Kafkasya’da Ulus ve Ulusallık

0
442

Kafkas ulusu, ulusallığı ve ulusal kimlik gibi konularda konuşabilmek için, öncelikle ulus ve ulusallık gibi kavramlarla neyin anlatılmak istendiğini bilmekte yarar vardır 

Ulus ve ulusallık kavramları birer deyim olarak 1835’te sözlüklerde yer almıştır. 

Örneğin, 8. yüzyılda bazı Avrupa devletleri, ilk kez olmak üzere, devlet sınırlarını belirlemeye başladıklarında, ulus ve ulusallık gibi görüşlerle hareket etmemişlerdi. Sınırlar her bir devletin kendi gücüne göre, yani kılıç gücüyle çizilmiştir. Devletler böylesine zorlayıcı yöntemleri kullanarak, egemenlikleri altındaki insan topluluklarını arzuladıkları biçimde bir ulusa dönüştürmek için çalışmışlar ve kısmen de olsa başarılı olmuşlardır. 

Günümüzün devlet sınırları da, o dönemde, yani 8. yüzyılda belirlenmiş olan eski sınırlara yakındır. Bu durumda, günümüzün devlet sınırları ulusal sınırlar olarak kabul edilemezler. 

 Böylesine bir oldu bittiden, sınırlar çizildikten sonra, ulusal duygular uyanmaya başlamış, ulusun tanımlanmasına gerek duyulmuştur. Ancak tanımlamalarda bilimsel görüşlere değil, siyasal amaç ve isteklere ağırlık verilmiştir. 

 Bu oluşum, ulus konusu, bu bölümün başında, “Uygar dünyada yaşayan bugünkü uluslar devletçiliğin bir ürünüdür” biçiminde tanımladığımız görüşü doğrulayacak niteliktedir. 

 Siyasal amaçlar dışında ulusları ve ulusların kimliklerini gerçekçi bir anlayışla inceleyecek olursak, yeryüzünde üç tip ulusun (milliyetin) varlığıyla karşılaşırız: 

  1. Kan birliğine dayanan ulus: Bu ulus soya dayanan, yani doğal olan bir tip/bir örnektir.
  2. Sert, katı yöntemler (tasallup) uygulanarak oluşturulan ve kan formülüne dayanan ulus: Bu ulus yapay ve fizyolojik bir tiptir.
  3. Çıkar, yazgı, kültür …tek sözcükle inanç birliğine dayanan ulus: Bu ulus da psikolojik bir tiptir.

 Bu üç tip içinde en doğal ve en güçlü olanı, kuşkusuz birinci tipte olanıdır. Ancak bugünkü uygar dünyada o tipte bir ulus da kalmamış gibidir. 

Günümüz ulusları ikinci ve üçüncü tipteki uluslar ve bunların karmaları durumundadır. Kuşkusuz bu tip uluslar da, zaman, çevre, kültür, tarih ve siyasal etkilerin, etmenlerin ürünüdür. 

İkinci ve üçüncü tiplerin, yani fizyolojik ve psikolojik tiplerin birleştirilmeleri yoluyla oluşacak olan ulusların çok güçlü birer ulus olacakları kuşkusuzdur. 

Ulusların bu özelliklerine uygun düşecek kavramları açıklama bağlamında siyaset ve bilim birbirinden farklı yöntemler izlemişlerdir. 

Siyaset, yukarıda söylendiği gibi, ulusun değişik tiplerinin bulunması nedeniyle, durumdan yararlanmayı ve söz konusu ulus tiplerini kendi özel çıkarı doğrultusunda yönlendirmeyi amaçlamıştır. Aşağıdaki örnekler bu amaçların neler oldukları, nasıl anlaşılmaları gerektiği ve uygulama örnekleri gibi konularda bilgilendirici niteliktedir: 

1-Avrupalılar genel olarak, diğer kıtalar halklarına, özellikle de sömürge ülkeleri (1) halklarına karşı ırkçı politikalar uygularlar. Irkçı politikalarla, emperyalist Avrupalılar egemenliklerini, sahip olduklarını söyledikleri ırk üstünlüklerine dayandırmak, ezilenleri de buna inandırmak isterler. Sonuç olarak sömürgeciler, egemenlik ya da tam tersine bağımlılık gibi ilişkilere dayalı olan bir siyasal statünün doğal bir şey olduğuna ve bu duruma saygı gösterilmesi gerektiğine ezilenleri (bağımlı olanları) inandırmaya çalışır, bu amaçla ırkçılığı uyuşturucu bir araç olarak kullanırlar. 

Sömürgelerde böyle davranan Avrupalılar kendi ülkelerinde, ulusallığı ırk temelinden değil, manevi ve kültürel değerler üzerinden tanımlamaya çalışırlar: 

A) Fransızlar kendi ülkelerinde ulusallığı çıkar, tarih ve coğrafya birliği üzerinden tanımladıkları halde, Suriye’de ırk anlayışını öne sürmüşlerdir. Bunun içinde,Suriye’deki ulusal birliği parçalayarak (2), ülkeyi daha kolay yönetmeyi amaçlamışlardır. 

