanlar bütün dünyaya yayılıp tepki oluşunca “Biz ne yaptık?” noktasına geldiler.
J- Tek kişilik hücrede kaldınız. Psikolojiniz nasıldı?
MT- Sorgularımız bittikten sonra bizi orada tutacakları gibi bir beklenti içinde değildim. Merak ettiğim yaralıların durumuydu, kaybımızın ne olduğuydu. Bana düzgün bir bilgi verilmedi. En son gün bazı fotoğraflar getirildi ve 9 kişinin öldüğü söylendi. Ama bu fotoğraflar doğru kişilere ait değildi. Şehit olduklarını daha sonradan öğrendiğim bazı arkadaşlarım o resimlerde yoktu. İsrail’den sınır dışı edilmeye çalışılıyorduk. Oluşturulan metinlerde İsrail sularına izinsiz girdiğimizi, sınır dışı edilmeyi kabul ettiğimize dair söylemler vardı. Bu metni imzalamayı da, gemiyi almadan oradan ayrılmayı da reddetmiştim. Konsoloslukta Türkiye’den gelen milletvekilleri vardı. Herkesin alındığını, gemiler için bizim kalmamızın fayda sağlamayacağını söylediler. Bunun üzerine onların verdiği metin yerine, uluslararası sularda seyrederken silah zoruyla Aşdod limanına getirildiğimize, gemide meydana gelen olaylardan ve kayıplardan İsrail hükümetinin sorumlu olduğuna dair bir yazı yazıp imzaladım. Muhtemelen o evrak yok edilmiştir. Aslında İsrail bizim orada kalmamızı istemiyordu. Çünkü orada kalan kişi İsrail mahkemelerine çıkmak zorundaydı. Böylece bir dava açılmış olacaktı. Çünkü tüm dünyanın gözü o bölgedeydi ve kalan kişiye ne olduğunu soracaktı. Bence İsrail kendi mahkemelerinden kendi aleyhine bir karar çıkmasından korkuyordu. Çünkü gemi uluslararası sulardan alındı, zorla Aşdod’a götürüldü, gemide bir suç unsuru da bulunamadı. Mutfaktan çıkan bıçaklar ya da geminin tamir malzemesi olan aletlerle bir suçlama yapamazlardı. Gemideki yangın ekipmanından toplanmış altyı balta sergilenmiş. Gemide bulundurulması zorunlu ekipmanlar toplanarak silah olarak nitelendirilmiş. Dolayısıyla ben bu yüzden çekindiklerini düşünüyorum. Bu tamamen benim yorumum.
J- İsrailli üst düzey bir yetkiliyle görüştünüz mü?
MT- Hayır.
J- Dönüşünüz nasıl oldu?
MT- Milletvekillerimiz ve Başbakanlık Danışmanımız oradaydı. Konsoloslukla birlikte yaralılar için 2 askeri uçak, THY’ye ait 3 uçak hazırlanmıştı. İHH listeleriyle İsrail’in verdiği listeler karşılaştırıldı. Şu anda geri dönmeyen bir yolcumuz yok. Yabancı yolcularla ilgili tam bir netlik oluşmadı henüz. İsrail yabancılarla ilgili Türkiye’ye bilgi vermek istemiyor. Bilgileri yolcuların konsolosluklarına verdiklerini söylüyorlar.
J- Peki sizce yolculuğunuz amacına ulaştı mı?
MT- Eğer yardımı Gazze’ye ulaştırsaydık belki de Filistin açısından bu gün oluşan sonuçlar sağlanamayacaktı. Amaç bütün dünyaya Filistin’de yaşanan insanlık dramını göstermekti. Artık Filistin’de neler olduğunu bütün dünya biliyor. Çünkü İsrail bütün dünyanın gözleri önünde, kameralar karşısında sivillere bunu yapabiliyorsa Filistin içinde neler yapabileceğini tüm dünya anladı artık.
J- Evet, yaşanan vahşet görüldü. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
MT- Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.
(1)- Yüksek hızlı botlar.
(2) – Geminin kumanda mahalli
Sayı : 2010 06