Aynı ırk görüşü Fransa’nın kendisinde uygulanmış olsaydı, Fransa ve Fransızlık diye hiçbir şey kalmazdı. 

B) Çarlık (İmparatorluk) döneminde Ruslar da benzeri yöntemlere başvurmuşlardır. Çarlık yönetimi, aynı dili konuşan ve aynı soy topluluğu içinde yer alan etnik öğelerebaşkalaştırıcıadlar veriyor, idari ve siyasi anlamda onları ayırıyor, parçalıyordu. 

Aşağıdaki oluşumlar bunun açık örneklerindendir. Örneğin, Andelal kabilesine Avar, Nohçilere Çeçen, tamamı Nohçi olan Galgay topluluğuna da İnguş adlarını vermişler, hepsi Adıge olan Batı Kafkasyalılar da Kabardey, Çerkes ve Adıge biçiminde üçe bölünmüştür (3). 

Ruslar Kafkasya’ya ilişkin yayın ve tanıtma (kültür) faaliyetlerinde de benzeri yöntemleri uygulamışlardır. Kafkasya’ya gelen gezgin ve araştırmacılara da Rus çıkarları doğrultusunda aşılama ve bilgilendirmeler yapılmış, onlar da Kafkasya’nın etnik durumu konusunda, Rus söylemlerinin etkisi altında kalmışlardır. Toparlarsak Kafkasya, Rus kriter ve çıkarlarına uygun düşecek bir biçimde dünyaya tanıtılmıştır. 

2- Avrupa genelinde yaygın bir ideoloji olarak uzun bir süre varlığını sürdürdüğünü bildiğimiz ırkçılık, bu son dönemde Rasizm (4) adı altında büyük bir tırmanış göstermişti. 

 Rasizm aracılığıyla kolektivist düzenle (5) mücadele edilmesi, ayrıca rakip emperyalist devletlerin ulusal yapılarının sarsılmaları amaçlanmıştı. Ancak II. Dünya Savaşı süreci boyunca yaşanmış olan acı olaylar, ırkçı faaliyetlerin çıkar bir yol olamayacağını belli etti. 

Bilimsel görüşlere dayalı çalışmalarda, toplumsal birlik ve beraberliği güçlendiren din, dil, ortak çıkar, coğrafi durum, kültür, gelenek ve yazgı birliği gibi etmenlere dayalı yollar izlenmektedir. Ulusun tanımlanmasında kimi dili, kimi dini baskın (hakim) kılmak istemiş, buna uygun farklı tanımlamalar yapmıştır. Ancak, tarihsel sürecin işaret ettiği üzere, bu etmenlerin hiçbiri, bir başına bir ulusun oluşumu için yeterli bir öğe olamamıştır. 

Biz, Ernest Renan’ın 1887’de yapmış olduğu ulus tanımını kapsamlı ve geçerli bir tanımlama olarak kabul edebiliriz. 

“Ulus, bir ruhtur. Ruhsal bir ilkedir. Ulus da birey gibi çalışma, özveri ve bağlılık ile dolu bir geçmişin ortak ürünüdür. Geçmişteki ortak başarılara, şimdiki yaşamda da ortak irade ve ülküye sahip olmaktır. Geçmişte, birlik halinde, büyük işler başarmış olmak ve bu başarıyı sürdürmeyi istemek, bir insan topluluğu (kavim) olmak için gerekli olan koşullardır. insan katlandığı özveri ve çektiği ıstırapları artan bir ölçüde sever”. 

Kafkasya’nın etnik yapısını bu düşünce ve ölçütlerle ele alıp değerlendirirsek şöylesine bir tabloyla karşılaşırız: 

(Devam edecek) 

 

Bilgi notları: (HCY) 

(1) Berkok’un kitabını yazdığı yıllarda, olasılıkla 1940’lı yıllarda Britanya, Fransa, Hollanda, Portekiz ve Belçika gibi ülkelerin geniş sömürgeleri vardı. fiimdi ‘Yeni Sömürgecilik’ (Neo-Colonialism) döneminin yaşandığı bilinmektedir. 

(2) Fransa mandat yönetimi döneminde, Fransızlar Suriye’de Lübnan dışında, kuzeybatıda, kıyıda Lazkiye merkezli Alavite (Alevi) ve güneybatıda da Cebel-i Druz (Dürzi) gibi bölgesel özerk yönetimler oluşturmuşlardı. 

(3) Çarlık yönetimi döneminde Kafkasya’daki Adıgeler ‘Kabardey’ ve ‘Çerkes’ (Besleneyler dahil, Kabardeyler dışındaki bütün Adıgeler) biçiminde iki ayrı etnik grup sayılıyordu. 

(4) Rasizm – Anasoyculuk, ırkçılık; Nazi Almanyası’nda Germenleri/Almanları üstün ırk, diğerlerini, özellikle de Yahudi ve Çingeneleri aşağı ırk olarak gören siyasi görüş, faşist ideoloji. 

(5) Kolektivizm – Burada Sovyetlerdeki ortaklaşacı düzen, ‘sosyalist’ toplum kastediliyor. 

 

Sayı : 2010 06